2 Temmuz 1993’ten sanırım bir ay kadar önce, Antalya Açık Hava Tiyatrosu’nda gencecik bir sanatçının konseri vardı. Henüz 22 yaşında ama işinin ustasıydı. Onu dinledikçe şaşırmıştım. Olaydan sonra onu hiç unutamadım. Işıklı gülüşüyle söylediği türküler hep usumda kaldı. O Hasret Gültekin’di. Daha nice sevdiğinin bakmaya kıyamadığı gençlere, ustalara kıyıldı. Onlar şimdi bizim için hep önümüzü aydınlatacak birer kutup yıldızı.Önlerinde saygıyla eğiliyorum.

Madımak’ta yaşanan, yüz yıllardır, gözünün önü gibi arkası da aydınlanmamış insanların yaptıklarıdır. Bütün suçu, insanı sevmek, insanlığın mutluluğu için üretmek olan bu canlara kıyarken, alkış tutan o kalabalık da işkenceci polisler gibidir. Kalabalıkların başı var, beyni yoktur sözünün doğrulandığı yerdir o gün Sivas.

Yangını alkışlayan kalabalığın, akılları başlarına gelince, kiraya verdikleri akılları geri dönünce, pişmanlığın en acısını duyup “Biz ne yaptık? Nasıl böyle güdülendik?” demişlerdir diye teselli bulmak isterim.

Ülkemizde ve dünyada bu oyunlar oynanmaya, güzel insanlar topluca kıyılmaya devam ediyor. Korkarım daha da devam edecek. Toplumu korku, cahilin cesareti yönetmeye devam edecek. İki bin yıl önce, Sokrates’in yazdığı “Barış” adlı eserinde; Bok böceğine binerek dünyayı gezerken, “Aşağıdan pis kokular geliyor, sanırım meclisin üstüne geldik” sözü korkarım uzun süre güncelliğini koruyacak.

Hep düşünürüm “İnsan olan bunu yapar mı?” diye. Hep şaşırırım insan olanın kudurmuşçasına saldırısına, keyifle bir başkasına işkence edişine. Onları anlamam mümkün değildir. Sonra öğrenirim: İşkenceci polislerin pahalı ve özel bir eğitimle yetiştirildiğini. O eğitimle alçaltılıp küçültüldüklerini. Bu alçaltılmışlıktan kurtulup büyümek için bir başkasına işkence yaptığını, böylece büyüyeceğini sandığını. Yine de anlayamam onları. İnsan diye düşünürüm.

Sonra sorarım, sorarız: “İşkenceci yetiştirmek için yapılan masrafları, insanlığın huzuru, mutluluğu için yapsalar diye. Yerden göğe haklıyızdır. Oysa bizim anlayamadığımız, doymak bilmeyen hırs ve paragözlülüktür. Biz bunu anlayamayız. Bu hırsın önüne geçebilecek herkesin, her şeyin yok edilmesini anlayamayız.

Onlar da bizim insan sevgimizi, dayanışmamızı, eşitlik, adalet isteğimizi anlayamazlar. Neden ısrarla kardeşçe yaşamı savunduğumuzu anlayamazlar. Çünkü onlar, doğanın yeşiline dolar yeşilini tercih ederler. Dağları yıkıp canlara kıyıp doymak bilmeyen hırslarını doyurmaya çalışırlar.

onlar, kayaların arasından başını çıkarıp açan bir mine çiçeğinin direngenliğini, başı karlı, eteği mor sümbüllü dağların insanın içine doldurduğu güveni, acı baharda sert rüzgarın kendisini yakıp kavuracağına aldırmadan açmaya çalışan tomurcuğun cesaretini bilemezler,

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here