İş kazalarında(cinayetlerinde) Dünya’da üçüncü; Avrupa’da birinci olduğumuzu Soma’da ve Torunlar İnşaat’ta yaşananlardan sonra bilmeyen, duymayan kalmamış olmalı. Halk olarak ve emek mücadelesi veren insanlar olarak biz bu olaylardan dolayı büyük acılar yaşadık. Bir daha olmaması için de devleti ve işverenleri duyarlı olmaya; gerekli önlemleri almaya çağırdık. Bu ve benzeri olayların siyasi veya ekonomik ticaretini yapmıyor, zarar gören, ezilen taraf olarak mücadelesini veriyoruz. Unutulmaması için de mücadelemizde yaşatmaya çalışıyoruz.

20 Eylül 2014 günlü Birgün’ün Çalışma Yaşamı sayfasında yer alanlara bakılırsa, biz bu acıları daha çook yaşayacağız. Çünkü, İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ç. Ali Kopuz, “Türkiye’yi hedef tahtasına çeviren odakların facialardan bile nemalanmaya çalıştıklarını; her can kaybında sokağa dökülenlerin, 7 ayda trafik kazasında 1943 insanımızın can kaybı karşısında kıllarının bile kıpırdamadığını” söylüyor.

Aynı sayfada ILO(Uluslar Arası Çalışma Örgütü), Türkiye’de son 12 yılda 14 bine yakın işçinin hayatını kaybettiğini; hükümetin yeni yasa döneminde, hem 167 numaralı ILO sözleşmesini, hem de 176 numaralı maden güvenliği konusundaki maddelerin onaylanması için çalışmalara başlaması gerektiğini; ancak bu şekilde Türkiye’nin kötü şöhretten kurtulabileceğini söylüyor.

O yazının altında da, Soma A.Ş.nin Genel Müdürü Ramazan Doğan, yetki belgesindeki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürüyor.

Yani zaten pamuk ipliğine bağlı olan hayatlarımızın, sermaye çevreleri için hiçbir önemi yok. Onlara kazandırdığımız ölçüde bir değerimiz var. Yani bir makinenin parçası gibiyiz. Her an değiştirilebiliriz. Her an yerinden alınıp bir kenara konabiliriz. Bu durumda bize düşen sorumluluk da, kendi hayatımızı sahiplenmek; karşımızda bize karşı örgütlü bir şekilde yıllardır mücadele edenler karşısında kendi örgütlü mücadelemizi yükseltmek.

Oysa biz biliyoruz ki, trafik kazaları iş cinayetleriyle özdeşleştirilemez. Mutlaka öyle ele alınacaksa da, bilinmelidir ki, bunların hepsi, bize yıllardır dayatılan, hiç söz sahibi edilmediğimiz vahşi kapitalizmin sonucu. İş hayatı ve trafik kazaları, bu sistemin çarklarının işleyişinin bir sonucu. Bunu yaratan biz değiliz ama o çarkların dişlilerinin arasında biz varız. Aynı çarklara da onlar kumanda ediyor; bizler eziliyoruz. Baksanıza, arabayı üreten firma ile size o arabayı satmak için kredi veren banka aynı kişilerin. Tamir servisi aynı firmanın. Her gün arabanıza yakıt aldığınız petrol istasyonu da aynı şirketin. Yakıtınızı ve tüm gereksinimlerinizi aldığınız kredi kartınız da aynı bankanın. Öyle bir döngü ki kaçacak yeriniz yok. İşte buna sistem denir.
Özellikle iş cinayetleriyle ilgili ölümler fıtratla, şehadetle, kaderle açıklanacak şeyler değil. Adına seçim dedikleri bir çeşit demokrasi aldatmacası ile iş başına gelenler, olayları bulundukları yerden öyle görebilirler. Gerçekleri halktan gizleyebilirler. Veya çarpıtarak, eğip bükerek başka türlü göstermeye çalışabilirler. Bizler ölümden değil, hayattan yanayız. Kimsenin ne kendisinin; ne de çoluk-çocuğunun ölmesini istemeyiz ama, öyle bir şehadeti kutsuyorlarsa buyursun kendileri o “mertebe”ye ersinler.

İstatistikler durumu yeterince açıklıyor:

TÜİK’e göre, ocak 2014 itibariyle trafiğe kayıtlı araç sayısı 18.052.195 adet. Yalnızca ocak ayındaki artış 112.748 adet.(19.03. 2014 günkü Birgün gazetesi) Antalya bu sıralamalarda en üst sıralarda.

DİSK-AR’ın araştırmalarına göre ise, özet olarak:

80 yılda 706 bin iş kazası yaşanmış. Bunun onda biri SGK’da kayıtlara geçmiş.
SGK’ya göre, 2012’de 74.871; 2013’te TÜİK’in verilerine göre 706 bin iş kazası olmuş.
Yine aynı TÜİK’e göre 2006- 2012 arasında iş cinayetleri sayısı 1/3 oranında artmış.
AKP döneminde resmi rakamlara göre 11.282 işçi ölmüş. (25.05.2014- Birgün gazetesi – sayfa 5–Serkan Öngel)

Şimdi sözün burasında İstanbul Ticaret Borsası Başkanına sormak gerekir: İnsaf senin nerende?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here