
Size, şüpheli sıfatıyla henüz bir polis bunu söylememişse, bu yazıyı okuyor olmaktan memnuniyet duyacaksınız!
Malum, ülkenin en az % 48,59’u (referandum resmi sonuçlarına göre “hayır” oranı) olağan şüphelidir.
Eğer bu oranın içinde iseniz, bir süre susup çat diye çatlayacaksınız ya da sesinizi çıkarıp, hakkınızda nur topu gibi bir soruşturma açılması tehlikesi ile karşı kaşıya kalacaksınız.
İşte o soruşturma kapsamında polis kapınızı çaldığında, ilk yaptığı/yapacağı işlerden biri “vir vir vir” demektir. Boşuna “Neyi” deyip oyalamaya ve ne yapabileceğini düşünmeye çalışmayın. Bal gibi anladınız, telefonunuzu istiyor. İyi de niye bundan çekiniyorsunuz. İçinde suç unsur mu var, olmadığına emin olsanız da, telefonunuzu vermemek için direnirsiniz! Acaba neden? Çünkü o her şeyiniz… Tereddüt geçirmeniz de normal…. “Ya arkadaş polis bunu yapabilir mi” diye düşünüyorsunuz! Hatta şöyle bir örnek vereyim. Alanya Adliyesi önünden bir grup avukat basın açıklaması yapacaktık, polis izin vermeyince ısrar ettik, amir de polislere biber gazı sıkmalarını emretti, polisin biri yanındakine “ya arkadaş, bunlar avukat, bir taşkınlık da yapmış değiller, gerçekten sıkacak mıyız?” diye şaşkın şaşkın sormuştu. Olağandışı, akıldışı, anormal bir durum karşısında, yasal olup olmadığı konusunda şaşkınlık yaşamanızın nedeni aslında hukukun çok yüksek oranda akla ve mantığa uygun olanı emretmesidir. Akla ve mantığa aykırı bir şey, çoğunlukla hukuka da aykırıdır. İşte telefonunuzu verip vermemeniz konusunda yaşadığınız o tereddüt, onun polis tarafından keyfi bir şekilde istenmesini akla ve mantığa aykırı bulmanız ve “muhtemelen hukuka da aykırıdır, öyledir, öyle olmalıdır” diye düşünmenizdir. Bingoooo!.. Doğru düşünüyorsunuz, mantık önermeleriyle doğru sonuca vardınız. Polis telefonunuzu alamaz, kurcalayamaz. Buna dayanak olacak bir yasa maddesi de yoktur.
Telefonunuzun, eşiniz dostunuz tarafından kurcalanmasını dahi istemezsiniz, hatta mesaj yazarken en yakın ve güveninizin tam olduğu bir dostunuz, kafasını uzatıp bakmasından bile rahatsız olursunuz.
Onun içinde neler vardır; zihninizde ne varsa, kalbinizde ne varsa, cüzdanınızda ne varsa, ayıplarınız, zaaflarınız, eksiklikleriniz, özelleriniz vesaire… O sizin şeffaflaşma halinizdir, bağırsaklarınızın teşhir edilmesidir, zihninizin kurcalanmasıdır, kalbinizle oynanmasıdır.
Polis “ver bakalım” diyemez. Normal bir hukuk düzeninde suç oluşturur. Peki, nasıl oluyor da, günümüzde polis her gözaltına aldığı kişiye “vir, vir, vir” diyor.
Hukuki dayanağı var mıdır? Varsa, polis buna uygun bir süreç sonunda mı “vir vir vir” diyor? Ona bakalım.
Ceza yargılamamızın usul ve esası yönünden iki temel yasamız var. Biri usulü diğeri esası düzenliyor. Özdeyişle, biri su şebekesidir, diğeri sudur. Şebeke olmadan eve su gelir mi? Hayır! İşte o yüzden temel bir ilke var; “usul esastan önce gelir”. Eğer usule uygun bir delil yoksa hiçbir mahkeme size ceza veremez. Diyelim ki polis arabanızı durdurup, şüpheli hareketlerde bulunduğunuzu gördü ve arabanızı derhal aradı, bir suç delili buldu ve bunu savcıya, savcı da mahkemeye sundu. Mahkeme, “arama” kararı olmadan elde edilen delili, kesinlikle delil olarak kabul etmeyecek ve siz beraat edeceksiniz. Bakın, yüzde yüz suç işlediğinize dair bir delil elde edildi ama usule aykırı elde edildi. O artık delil değildir. O nedenle başka delil yoksa beraat edersiniz.
Diyelim ki telefonunuzu polis aldı ve kurcaladı. İçindeki mesaj ve görüntülerle, sosyal medya hesaplarınızla sizin bir suç işlediğiniz gördü. “Aha işte yakaladım” dedi ve hâkime götürdü. Beraat edersiniz. Etmeniz lazım, günümüzde, beraat etmeseniz de bütün hukuki yolları işletirseniz sonuç mutlaka lehinize olur.
Hakkınızda arama kararı olsa bile, o kararın içinde telefona el konulması ve telefonun içindeki bilgilere bakılmasına yönelik bir ifade yoktur, varsa bile kanunsuzdur, hukuka aykırıdır.
Gelelim hukuki dayanak olup olmadığına;
Usul yasamızın 134. Maddesine göre, başka türlü delil elde etme imkânının olmadığı bir durumda, bilgisayarınıza, bilgisayar programınıza, bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bu nedenle el konulmasına imkân veriyor. Buna da ancak hâkim karar verir. Aynı zamanda derhal kopya alınıp bilgisayarınızın, bilgisayar programlarınızın ve kütüklerinizin de derhal iade edilmesi gerekir.
Yine usul yasamızın 135. Maddesine göre, başka türlü delil elde etme imkânının bulunmadığı durumlarda, telefonunuzun dinlenmesine, görüşmelerin kayda alınmasına ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine karar verilebilir. Bu karar yine hâkim tarafından verilir, ancak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde savcı kararıyla da bu işleme başlanabilir ancak savcı karar vermiş ise bu kararı derhal hâkim onayına sunması ve hâkimin de 24 saat içinde onaylaması gerekir.
Yasal imkânlar bunlardır, yani telefon ile ilgili olabilecek, yorumlanabilecek bu iki CMK hükmü bulunmaktadır. “Vir vir vir” deyip telefonu alıp kurcalamak, sonra da dijital incelemeye göndermek mümkün mü? Kesinlikle hayır. Telefon, 134. Madde kapsamında bilgisayar gibi görülerek, el koymaya konu olamaz. Her ne kadar “akıllı” telefon olsa da, sanık veya şüpheli aleyhine kanunu yorumlayarak telefon, bilgisayar olarak kabul edilemez. Edilmemesinin de bir mantığı var. Zaten telefonla ilgili 135. Madde var, ayni telefon ile suç işlendiğini düşünüyorlarsa, dinleme kararı alınır ve görüşmeleriniz dinlenir. Hatta mesajlar bile tespit edilebilir, hangi dakikada hangi vericiden sinyal aldığınız ve dolayısıyla nerde olduğunuz bile belirlenebilir.
Peki, sosyal medya hesaplarınız telefonunuzun içinde mi? Elbette hayır, onlar Amerika’da! Facebook, twıtter, instagram ve benzerlerine ilişkin delil, telefonunuzda da değil, adı üstünde sosyal medyada. Eğer paylaşımlarınız suç oluşturuyorsa, bunun sebebi, bu paylaşımlarınızın çok sayıda insanın bulunduğu sanal ortamda bulunmasıdır. Telefonunuzda bulunan hiçbir müzik, resim, mesaj, not asla suça konu olamaz. Örneğin telefonunuzun not kısmına “Ahmet, şerefsiz oğlu şerefsizdir, Ayşe salaktır, Salih geri zekâlıdır, şu örgüt iyidir, bu örgüt oh etti” gibi notlar bulunursa, suç olur mu? Elbette olmaz. Çünkü kamuoyuna sunulmuş, topluma bildirilmiş düşünce ve ifadeler değil. Bunlar, beyninize bulunan ve açıklamadığınız birçok düşünceniz gibidir. Düşüncelerinizi serbestçe açılayabilirsiniz, yeter ki hakaret içermesin, şiddeti övmesin, şiddete çağrı yapmasın. Ancak şiddet ve hakaret içerse de henüz açıkamadığınız bir düşünceden, zihniniz okunarak sorumlu tutulamazsınız. Trafikte canınızı sıkan birine ağız dolusu küfür ettiniz, adam fark etti ve camı indirdi, “ne dedin sen” dedi. “’Kardeşim, ne biçim araba sürüyorsun’ dedim” dediniz. Hepsi bu! “Hayır, ben anladım sen hakaret etin” deyip mahkemeye gitse, sorun çıkar mı, hayır!
Telefonunuzu işaret edip, “vir vir vir” diyen polis telefonunuzu aldığında hangi haklarınızı ihlal ediyor acaba?
Anayasanın 20. Maddesinde düzenlenen “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulmaz” hakkınız ihlal edilmiş olmaktadır.
Anayasanın 22. Maddesinde düzenlenen “Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır” hakkınız ihlal edilmiş olmaktadır.
Anayasanın 25. Maddesinde düzenlenen “Herkes dünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne suretle olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz, suçlanamaz” hakkınız ihlal edilmiş olmaktadır.
Anayasanın 26. Maddesinde düzenlenen “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak yada vermek serbestliğini kapsar” hakkınızın ihlalini oluşturmaktadır.
Önemle belirtilmek ve tüm dikkattiniz çekmek isterim ki, suç işlemiş iseniz bile, yani sosyal medya hesabınızda suç unsuru bulunsa bile yahut başkaca herhangi bir suç işlediğiniz sabit olsa bile, polis telefonunuzu alamaz, kurcalayamaz, dijital incelemeye tabi tutamaz. Suç işlemiş bile olsanız, telefonunuzu alınıp kurcalayıp, inceleyip belki günlerce sonra verdiğinde, yukarıdaki tüm haklarınız ihlal edilmiş olmaktadır. Eğer telefonunuzu verecekseniz bile asla tutanaksız vermeyin, tutanaksız geri almayın.
Son olarak vurgulamak istediğim husus şudur; Anayasanın 40. Maddesinde düzenlenen “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal eden herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır. Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da kanuna göre devletçe tazmin edilir” anayasal hakkınız tarafımdan hatırlatılmaktadır. Haklarınızı bilin, onların kolayca elde edilmediğini, size bir lütuf olmadığını ve onlarla insan olduğumuzu aklınızda tutun ve sahip çıkın, kimsenin size nesne, eşya muamelesi yapmasına izin vermeyin, itiraz edin ve itirazınızı kayda geçirin. Haydi gazanız mübarek olsun, çünkü insan haklarını korumaktan daha kutlu yol yoktur.