
Validebağ’ın benim hayatımda dört günlük özel bir yeri var.
1980 yılı Mart ayıydı. Boynumun sağ tarafında bir şişlik oluştu. Alanya Devlet Hastanesi’nce biyopsi için İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’ne gönderildim. “Adenit tüberküloz” tanısı kondu. İyileşmem için de Validebağ Senatoryumu Öğretmen Hastanesi’ne gönderildim. Dört gün süren bazı uygulamalardan sonra da taburcu edildim.
Şimdi Validebağ’ın, yalnızca o çevredeki insanların değil, diğer İstanbul’luların, hatta tüm insanların hayatında özel bir yeri var. Çünkü, Gezi’den sonra daha iyi anlaşıldı ki, benzeri olaylar bir yeşil alana AVM yapmaktan ibaret değil. Saldırının tüm doğaya, insanların hayatına yönelik olduğu yerde buna artık bir sistem sorunu; bir insanlık sorunu olarak bakmak gerekir.
İnsanların direnişi de özünde cami yapılmasına karşı olmak değil. Kentlerin akciğeri olarak kalmış bu alanları ve kendi hayatlarını korumak. Yakın çevresinde 26 tane caminin olduğu bir yerde, cami yapılmasında ısrar edenlerin asıl amacı, camiyi kılıf olarak kullanıp kendi politikalarını uygulamak. Yoksa, şimdilerde var olan siyasetin bir yan kurumu gibi çalışan; siyasetin yanlışlarını dini kullanarak toplumun gözünde meşrulaştırmaya uğraşan Diyanet İşleri İşleri Başkanlığı bile yıllardır, ülkemizde ihtiyaçtan fazla cami olduğunu ve yenisine gereksinim olmadığını söylüyordu.
Siyasi irade sahipleri veya siyasi zorbalar, mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı vermesine karşın, kendi “yürütme”lerinde ısrar ediyorlar. Buradan da asıl niyetin cami yaptırmak olmadığı akla geliyor. Yaşananlar bunu gösteriyor. Buna karşı direnen insanlar ise bir meşru mücadelenin içindeler.
Bütün yaşananlar bana İslam tarihinden bir olayı anımsattı:
Şimdi adını anımsayamadığım bir savaşta, Hz. Ali’nin askerleriyle Muaviye’nin askerleri karşı karşıya gelirler. Muaviye’nin askerleri Kur’an’ın yapraklarını koparıp kılıçlarına takarak saldırırlar. Bu saldırı karşısında Hz. Ali’nin askerleri, savaşırlarsa Kur’an’a saldırmış olacaklarını düşünürler. Hz. Ali, askerlerine, saldırmalarının “mubah” olduğunu söyler. Ama askerlerini ikna edemez ve yenilirler.
Yakın dünya tarihinde de benzeri bir olay yaşanmıştır:
Sosyalist mücadele döneminde Lenin, Kırım’ı ziyaret eder . Kırım halkına (veya Kırım Türklerine) şöyle seslenir: ” Ey Kırım halkı! Çar ve hükümeti meşru olmaktan çıkmıştır. Size ve diğer halklara, o halkların dini değerlerini ve ulusal değerlerini kullanarak saldırmaktadır. Artık meşru olmayan odur. Sizin ve diğer halkların Çar’a karşı verecekleri her türlü mücadele meşrudur.”
Evet! Validebağ’da verilen mücadele meşrudur. Yasaları uygulamayan hükümet, Gezi’de ve pek çok alanda olduğu gibi Validebağ’da da gayrı-meşru durumdadır. Zaman zaman yenilgiler olsa da, tarihsel bakımdan meşru olanlar er veya geç kazanacaktır. Bu da mücadelesine inananların, örgütlülüğüyle mümkün olacaktır.