YÖK’ün kuruluş yıl dönümü Akdeniz Üniversitesi’nde yapılan basın açıklamalarıyla protesto edildi.

Öğrencilerle öğretim elemanlarını buluşturan eylemlerde Olbia Çarşısında bir araya gelen Gençlik Muhalefeti – Kolektif-Genç-Sen ve TKP üyesi öğrenciler sloganlarla YÖK’ü protesto ettiler. Öğrenciler sık sık “YÖK kalkacak polis gidecek üniversiteler bizimle özgürleşecek,YÖK,polis medya bu abluka dağıtılacak,Parasız eğitim parasız sağlık,AKP’den hesabı gençlik “soracak şeklinde sloganlar attılar. Öğrenciler adına basın açıklamasını  okuyan  tüm öğrencileri 9 Kasım’da Ankara’da yapılacak YÖK karşıtı mitinge katılmaya çağırdı.

Akdeniz Ünversitesi Öğretim Elemanları Derneği adına açıklama yapan başkan  Prof. Dr. Hilmi Uysal  ise YÖK düzeniyle Türkiye’de antidemokratik bir üniversite ortamı oluşturulduğunu söyledi. Üniversitenin en üst düzey yöneticisi olarak rektöre sınırsız yetkiler tanındığını belirten Prof. Dr. Uysal, “Rektörler kendilerine verilen yetkileri demokratik öğrenci hareketlerini, sisteme muhalif, yurtsever, kamucu, ilerici düşüncelere sahip öğretim üyelerini susturmak için kullandılar. İstendiği belirtilen ve olması gereken şey YÖK ile üniversitelerin koordinasyonu, üniversitelerin bilimsel özerkliğinin sağlanması iken bunlar yanına yaklaşılamayan idealler olarak kaldılar” dedi.

YÖK’le ilgili yeni taslak yapılanmada öğretim üyelerinin sözleşmeli statüye geçirilerek iş güvencelerinin kaldırılmasının kabul edilebilir olmadığını belirten Prof.Dr.Uysal, Türkiye’de hızla çoğalan vakıf üniversiteleri ile parası olana her zaman eğitim olanağı tanınması sonucu oluşturulan eşitsizlik ikliminin özel üniversiteler ile iyice yaygınlaştığını ifade etti.

 

Sevgili Akdeniz Üniversitesi Öğretim Elemanları, Sevgili Öğrenciler ve Değerli basın emekçileri;

 

Yüksek Öğretim Kurumu  31  yıl önce bugün kuruldu.  Üniversitelerimize 12 Eylül 1980 darbesinin bir armağanı olan  YÖK Türkiye’nin en çok tartışılan konularından birisi oldu .  Her hükümetin çokça eleştirdi  ama yapısal anlamda herhangi bir değişiklik gerçekleştirmeyi istemedi. Bu nedenle bu yasa ülkemizdeki en uzun ömürlü yüksek öğretimle ilgili yasası olmuştur.  1933 yasasının 13 yıl, 1946 yasasının 15 yıl, 1961 yasasının 20 yıl ömrü olmasına rağmen  halen yürülükte olan YÖK  yasası 31 yaşındadır.

YÖK düzeniyle Türkiye’de antidemokratik bir üniversite ortamı yaratıldı. Üniversitenin en üst düzey yöneticisi olarak rektöre sınırsız yetkiler tanındı. Kurulduğu dönemde YÖK pek çok öğretim üyesinin işine son verdi. Rektörler kendilerine verilen yetkileri demokratik öğrenci hareketlerini, sisteme muhalif, yurtsever, kamucu, ilerici düşüncelere sahip öğretim üyelerini susturmak için kullandılar. İstendiği belirtilen ve olması gereken şey YÖK ile üniversitelerin koordinasyonu, üniversitelerin bilimsel özerkliğinin sağlanması iken bunlar yanına yaklaşılamayan idealler olarak kaldı. Zaman içinde üniversitelere sunulan kamusal mali destek sınırlandı. İşletme, verimlilik, performans, piyasayla entegrasyon gibi kavramların eşliğinde üniversiteler kendi gelirlerini sağlamak zorunda bırakılan işletmeler haline getirildi. Üniversite eğitiminin paralılaştırılmasının yolu böylece açıldı. Lise mezunu olup üniversite kapısında biriken gençlerin sayısının artması, YÖK düzeninin giderek belirginleşen piyasacı politikaları zemininde özel üniversiteler için iştah kabartan bir kazanç olanağı yarattı. Ancak üniversite ortamındaki en büyük yıpranmanın AKP döneminde ortaya çıktığını görüyoruz.

Son 10 yıl içinde üniversite içinde piyasacı eğilimler belirginleşti. Özel üniversite sayısı arttı. Kamu üniversitelerine sunulan devlet desteği azaltıldı. Üniversitelerde pek çok hizmet taşeron firmalara devredildi. Çok sayıdaki fakültede öğretim elemanları, adına performans denilen bir sistem içinde rekabete yönlendirildiler. Öğretim görevlilerinin iş güvenceleri yok edildi. Doktorasını tamamlamış yetişmiş insangücü kapı önüne konulur oldu.

Bütün bu kararlar alınırken Yüksek Öğrenim Kanunu’nda bile tanımlanmış bulunan akademik kurullar hemen hiç işletilmedi. Rektör ve rektörün atadığı bir yönetim oligarşisi üniversiteye istediği gibi hükmetti. Bu dönemde  piyasalaşma yönündeki  olumsuzluklara bir de gericilik eklendi. Türbanı  YÖK  düzeni tanımladı ve Üniversite yaşamına da bu sorunu 1980 nin YÖK dönemi armağan etti. Aynı kanunla  kimi dönem yasakladı kimi dönem serbest bıraktı. Aynı yasa ile kimi zaman öğrenciler, kimi zaman öğretim üyeleri cezalandırıldı.  Şimdi var olan yasaları hatırlatan öğretim üyelerimiz hakkında soruşturma açılıyor ve cezalandırılıyorlar. Gericileşme sürecinde fiili bir durum yaratıldı. Sorunun hukuksuzluğuna dikkat çekildiğinde ilgili bürokratlar yasal anlamda değişen bir şey yok diyerek sorunun üzerini örtüp, bu fiili hukuksuzluğa destek verdiler.

Üniversitelerin hemen tamamı camilerle dolduruldu. Bu operasyon Başbakan’ın dindar ve kindar nesil özlemlerini dile getirdiği bir politik atmosferde gerçekleşti. Rektörlük atamalarının çoğu rektörlük seçim sonuçları dikkate alınmaksızın yapıldı. Yeni kurulan üniversitelerin rektörleri muhafazakar ve dini değerleri öne çıkan öğretim üyeleri arasından seçildi. Bu üniversitelerdeki yeni kadroların tümü aynı dünya görüşüne sahip öğretim üyeleriyle dolduruldu. Yeni kadro alımlarında akademik yetkinlik ve akademik kurul kararları dikkate alınmadı. Bu konularda açılan davalar zamanında sonuçlandırılmadığı için kadrolaşma anlamında da fiili durum yaratılmış oldu. Derslerinde evrim anlatan öğretim üyelerine soruşturmalar açıldı. Parasız eğitim isteyen öğrenciler aylarca tutuklu kaldı. Sağlıkta Dönüşüm projesini protesto eden sağlık öğrencileri halen tutuklular ve halk sağlığı konusundaki dersleri illegal çalışmanın kanıtı olarak sunuldu.

Benzer sorunlar Üniversitemizde de yaşanıyor. Geçen sene üniversite dışında 1 Mayıs yürüyüşüne katılan öğrencilerimiz aylarca tutuklu kaldı. Onlarca öğrenci hakkında değişik sosyal faaliyetleri nedeniyle soruşturma açılmış durumda. Türban konusundaki  tutumları nedeniyle 10’dan fazla öğretim üyesine soruşturma açıldı, bazılarına cezalar verildi. Çok sayıda fakültede usulsüz atamalar nedeniyle açılmış davalar sürüyor. Üniversitemizde dekanların seçimle belirlenmesi bir gelenek iken buna halen görevde bulunan Rektör tarafından son verildi.

Bütün hükümetler gibi AKP da YÖK’ün baskıcı, antidemokratik özelliğinin değiştirilmesi gerekliliğinden söz ediyordu. Ancak ortaya atılan son yasa taslağından anlaşıldığı kadarıyla amacın Yüksek Öğrenim Kurumu’nun yakınılan özelliklerinin değiştirilmesi değil derinleştirmesi olduğu anlaşılıyor. Sözünü ettiğimiz bu taslak geçtiğimiz ay tartışmaya açıldı.

Yönetim organların seçiminin Üniversite Konseyi olarak tanımlanan siyasi otoritenin kontrolü altındaki bir yapılanma ile gerçekleştirilecek olması antidemokratik uygulamaların artarak devam edeceğinin göstergesidir. Demokratik hukuk devleti anlayışına uygun olarak üniversitelerdeki yönetimlerin de üniversitelerin tüm bileşenlerinin katılacağı seçimler ile belirlenmesi sağlanmalıdır. Yeni taslak yapılanmada öğretim üyelerinin sözleşmeli statüye geçirilerek iş güvencelerinin kaldırılması kabul edilebilir değildir. Türkiye’de hızla çoğalan vakıf üniversiteleri ile parası olana her zaman eğitim olanağı tanınması sonucu yaratılan eşitsizlik iklimi özel üniversiteler ile iyice yaygınlaştırılmaktadır. Sonuç olarak antidemokratik yapılanmayı perçinleyen, bilimin gereksindiği özgürlük ve özerklik ortamını yok eden, üniversiteleri işletmeleştirerek piyasanın gereksinimlerini karşılayacak kurum haline getirmeyi hedefleyen  ve iş güvencesizliğini yaygınlaştıran bu taslağın tümüyle reddedilmesi; demokratik, özerk, aydınlanmacı üniversiteye sahip çıkılması bilim insanı ve aydın olma sorumluluğu ile bizlerin ödevi olarak ele almaktayız.

Yaşasın insanlığın en önemli kültürel miraslarından birisi olan “Özerk ve Demokratik Üniversite”.

Saygılarımızla

Akdeniz Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here