Yüzlerce yıl sonra bile, ardından Kilise’nin özür dilediği
Galile “Tanrı, evreni matematiği kullanarak yaratmıştır” der. Belli ki, sayıların, her yerde önemi büyüktür. O sayılar, gaz olan iki elementin Oksijen ve hidrojen) belli oranda bir araya gelmesiyle sıvı (su) olmasının nedenidir. O sayılar, sıvıyken 0 (sıfır) derecede katı olmanın; yüz derecede buhar olmayı sağlar. Toplumsal alana uygulayacak olursak o sayılarla, örneğin 50.000 (elli bin) oyla sıradan bir yurttaş iken, 50.001 oyla, yani 1 oy fazlasıyla yurttaşın vekili oluyorsunuz.
Buradan, günümüzde, onca şeyi kabul etmeyen siyasi iktidarın bile kabul ettiği, artış gösteren çocuk cinayetlerine ve idam cezasına gelmek istiyorum. İş yerlerinde yaşanan çocuk işçilerle ilgili iş cinayetleri üzerinde çok fazla durulmazken; bir haftada hunharca öldürülen çocukların sayısı, toplumu tehdit edecek boyutlara ulaşmış olmalı ki, sorunun üzerinde durulmaya başlandı.
30 Mart 2014 yerel seçimleri öncesi Adalet Bakanı olan Sadullah Ergin’in bir soru önergesine verdiği yanıta göre ülkemizdeki ürkütücü tablo şöyle (10 Kasım 2013/ Birgün Pazar/s.22):
1-2011’de, 81 ilde çocuk taciz ve tecavüzü olayı yaşanmış.
2-İstanbul’da 1486 tecavüz, 2488 çocuk istismarı olmuş. 2223 taciz davası açılmış.
3-İzmir’de 568’i tecavüz, 901’i taciz davasından ayrıca 1162 çocuk istismarı dava konusu olmuş.
4-Ankara 461 tecavüzüne, 656 çocuk istismarına ve 291 taciz davasına tanıklık etmiş.
5-Konya’da 609 çocuk istismarı, 354 tecavüz ve 438 de taciz davası gerçekleşmiş.
6-Antalya’da 423 tecavüz, 548 çocuk istismarı, 473 çocuk istismarı davası görülmüş.
7-Diyarbakır’da 92 tecavüz, 193 istismar, 75 taciz olayı dava konusu olmuş.
8-Tunceli’de 3 tecavüz, 5 istismar,3 taciz davası mahkemelere yansımış.
9-Antep’te 558; Bursa’da 545; Mersin’de 500; Samsun’da 418 çocuk istismarı davası yaşanmış.
10-Kayseri’de 263tecavüz, 374 istismar, 273 taciz davası açılmış.
Yukarıdaki sayılar, ilgili illerin nüfusuna oranlandığında ne ortaya çıkar bilemiyorum ama, bütün diğer suçlarda olduğu gibi, bunda da suçu işleyenin içinde yetiştiği aile yapısına, eğitim ve ekonomik durumuna, çevresine, ülkedeki sisteme iyi bakılmalıdır. Hatta, “dini eğitim almasınlar da, tinerci mi olsunlar” diyen, 12 yıldır da iktidarda olan zihniyet, her alanda suç işleme oranının arttığını dikkate alarak –eğer bu halkın eğitim, sağlık ve güvenlik gibi sorunlarının iyileştirilmesi gibi bir derdi varsa- şapkasını önüne alıp daha çok düşünmelidir.
Sistem, soyut bir kavram değil. Sistem, insanları köyünden, toprağından koparıp, fabrikalardaki dişlilerle kutu kutu apartmanların odacıkları arasında öğüten bir döngü. Artık köyüne dönemediği; ama oradan getirdiklerine sıkı sıkı sarılıp bir türlü kentli de olamadığı cendere. Yaşamak yönüyle ancak dışından bakabildiği, üç boyutlu gözlükle film izliyor gibi seyrettiği, ulaşacağını sanıp elini uzattığı anda da ellerinin boşa çıktığı bir sanal ortam. Pek çok insana güvensizce yaklaştığı bir açmaz. Plastik mankenlerin üzerinde görüp almak almak isteyip alamadığı bir ışıltılı vitrin. Hep sizlerin suçlu sayıldığınız; hep sizin olmadık zamanda, olmadık yerde öldüğünüz; hep sizin çocuklarınızın kaçırılıp öldürüldüğü bir cehennem.
İşte sistem bu.
Suç ve cezaya gelince…
Elbette suçlunun cezalandırılmasında caydırıcılık vardır. Ama ceza ile suçun işlenmesini önlemenin olanağı yoktur. Öyle olsaydı, baskıcı ve geleneksel yönetimlerin hüküm sürdüğü toplumlarda suç işleme en az oranda olurdu. Oysa, görüyoruz ki, bu tip ailelerde ve toplumlarda suç işleme oranı çok daha yüksek.
Şu sivrisinek ve bataklık örneği buna en uygun ve en yalın örnektir. Tek tek sivrisineği yakalayıp yok ederek sıtma hastalığını ortadan kaldıramazsınız. Bataklığı kurutmanız gerekir ki sıtmayı da yok edebilesiniz.
Kolayca suç işleme eğilimine sahip olanlar, suçu işlerken, yakalanıp yakalanmayacağının, alacağı cezanın, göreceği toplumsal yaptırımın, aileye ve çevreye vereceği zararın, kendisinin bundan sonraki hayatının ne olacağının, nasıl olacağının hesabını yapmaz, yapamaz. Yapsa zaten o suçu işlemez.
Ama her verilen ceza da yalnızca suçluyu cezalandırma amacı taşımıyor. Bir yönüyle de topluma gözdağı veriyor. Suçluyu yok ederek suçu yok edemezsiniz. Bu anlayış aynı zamanda, suçlunun tasarlayarak (taammüden) suç işlemesi gibi, devletin de taammüden suç işlemesi anlamına gelir.
İnanıyorum ki, günümüz dünyasında, silaha ve silahlanmaya harcanan paralar, eğitime ve sağlığa harcansa, yeryüzü cennet olur. “Bu kadar kolay mı?” diye düşünebilirsiniz. Evet! Bu kadar kolay. Ama savaştan, silahlardan, yoksul ve eğitimsiz insanların çok sayıda olmasından beslenenler bunu istemiyor. Çünkü onlar kendilerine bir cennet yarattılar. Bizim cennette olmamızı istemezler. Biz cenneti onlarla paylaşırız, ama onlar paylaşmak istemez.
Top yekûn bir sistem değişikliği bir devrim sorunu olduğuna; devrim de yakınlarda görünmediğine göre, bana göre yapılacak iş, hiç zaman geçirmeden, tüm insanlarımıza, insan olmanın asgari eğitimini vermek; günün koşullarında ortalama hayat sürebilecekleri bir ekonomik olanağı onlara sağlamak ve bunun mücadelesini vermektir.