Kendim için çok az gitsem de ben hastanelere çok sık yolu düşenlerdenim.

İş yerim de Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesine çok yakın olunca, oralardaki kalabalığı her gün görüyorum. Hastanenin merdivenlerindeki, polikliniklerdeki o kalabalığı sizler de çok görmüşsünüzdür. Bir insan selidir aşağıdan yukarıya- yukarıdan aşağıya akar durur. Koruyucu hekimlik veya önleyici hekimlik diye bir sağlık politikası olmayınca; hastaneleri işletme, hastaları müşteri olarak görünce; herkesin doktora ulaşmasını kolaylaştırdığınızı söyleyip, doktor hastaya ancak iki-üç dakika ayırabilince gelinen yer burasıdır. Özal döneminde başlayıp artarak süren emeklilerin ücretsiz tedavi hakları ve sosyal güvenlik hakları durmadan budanınca; eczaneler tahsildar; reçeteler tahsilat makbuzu gibi işletilince varılacak nokta elbette burasıdır.
Ama insanların çoğu bedensel rahatsızlıkları için gelmiştir. Psikolojik sıkıntılar için doktora gidenimiz azdır. “Ben deli değilim” der çıkarız işin içinden. Bu da uzun yılların getirdiği bir başka toplumsal baskıdır. Karşı davranış geliştirmek zordur. Çünkü, toplum denilen –bana göre canlı organizma- kendine benzemeyene “deli” der ve dışlar. Dışlanmak da kolay kolay göze alınacak bir durum değildir.

Artık topluma benzeyene deli diyeceğimiz günler yakındır. Bu bizi nereye götürür onu da bilmiyorum. Sayılar, veriler, istatistikler bunu söylüyor:

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesine Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu şöyle bir açıklama yapmış:

2009 yılında sağlık kurumlarına psikolojik rahatsızlıkları nedeniyle 3 milyon 21 bin 361 kişi başvurmuş.

Bu sayı 2013’te 9 milyon 163 bin 101’e yükselmiş.

Yani, 2009’da her 24 kişiden biri kendisini psikolojik açıdan rahatsız sayarken; 2013’te her 8 kişiden biri kendisini rahatsız olarak görmüş.

Bu tablo, sağlıksızlığın 4 yılda 3 kat artması demektir.

2013’te bu başvuru tablosunun birkaç ile göre dağılımı ise şöyle:

İstanbul’da 1 milyon 498 bin 340 kişi.
Adana’da 341 bin 778 kişi.
Ankara’da 487 bin 29 kişi.
Bursa’da 390 bin 897 kişi.
İzmir’de 583 bin 633 kişi.
Tunceli’de 7 bin 463 kişi.
Bayburt’ta 6 bin 730 kişi.

Rakamlara bakıp Tunceli ve Bayburt’ta yaşayanların ruh sağlığının daha yerinde olduğunu; büyük kentlerin, insanların ruh sağlığını bozduğunu söyleyebilirsiniz. Haksız da sayılmazsınız ama dikkat edince görürsünüz ki vahşi kapitalizm insanların sağlığını her yerde bozuyor. Nüfus sayısıyla orantılı olarak düşünüldüğünde, İstanbul’da 9 kişiden biri; Adana, Bursa ve İzmir’de 6 kişiden biri; Ankara’da 10 kişiden biri; Tunceli ve Bayburt’ta 11 kişiden biri kendisini iyi saymamaktadır.

İlaç kullanımı olarak ele alındığında da antidepresan kullanımı yüzde 25 oranında artmış. En az tüketim de 20 bin 14 kutu ile Hakkari’de gerçekleşmiş.

2011 İnsani Gelişme Raporuna göre, 187 ülke arasında 92. sırada; cinsiyet eşitsizliğinde 146 ülke arasında 77. sırada; en mutlu insanlar sıralamasında 80 ülke arasında 51. sırada olan yurdumuzun insanlarının ruh sağlığı nasıl yerinde olsun?!.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here