“Bir insanın elinden hayatı boyunca kendisini kandırdığı şeyi aldığınız anda mutluluğunu da bitirirsiniz.”                                                                                       (Dag Solstad -Mahçubiyet ve Haysiyet)

        Ülkenin basın ve yayınını ellerinde tutanlar bazı kavramlara bile kendilerine göre anlamlar yüklüyorlar. Örneğin internetteki bazı paylaşım adreslerine ‘sosyal medya’ deyip çıkıyorlar işin içinden. Bir şeyin sosyal (toplumsal) olması için sayısal anlamda toplumun dikkate değer bir kesimince kullanılıyor olması ile birlikte, değişik guruplar arasında birbirini anlaması, farklı düşüncelere saygılı olması, böylelikle de toplumu bu anlamda ileriye taşıma işlevi görmesi gerekmez mi?

        İnternet ortamındaki facebook, tivetter, instagram, whatsApp gibi kavramların sosyal medya olarak adlandırılmasını halen kabullenemedim. Bir şeyler eksik kalıyor gibi geliyor bana. Sosyalleşme, Türkçe karşılığı ile ‘toplumsallaşma’ nasıl olur da bir demir yığınının karşısında saatlerce çakılı kalmakla açıklanır? Yani bir bireyin bilgisayarın veya cep telefonunun başında yalnızca gününü geçiriyor olması o kişinin sosyal olmasını, yani toplumsallaşmasını nasıl sağlar? Kişi o makinelerin başında iken toplumun hangi sorunu ile ilgilenmektedir? Hangi soruna hangi çözümler bulmaktadır?   

        Çok kısa zaman içinde uzak ve yakın çevresinden, dünyadan haber almanın, bu haberi çabucak yaymanın, bazı mali ve haberleşme işlemlerini çabuk yapmanın ve yaptırmanın dışında şu internet denen şey insanla insan arasında bir duvar durumunda sanki. İşte buradan da anlaşılıyor ki, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Alemdar Korkmaz’ın dediği gibi bu adresler “kimin köpeğini kimin gezdirdiği belli olmayan mecralar.” Buradan da anlaşılıyor ki teknolojinin iyi veya kötü olması kullanma amacına, kullanılma biçinime göre değişmektedir. Bunu doğru değerlendirme ise biraz insanın iradesiyle ilgili, ilişkili olsa gerek. Görüyoruz ki işini yapmak zorunda olanların dışında pek çok insanın yaptığı iş giderek bağımlılık aşamasına varan bir alışkanlık. Elektrik kesilmesi veya benzeri bir sıkntı olduğunda oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi apışıp kalmak, kendisini yalnız hissetmek bunun bir göstergesi olsa gerek. İnsan olarak siz bir öznesiniz, sosyal medya dediğiniz şey sizi nesneleştiriyor. Toplumsallaşma işlevinden sizi alıkoyuyor.

        Bu işte bir çarpıklık yok mu?  Örneğin bir televizyon kanalının sabah programında, oldukça deneyimli doktor Osman Müftüoğlu  ise ‘evinin dışındaki lokanta ve benzeri yerlerde yemek yemeyi sosyalleşme’ (toplumsallaşma) sayıyor. Yani kimilerimiz için ‘karnımızı doyurmaya yarayan yemek yeme işi birileri için sosyalleşme imiş. Anlaşılan birileri bizim ne yaşayacağımıza, nasıl yaşayacağımıza, kimlerle nasıl ilişkiler kuracağımıza, hatta yaşadıklarımızı nasıl tanımlamamız gerektiğine bile karar veriyor. Oysa ünlü Rus yazarı Tolstoy ‘Sizin büyüklüğünüz insanlara karşı beslediğiniz duygularla ve onlarla kurduğunuz ilişkilerle ölçülür’ diyor.

        Sosyal olmak, sürüden biri olmakla, yalnızca internette sanal ortamda gezinmekle olmaz sanırım. Asıl sosyal olmak o sahici olmayan dünyada gezinmekle değil, ülkesinin sorunları  ve bunların çözüm yolları üzerinde örgütlü olarak gezinmekle olur herhalde.

                                                                                                                                            29.09.2019

                                                                                                                                       

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here