Vicdan, kişinin kendi içinde yaptığı bir iç hesaplaşma mıdır?
Yani kendini kendisine ve hayatına karşı sorgulamak mıdır? Yoksa kişinin, kendisini bununla birlikte, ailesine, içinde yaşadığı topluma, hatta insanlığa karşı sorgulaması mıdır? Hani bazıları arabaların arkasına “Bugün Allah için ne yaptın?” diye bir yazı asarlar ya; kişi kendisi için, ailesi için, yaşadığı ülke için, hatta insanlık için “Bugün ne yaptım?” diye sorgulaması mıdır?. Eğer yeterli bilinçsel donanıma sahipse sonunda da kendisini az da olsa yenilemesi midir?.

Çünkü her yeni güne yeni bir insan olarak başlamak ancak böyle mümkündür. Yeryüzü artık kocaman global bir köy olmuştur. Attığımız veya atmadığımız her adımın, boyun eğdiğimiz veya isyan ettiğimiz her durumun bu küresel köyde bir yansıması vardır. Bu yansıma “ya bir sopa veya bir havuç” olarak bize geri dönmektedir. O nedenle yaşadığımız hayata karşı doğrudan veya dolaylı olarak bir sorumluluğumuzun olduğunun bilincinde olmalıyız. Hani büyük şair, büyük mücadele insanı Nazım Hikmet “Dünyanın En Tuhaf Mahluku” adlı şiirinde diyor ya “Bir değil/ Beş değil/ Milyonlarcayız maalesef/ Koyun gibiyiz kardeşim/ Gocuklu celep kaldırınca sopasını/ Sürüye katılıveririz/ Ve adeta mağrur koşarız salhaneye/ Ve bu dünyada, bu zulüm bizim sayemizde/ Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek/ Kabahatin çoğu bizim sayemizde.

Ve vicdan aynı zamanda insan için son sığınaktır. Kimi insanlar yaşananları –özellikle yasaların uygulayıcıları- kendi yaptıkları ve kendileri için yaptıkları yasalara sığınarak yaptıklarını açıklamakta; insan hak ve onuruna yakışmayan uygulamaları “yasa” ile meşrulaştırmaya çalışmaktalar. Oysa, Ermenek’teki maden faciasında oğlu için “Oğlum yüzme de bilmezdi, ne yaptı şimdi?” diyen annenin; Soma’da yaşanan iş cinayetinde ölen babasının mezarı başında bayramı yaşayamayan çocuğun; cesedi kıyıya vurmuş mülteci bebek Aylan’ın; öldürülmüş bedeni yerlerde sürüklenen Hacı Lokman Birlik’in “Hacı’nın gülüşü çok güzeldi, onu gülüşünden vurdular” diyen abisinin; Suruç’ta katledilen 32 genç için “Onlar bize emanetti, koruyamadık, biz şimdi onların annesine ne diyeceğiz, biz ölümlere alıştık, keşke bizim çocuklarımız ölseydi” diyen Urfa’lı bir kadının” sözleri de bir vicdanın dışa vurumudur; ölüleri sürüklemekten zevk almak, Soma’da yakınlarını kaybeden, ölümleri kınayan bir kadına devlet adamı olarak, acıyı anlamak yerine yumruk atmak; 102 insanın katledildiği Ankara Katliamından sonra oynanan maçta saygı duruşunu “Allahü-ekber” sloganlarıyla protesto etmek; Paris katliamını yürüyüş yaparak kutlamak da bir vicdanın dışa vurumudur. Sizce bunun hangisi vicdan sahibi olmakla açıklanır? Kendinizi bir an ideolojinizden, dini inancınızdan, hayat tarzınızdan sıyırarak, insan olarak düşünün.
Yani vicdan soyut bir kavram değildir. Vicdan, kim olursanız olun, nerede ve nasıl olursanız olun, önce bir insan olarak yaşadığınız veya gördüğünüz olaylar karsısında neler hissettiğiniz ve bunlara karşı nasıl bir tutum aldığınızla ilgilidir.
Yani vicdanlı olmak, güçlü insan olmak demektir. Güçlü insan ise arzuları, ihtirasları ne kadar güçlü olursa olsun, kendini kötü düşünmekten ve kötülük yapmaktan alıkoyabilmek demektir.
Yani vicdansızlar en güçsüz, en zayıf insanlardır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here