Kendimi bildim bileli kendilerini din ile açıklayan insanları anlayamıyorum. 

Son on yıldır siyasi iktidarın ve taraftarlarının din alanında söylediklerine ve yaptıklarına bakınca da “Aynı dünyada mı yaşıyoruz?” “Bunlar başka dünyanın mı insanları?” diye düşünüyorum.

Diyelim ki tutuklanan, yargılanan gazeteciler ve 17-25 Aralık yolsuzlukları gibi konularda tarafsınız. Yani taraftarı olduğunuz iktidardaki siyasi partinin doğrudan veya dolaylı olarak içinde yer aldığı olaylar konusunda tarafsız olamıyorsunuz. Söylenenlere “yalan”, yaşananlara “kumpas” diye bakıyorsunuz. Peki, şu, Karaman’da, Ensar (1) Vakfı’nda 45 çocuğa yapılan tecavüz konusunda, -tecavüzcü bile yaptığı sapıklığı kabul ederken- sizin neden hiçbir tepkiniz yok? Biraz kul, biraz tebaa, biraz sahibinin sesi olduğunuzu anlıyoruz ama, Kadın ve Sosyal Politikalar Bakanı (nasıl ve hangi sosyal politikalar ise) olan kadın bakan Sema Ramazanoğlu, kadınların her gün ikişer üçer katledildiği, çocukların tecavüze uğradığı şu ortamda kadın olarak bu yaşananlara herkesten çok daha fazla tepki göstermeliyken öyle yapmadı. O da sahibinin sesi olarak davrandı. Ve olayı kamuoyuna, kameralar karşısında şöyle açıkladı:

“-Buna bir kere rastlanmış olması, hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfını da tanıyoruz, hizmetlerini de takdir ediyoruz. Ama öteki taraftan bunu yapan kişi için de sıfır toleransla hukuki açıdan bütün takibimizi yapıyoruz” (Birgün/25.03.2016/s:3 Özgür Gürbüz’ün yazısı.)

Ahmet Hakan CNN Türk’teki Parametre programında –ya bu zihniyetin adamlarından birkaç ay önce gördüğü şiddetin; ya da yıllar önce aldığı dinci eğitimin etkisiyle- şöyle diyor. “Sapık zihniyet her yere sızabilir. Yani kurumlarda sistematik bir şekilde böyle yapılıyormuş gibi yaklaşım yerine izleyicilerimiz sağduyulu ve objektif olmalılar. Bu sapıklar bu sapık düşünce her okula sızabilir, her yere sızabilir”. (Birgün/25.03.2016/s:3)
Yeni Şafak Yazarı Özlem Albayrak gazetedeki köşesinde “Pedofili, AK Partiyle, Ensar Vakfı’yla, ya da dindarlarla yaşıt, ya da sadece Türkiye’de rastlanan bir suç değil; ama bazıları öyleymiş gibi yapıyorlar. Hatta neredeyse pedofiliyi, hükümet devirmek, Cumhurbaşkanını karalamak için bir araca dönüştürdüler” diyor. (24.03.2016/Birgün/s:3)

Yine birkaç ay önce Diyanet’in sitesinde “Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşürür mü?” sorusuna Diyanet, “Babanın kızını şehvetle öpmesi, ya da ona şehvetle sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur. Babanın kızını kalın elbiselerden tutarak, ya da vücuduna bakıp düşünerek şehvet duyması bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın 9 yaşından büyük olması gerekir” diye yanıt veriyordu. (28.03.2016/Birgün/s:2 Erk Acarer’in haberinden alıntı.)

Furkan Vakfı’nın lideri Aparslan Kuytul ise facebooktaki bir video görüntüsünde şunları söylüyordu: “Böyle şeyler her cemaatte vardır. Hz. Muhammed’in cemaatinde de vardı. Devlette bu kadar terbiyesiz varsa, devletin küçüğü olan cemaatte, vakıfta da olur. Yani bir iki tane terbiyesiz çıkar. Bundan dolayı cemaate laf söylenemez. İnsandır bu, zayıftır. İçki içen, eli kesilen, recm edilen olmuştur.”

30 yıl önce Turgut Özal “Anayasa’yı bir kere delmeden bir şey olmaz” dedi; Anayasa kevgire döndü.

Recep Tayyip Erdoğan Başbakan iken Kadir Çöpdemir’in programında “Gemicik” dedi; gemi filoları oluşturuldu. “Fıtrat” dendi; emeğiyle geçinen insanların payına onar, yüzer, üç yüzer ölümler düştü.

Oysa yaşananlar bir istisna değil. Örneğin 2008 yılında Çorum’da Vakıf Şube Başkanı’nın 2 kız öğrenciye yönelik tecavüz olayı TBMM arşivinde bile varmış. Hatta dönemin CHP milletvekili Derviş Dünday o günün başbakanı R. Tayyip Erdoğan’a yanıtlaması için soru önergesi vermiş. Yanıtı da, Beşir Atalay ve Çorum Valiliğince “Vakıflar Genel Müdürlüğü”ne sorun” diye geçiştirilmiş. (30.03.2016/Birgün/sayfa:3)

Karaman’daki olayın yankıları sürerken, Artvin’in Yusufeli Anadolu İmam Hatip öğretmeni 46 yaşındaki R.A.’nın da 15 yaşındaki iki erkek çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu yıllar sonra fark edilmiş. Ve öğretmen tutuklanmış.

TÜİK’in verilerine göre cinsel suçlara uğrayan çocuk sayısı 2009’da 562 iken, 2014’te 11.095’e çıkmış. (Selçuk Candansayar/ 04.04.2016/Birgün/s:8)

Yahu siz sünger misiniz be! Ne kadar çok pisliği içinizde barındırabiliyorsunuz! Bir mandanın bile saatlerce geviş getirerek sindiremeyeceği bu şeyleri siz nasıl çabucak sindiriyorsunuz?

Bu bir zihniyet ve hayat anlayışı sorunu olsa gerek. Adamlar bunu bir taciz, tecavüz veya ahlaksızlık olarak görmüyorlar. Sorulunca da, akla, mantığa, vicdana uymayan öyle çirkin açıklamalar getiriyorlar ki, dürüst ve vicdan sahibi insanların bunu anlaması mümkün değil.

Yıllar önce yaşanan bir olayı anlatarak yorumu size bırakmak istiyorum:
“1973 seçimlerinden CHP başarıyla çıkmıştır. O dönem Okay Kalfagil Diyarbakır Belediye Başkanıdır. CHP’ye komünist diyenler, hatta büyük toprak sahipleri, şeyhler bile akın akın gelip partiye üye olmaktadır. Bölgenin tanınmış ve oy potansiyeli çok yüksek bir şeyhi de partili olabilmek için Okay Bey’e yanaşmaya çalışmaktadır. Şeyhimiz bildiğiniz, görmeye alışık olduğunuz şeyhlerden değildir. Yakışıklı ve modern giyimlidir Bir din adamından daha çok bir artiste benzemektedir.

Okay Bey’in sofrası içkisiz geçmezdi.
Kandillerden birinin olduğu geceydi. Şeyhimiz de aramızdaydı. Saatlerce yedik, içtik. Ben de kafamdan şeyhin içtiği içkileri sabah onun müritlerine nasıl anlatacağımı düşünüyordum. Eczanem camiye yakın olduğu için gelenler mutlaka bize uğrar; bir selam verir ondan sonra işlerine giderlerdi. İkindi namazına doğru müritlerden biri geldi. Ben de heyecanla:
-Bilisen dün gece kandil gecesiydi ve senin Şeyhle barabardık, dedim.

Mürit:
-Ne mutli sana beg! Bu aziz mübarek gecede Şeyhimle barabardın. İnşallah bize de nasip olur, dedi.
Ben de:
-Dua et inşallah Allah sahan nasip etmesin, dedim.
Mürit:
-Töbe estağfurullah de Beret Beg! Bu ne biçim söz, sahan hiç yakıştıramadım, dedi.
Ben de:
-Yav dur, hemen kızma. Gene diyiyem inşallah sahan nasip etmez. Çünkü dün gece senin şeyhinle sabaha kadar rakı içtik, dedim.
Şeyhe kızmasını beklerken mürit ellerini dizlerine vurarak bana baktı ve ağlamaklı bir sesle:
-Eyvah ki ne eyvah! Yazık ki Hallo Beran’ın oglisan! Sen de hiç mi akıl yog ki bu mübarek gecede rakı içtin. Ömrün sonuna kadar töbe etsen günahların af olmaz, demez mi?
Şaşırdım. Adam şeyhine değil bana kızıyordu. Dayanamadım:
-Yav ben mehfolsam da olur. Bilisen ben komünistem. Ya senin şeyhin n’olacak? Dedim.
Mürit:
-Benim şeyhim Dicle Çayı kadar rakı içse gene ona bir şey olmaz. Çünkü rakı benim şeyhimin boğazından geçtikten sonra ZEMZEM SUYU oliyi, dedi.
Bende artık sabır kalmamıştı. Adamın boğazına sarıldım ve şöyle dedim:
-Ulan sizin şeyhinizin boğazı RAFİNERİ midir ki rakı giriyor zemzem suyu çıkıyor? (2) Henek/Berat Beran/sayfa/101-104)

07.04.2016
Hasan Göztepe

(1)Ensar, yardım eden anlamına gelmektedir. Hz. Muhammet Mekke’den Medine’ye göçtüğünde (hicret) Medine’den gelen konuklara yardımcı olanlara ENSAR denmektedir. (Bir o ensarlara bakın, bir de 1394 yıl sonra bizdeki ENSAR’lara)
(2) Henek, şakacı demekmiş.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here