
Mürüvvet Karabulut cinayetini anımsatan Özgecan Aslan cinayetiduyarlı insanları –özellikle kadınları- daha bir derinden sarstı. Sokakta, otobüste karşılaştığım -özellikle 20-30 yaşlarındaki- her kadın bende bir an tecavüz mağduru veya tecavüze uğrayacakmış duygusu yarattı. Erkek olarak kendimde içten içe bir suçluluk hissine kapıldım. Hatta bir ara, bana yerini veren o kız çocuğuna karşı, bu nezaketi hak etmediğim utancı geldi oturdu vicdanıma. Yol bitti ama benim vicdan yolculuğum bitmedi. Bitmeyecek de.
Toplum hop oturup hop kalkmaya; idamla eğitim arasında gidip gelmeye başladı.
Bana göre olay, istatistiklere bakılırsa, tecavüzcü kişi veya kişilerin “hasta” oluşuyla açıklanacak bir olay değil. Bu hastalık toplumda o kadar yaygın ki, idam ederek sonunu getiremezsiniz. Özellikle doğu toplumlarında ve İslam ülkelerinde idamlar, kırbaçlamalar, elini-kolunu kesmelerle bir türlü önlenemiyor. Gerçekten hastalık olsa bile tedavi gerekir; tedavisi de eğitimdir. Bu da tek tek insanları ele alarak değil, en başta sürekli ve çoğalarak suçlu üreten koşulları eğiterek olabilir diye düşünüyorum. Yani şu yaygın ifadeyle, “sivrisinekle değil bataklıkla” mücadele etmek gerekir.
İdam bu işin çözümü olamaz. Çünkü idam devletin tasarlayarak adam öldürmesi demektir.(1) İdam ederek, yalnızca bir bedeni ortadan kaldırmış olursunuz. Öldürmekle o kişiyi cezalandırmış olmazsınız. Elbette yasalar insanlar içindir ama öldürmek yasa olamaz, olmamalı. Öldürmek devletin işi olmamalı. Devlet olayı kişi düzeyine indirgeyemez. Çünkü devlet bir kurumdur. Kurumlar yasa yapar, yasa ile hareket eder. Kurumlar insanlar gibi öfkeyle hareket edemez, etmemelidir de. Diyelim ki idamı geri getirdiniz, böylesi suçluları idam ettiniz. Bu yolla topluma da gözdağı verdiniz. Suçu ve dolayısıyla suçluyu ypk edemezsiniz. İdamın halen yürürlükte olduğu ülkelerdeki hiç azalmayan; hatta giderek yükselen suç işleme oranları bunu göstermektedir.
Hadım etme olayına gelince. Kimi hadım edeceksiniz? Tecavüzcüyü. Yahu adam zaten yapacağını yapmış. İş işten geçmiş. Testi kırıldıktan sonra tokat ne işe yarar? Önceden de kimin tecavüzcü olacağını bilmek ve hadım etmeyi bunun üzerinden gerçekleştirmek mümkün olmayacağına göre, bu da çözüm olarak görünmüyor.
Geriye kaldı bataklığı kurutma, yani eğitim seçeneği. Gelin önce bataklığı tanımaya çalışalım.
Bir kere bu bataklığı yaratan koşullar çok.
Bana göre, kadını cinsel bir nesne olarak görmek yerine öncelikle kendisi gibi insan olarak görmesini sağlamak gerekir. Yani işe aileden ve okuldan başlamak gerekir. Çünkü, “kadın ne bir azınlıktır; ne de ayrı bir kategori. Kadın insan olmanın diğer adıdır.”(2) “Aile, gençleri ataerkil ideolojinin getirdiği rol, mizaç ve statü kategorilerinde öngörülen tutumlar içinde toplumsallaştırmaktadır. Aile, ataerkil düzen içinde kadınları erkeklere hizmet etmeye şartlandıran erkek egemen ideolojisinin yeniden üretilmesini sağlayan kurum olarak görülmektedir.” Bununla birlikte ve buna bağlı olarak, hemen her alanda, erkeklik kışkırtılmakta; kadınlık bastırılmaktadır. Kadının anneliği öne çıkarılmakta, samimiyetsizce güya kutsanmaktadır. Nasıl bir kutsallıksa, çabucak o kutsal öldürülebilmektedir. ” (3) “Kadınların baskı altında tutulmalarının temelinde biyolojik cinsiyet farklılıkları yatar. Kadınlar doğum ve annelik rolleriyle sınırlandırılmaktadır.” (4)
Ailede, sokakta, hatta yeterince temsil edilmediği, temsil edilmek istenmediği Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bile kadının eteğiyle, eteğinin boyuyla, pantolon giyip giymemesiyle uğraşılmaktadır.
Diğer yandan, kendilerine “din adamı”, “din alimi” diyenler, bir yandan “cennetin anaların ayaklarının altında” olduğunu söylemekte; diğer yandan da ana olmanın doğal sonucu olan hamileliklerini ayıp görmektedir. Bir başkası, “anasının bile eteğinin diz boyunu geçen çıplaklığından erkeğin tahrik olacağını” söylemektedir. Öbürü “Altı yaşındaki –çocuk olarak bakılması gereken- kızlara dini nikâh kıyılabileceğini” anlatmaktadır.
Örnekler bu sayfalara sığamayacak kadar çok. Oysa din adamı olmaktan önce adam olmak gerekir. Alim zaten olamazlar; çünkü “alim, ilim(bilim) yapan demektir. Oysa din adamları bilim yapamazlar. Bilim, bilim adamlarının işidir. Din adamlığı ve bilim adamlığı birbirine taban taban zıt kavramlardır.
Bütün bu söylenenlere, din alanında en üst kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığından herhangi bir uyarı veya herhangi bir düzeltme gelmemiştir. Tecavüzcülere mahkemelerde iyi hal indirimi uygulanmıştır. O nedenle de, her kişisel veya kurumsal yanlış, “muhafazakârları” (neyi muhafaza ediyorlarsa), sapıkları adım adım suça yaklaştırmıştır. Egemen olan sermaye düzeninde ölenlerin hep işçi; erkek egemen düzeninde de öldürülenlerin hep kadın oluşuna; Özgecan cinayetini protesto eden kadınların polis tarafından şiddet kullanılarak gözaltına alınmasına bakarak demek gerekir ki “kadın cinayetleri politiktir.”
1.000 kadından 60’ının tecavüze uğradığına; 5 yılda 1.134 kadının öldürüldüğüne; 15.178 kişinin cezaevlerinde cinsel suçlardan tutuklu olduğuna bakılırsa sorun idamla çözülecek bir sorun değildir. Sorun, ailede başlayıp okulda geliştirilmesi ve hayat boyunca da sürdürülmesi gereken bilimsel bir eğitimle ancak çözülebilir.
Bu da sistem sorunudur.
Hasan Göztepe