Âşık olup bunca yıldır sevdiğim.

Nazlı yardan haber var mı turnalar?

Kara kışın, elâ gözün övdüğüm

Nazlı yardan haber var mı turnalar?

Aşkı ile gurbet gurbet gezdiğim,

Saçlarını her gün örüp çözdüğüm,

Her halinden bin bir mana sezdiğim,

Nazlı yardan haber var mı turnalar?

Onu okşamasın yabancı bir el,

Sevgiliye ermek bendeki emel,

Gönlümü alarak giden o güzel,

Nazlı yardan haber var mı turnalar?

Kimi kentlerde yaşamak hem şans hem de ayrıcalıktır. Kırşehir,  benim için böyle bir şans ve ayrıcalıktı(r). 1987’in Güzü’nde Kırşehir’e öğretmen olarak gittiğimde,  bu şansın ve ayrıcalığın henüz ayrımında değildim. Ben, büyük kentlerde yaşayıp kitapçıdan sinemaya;  sinemadan tiyatroya; tiyatrodan kültür – sanat merkezlerine… koşmak isterken,  hayat beni sözcüğün gerçek anlamıyla bozkırın ortasındaki bu ‘bozkent’e sürüklemişti.

İlk işim kitapçı aramak olmuştu elbette! Birileri bana kentin esnaflarının toplandığı,  Uzunçarşı’da bir kitapevi tarif etmişti.  Arayıp bulmuştum.  Uzunçarşı’da kasaptan, semerciye; kuruyemişçiden tuzcuya; giysi mağazalarından gıda toptancılarına; demirciden dericiye; baharatçıdan lokantaya… kadar türlü esnaf vardı. Kentin tümü nerdeyse buradan alışveriş yapıyordu.

‘Kitapevi’ni bulmuştum bulmasına da şaşırıp kalmıştım. ‘Kitapevi’nde gofret, çikolata, bisküvi, leblebi tozu, şeker… gibi yiyecekler yanında,  plastik toplar ve çeşitli oyuncaklar… satılıyordu. Benim görebildiğim rafın birinde yalnızca kitaplar diziliydi. Ömer Seyfettin, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Memduh Şevket Esendal, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu… gibi öğrencilere ödev verilen yazarların kitapları vardı bu rafta.

Sol kolundan engelli olan yaşlı bir amca tezgâhın gerisinde duruyor, kenar mahallerden gelen güneş yanığı, kara çocuklara sakız, şeker, gofret, çikolata, leblebi tozu, kader kısmet… vb satıyordu.

Bana baktı.

Buyur delikanlı, ne istiyorsun, dedi, yumuşak bir sesle.

Kırşehir’e yeni geldiğimi, kitapçı aradığımı, birilerinin burayı tarif ettiğini söyledim. Güldü. Yanındaki çalışanına seslendi. Çalışan bir sandalye getirdi ve çay söyledi.

Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olduğumu öğrenince bir başka rafı gösterdi. Kimler yoktu ki bu rafta? Nazım Hikmet’ler, Hasan Hüseyin’ler, Tekin Sönmez’ler, Nevzat Üstün’ler, Ümit Yaşar Oğuzcan’lar, Şemsi Belli’ler…

Bir kez daha şaşırmıştım.

Nazım Hikmet’i okumuş olmama, şiirlerin pek çoğunu ezbere bilmeme karşın, o tarihe kadar Nazım Hikmet’in hiçbir kitabı yoktu kitaplığımda. Darbe günlerinde / o yıllarda Nazım Hikmet’in kitabını ‘yakalattığınızda’, gözaltına alınır, işkence görür, polis duruma göre size bir örgüt uydurur, önünüze kitapları da kor, basına teşhir ederdi. ( Laf aramızda kalsın, bir de param yoktu.)  

12 Eylül’ün karabasanı ağır ağır dağılıyordu. Ben de artık çalışıyor ve kitap alabiliyordum. Yıllardır alamadığım / almayı ertelediğim kitapların peşine düşmüştüm.

Çayımı içtim.

O yıllarda Nazım Hikmet’in şiirleri sekiz kitap olarak basılmıştı. İlk ikisini alıp parasını verdim. Diğerlerini de satmayın,  her ay gelip alacağım, dedim. Yüzüme baktı, hepsini şimdi alın, dedi. Güldüm. Daha ilk maaşımı bugün aldım, param az, bu aylık bu kadar, dedim. Bu defa o güldü. Rafa uzandı,  tek eliyle raftan diğer kitapları da aldı. Al, paran oldukça getirirsin, dedi. Şaşırdım, mahcup oldum; al al, rahat ol, dedi; oğlum! hocama bir çay daha söyle, diye seslendi.

Sonra,  hemen yanındaki raftan bir kitap daha aldı. Bu da benim şiir kitabım, dedi uzattı. Aklım karışmıştı; leblebi tozu, gofret, sakız, kader kısmet, Tekin Sönmez, Nazım Hikmet, Ümit Yaşar Oğuzcan, Şemsi Belli  ve Kırşehirli şair amca… bu dükkânda nasıl bir araya gelmişti?  

Kırşehirli şair amcanın kitabının adı ‘YAŞAMAK’tı. Kitabın en üstünde ise ‘Kırşehir’li ALİ BAYTOK’ adı vardı. İmzalar mısınız benim için, dedim. Daha görüşürüz, sonra imzalarım, dedi.

Ben her ay maaşımı alınca Ali Amca’ya gittim, borcumu ödedim, çay içtim, yeni kitaplarla eve döndüm. İyice yaşlanmıştı artık,  kitapçılığı bırakacağım, dedi ve bir süre sonra da bıraktı. Kitap olmayınca benim de ayağım kesilmişti oradan, ayda yılda bir uğrar çayını içerdim yalnızca.

Sonra hayat başka sularda / başka biçimde aktı ve ben Kırşehir’den ayrıldım.  Ancak Ali Baytok’un o inceliğini, çocuklara / gençlere duyduğu koşulsuz sevgiyi, iyiliğini,  babacanlığını, sevecenliğini… hiç unutmadım. Armağan ettiği; ama imzalamadığı o kitap 1987’den bu yana kitaplığımda sevgi nişanesi gibi durur. Arada bir de alır okurum.

Hep yazmak istedim Ali Amca’yı, ‘o inceliğini’; hayatın telaşı, yaşam kavgası… derken kısmet bugüneymiş.

Ali Baytok, 1928 Kırşehir doğumlu(ymuş). İlk ve ortaokulu Kırşehir’de okumuş. Sonra İstanbul’a yerleşmiş, Haydarpaşa Lisesi’nde okumuş; ancak okuldan ayrılmış. İlk şiir kitabı Izdırap Çocuğu 1947’de İstanbul’da basılmış. Yine İstanbul’da 1948’de yayımlanan Bozkırlının Derdi adlı bir kitabı varmış. Sonra Kırşehir’e dönmüş. Kırtasiye / kitapevi açmış, yayınevi kurmuş.  Kurucusu olduğu Filiz Yayınevi’nden yayımlanan YAŞAMAK adlı şiir kitabı 1962’de basılmış, ikinci basımı 1982’de yapılmış. Bunun dışında, aynı / kendi yayınevinden yayımlanmış Gülmez Sultan adlı çocuk hikâyeleri ile Seçme Atatürk Şiirleri Antolojisi varmış. Korkusuzlar ve Vicdan Azabı adlı iki kitabı daha varmış; ancak kimse ulaşamamış bu kitaplara.

Kırşehir’in yerel gazetelerinden Kırşehir Çiğdem 16.01.2018 tarihli sayısında Ali Baytok’u haberleştirmiş ve şunları yazmış:’’…Ali Baytok, kardeşi Erhan Baytok’la Kale Eteği’nde birlikte Kırşehir’in ilk gazeteler bayii olarak çalışırlarken, gazete bayiliğini kardeşine bırakarak kendisi Yeni İkinci Çarşı’da kırtasiyeciliğe başlamıştı. // Kırşehir’in dürüst esnaflarından olan Ali Baytok, ilerleyen yıllarda işyerinin adını Filiz Yayınevi’ne çevirmiş, burada küçük bir broşür niteliğinde ‘Filiz’ adında gazete bile yayınlamaya başlamıştı…’’

Alı Baytok, Filiz Yayınları’ndan, kendi kitapları yanında Kırşehir’de Yaşayan ‘yerel’ yazarlardan Etem Basınoğlu (Sarı)’nun, İlyas Sürmeli’nin, Mehmet Önder’in, Özdemir Çelik’in… kitaplarını da basmış.

Alınlık olarak aldığım şiirinde: ‘ Nazlı yardan haber var mı turnalar?’ diyor ya Ali Baytok,  ben de ondan haber var mı deyipbu yazıyı yazarken,  benim 1995’te Kırşehir’den ayrıldıktan sonraki yaşamına,  bu dünyadan ne zaman göçtüğüne dair bilgilere ulaşmak için Kırşehirli sevgili dostlarımı aradım. Dostlarım,   yaklaşık on beş yıl önce hayata gözlerini yumduğunu söylediler. Ne diyeyim? Sonsuzlukta rahat uyusun, toprak incitmesin.

Ali Baytok, YAŞAMAK’ta, Halk Şiiri’nin, Divan Şiiri’nin, özgür koşuğun olanaklarından yararlanarak, bu olanakları el yordamıyla harmanlayarak ;   ‘aşk, sevgili, güzel kızlar, hüzün, özlem, yoksulluk, gurbet, sıla hasreti…’ gibi halk şiirinin ortak temalarında yazmış.  Ama ille de sıla özlemi, ille de Kırşehir özlemi…

Taşrada yazıyor olmasına karşın,  şiirinde yer yer Faruk Nafiz Çamlıbel’den, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan, Yahya Kemal’den, Ahmet Haşim’den, Cahit Sıtkı Tarancı’dan izler, renkler, tatlar… var.

Kırşehirli büyük ozan Neşet Ertaş, ‘Şirin Kırşehir Türküsü’nde : ‘ Ana vatanımsın baba yurdumsun / Ozanlar diyarı şirin Kırşehir / Uzak kaldım gurbet elde derdimsin / Hasretin bağrımda şirin Kırşehir’ der, Kırşehir’i güzellerken.

Ben de yazıyı Ali Baytok’un ‘Güzel Kırşehir’ şiiriyle bitirip dostlarımın, yoldaşlarımın, kardeşlerimin, öğrencilerimin… yaşadığı, benim bir süre yaşadığım,  benim için şans ve ayrıcalık olan Kırşehir’i güzelleyerek bitireyim.

Bağrında açmıştır kırmızı güller,

Dallarında öter me’sut bülbüller,

Seni görmek için yanar gönüller,

Suların kandırır güzel Kırşehir!

Dağlarından iner billurdan sular,

Çayırında otlar, gezer kuzular,

Senden ne’şe alır ümitsiz ruhlar

Dertleri dindirir güzel Kırşehir!

Pınarları her kez; durmaz şırıldar,

Her Ayşe’ye başka türlü mırıldar,

Toprağında onun tılsımı var,

Cenneti andırır güzel Kırşehir!

                                                                                  Nisan – 2020

                                                                              Coranavirüs Günleri

                                                                                       Antalya

Teşekkür: Yazıyı yazarken ulaşıp bilgi aldığım Kırşehir’den çok sevgili dostum Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya’ya, üzerimde emeği olan Sayın Av. Adil Vahapoğlu’na, öğrencim / dostum, sevgili Şair Soner Demirbaş’a teşekkür ediyorum.

Nusret Gürgöz, 1962 Elazığ doğumlu. 1984’te Dicle Üniversitesi – Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü; 1997’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Bir süre öğretmenlik yaptı. Bu aralar avukatlık yapıyor. 2009 – 2016 arasında Çağdaş Hukukçular Derneği Antalya Şubesi Başkanlığı yaptı. 1990’dan bu yana şiir ve deneme ağırlıklı olmak üzere ürünleri sanat – edebiyat ve meslek dergileri ile internet sitelerinde yayımlanıyor.  Düşbilgisi ( Çocuklar için şiirler – Kora yayın / 1998), Ağıdım Kuşlara Kalır ( Şiirler – Kora Yayın / 1999), En Hakiki Hayat Hikâyeleri ( Deneme / Anlatı,  Berfîn Yayınları – 2004),  Okuntu ( Şiirler – Kora Yayın / 2006) adlı yapıtları var. Antalya’da yaşıyor. Yazıyor.

8 YORUMLAR

  1. Hocam öncelikle selamlar. Sevgilii Ali BAYTOK’u bir şekilde tarihe not düştüğünüz için çok teşekkür ederim. Kendisini bende tanımış hatta müşterisi olma şansına erişmiştim. Ancak siz kitapçı dediğiniz ama bizim “dükkan” dediğimiz kitapçı uzun çarşıda değil uzun çarşı yolu üzerindeydi. 😁
    Sevgi ve saygılarımla…

  2. Sizin gönderilerinizi özenle , keyifle okuyorum. Şiirler anlatımları hoş ve etkileyici. Sizin avukatlılığınızın ötesi sizi tanımakla kendi içimde ki edebi yönümü yakalamaya çalışıyorum. Sevgili Nusret;teşekkürler.

  3. Değerli hocam. Kırşehir Hacı Fatma Erdemir Anadolu Lisesinden öğrenciniz Gülgün Öztürk (Gülgün Çetin) ben. Öğrenciniz olmaktan bir kez daha onur duydum. Ben de 21 yıldır İngilizce Öğretmenliği yapıyorum. Dünya ve Türk klasiklerinden bile haberi olmayan, “ben kitap okumam” diyen Edebiyat öğretmeni meslektaşlarımı görünce sizin gibi bir Edebiyat öğretmenim olduğum için kendimi tekrar şanslı hissettim. İyi ki öğretmenim olmuşsunuz. Sevgi ve saygılarımla…

  4. Balıkesir’den selamlar değerli meslekdaşım,
    Benim içinde yeri çok farklı olan, isteyerek gitmediğim ilk görev yerim olan bu şehir ve hayatıma bir şekilde değen güzel insanlar, hiç bilmediğim bir kültürü tanımama sebep oldular. İçten, samimi bir okadar sahici dostluklar edindim. Çok güzel yazmışsın, yüreğine sağlık. Bozkır’ın içimizi sızlatan türkülerini doğuran “gır” şehrine sevgilerimi gönderiyorum.

  5. Sevgili Nusret, öylesi gezinirken, eski bir dostun sesini duymaktan sevinç duydum. Dilin tazeliğini yitirmeden insanı sarıp, sarmalıyor. Yüreğine sağlık, benim için kutlu bir gün oldu…

  6. Güzel, yaşamı dolduran insanları yanımızda yönümüzde olsalar da bazen pek göremiyoruz. Bu insanları gören gözlerin kayıt altına alıp bizlere ulaşması nasıl heyecan vericiyse, yeni neslin de dikkatini çekecek, iyiliğin ve güzelliğin pınarlarını ışıltılı, şaşalı renklerde aramak yerine yanıbaşında kimlerin yaşadığını merak edecektir. Keşke Anadolu’nun bu cevherleri eğitim sisteminin de içine girebilse. İnanıyorum zenginliğimiz çok daha artacaktır. Kaleminiz yolu sevgiden geçenlerin kavşağı olsun. Selamlar.

  7. Sayın Hocam önce Kırşehire ve Kırşehirlilere duydugunuz sevgi ve muhabbetinize teşekkür ederim .
    Ali Baytok agabimiz benim dedemin dükkan koşusu ve sevdigimiz bir agabeyimizdi,1965 yılında bende 4 ay kadar yaz tatilinde yanında çalıştım ,okumayı çok seven ,yeniliklere açık,dürüst ,düzgün bir insandı .Ben kitap gazete,mecmua satışına bakıyordum ,kitap aldım ve parasını ödeyecektimki kabul etmedi ,sen istedigin kitabı al götür ve oku getir diyerek bana büyük iyilik yaptı ayrıca kitabın deforme olmaması için nasıl tutulacagınıda ögretmişti.Dükkanın arka tarafında bir matbaa makinası alarak resmi matbuat evraklarını bastı ve tüm Türkiyeye sattı.Şiirleri çok içli ve duygu yüklüydü.
    Babasından kalan iş yeri yeni 2 nci çarşıda Belediyeye yakındı .Sonradan kardeşi Erhandan ayrılarak ona Gazete ve mecmua bayiligini verdi ve o da Kalenin eteginde bir iş yeri açtı .Kardeşiyle mukayese kabul etmeyecek şekilde zıt karakter ve kişilikte bir insandı ,yüregi geniş ,sevgi dolu iyi bir esnaf ,agabi ve aile babası olduguna bende tanık oldum .
    Mekanı cennet olsun ,nurlarda yatsın .
    Okan Çetin
    İnş.Müh.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here