
Turizm sektörünün yaşadığı krizden en çok emekçilerin etkilendiğini belirten Karabudak’a göre çözüm sendikalarda emekçileri özne kılmaktan geçiyor***
Turizm sektöründe yaşanan kriz en çok emekçileri vuruyor. Sektörde binlerce turizm çalışanı işinden olmuş durumda. Hükümetin yanlış politikaları ise turizmdeki krizin uzun bir süre daha devam edeceğini gösteriyor. Turizm emekçileri içinse bu kriz ortamında tek yok var, direnmek. Dev Turizm-İş Sendikası Örgütlenme Daire Başkanı Ali Karabudak da işçilerin sendika yönetiminin öznesi haline gelmesi için en çok çaba gösteren isimlerden biri olarak göze çarpıyor. Yıllarca turizm sektöründe otellerde çalışan Karabudak, 2011 yılında sendikanın kurulmasının ardından İstanbul temsilcisi görevinde bulundu, ardından ise 2014 yılında yapılan kongrede sendikanın örgütlenme daire başkanı seçildi. Karabudak’la turizm işçilerinin sorunlarını, Türkiye’de sendikal hareketin yaşadığı krizi ve kamuoyuna yansıyan Dev Turizm-İş’teki tasfiye girişimlerini konuştuk.
DİSK’e bağlı Devrimci Turizm İşçileri Sendikası genel örgütlenme daire başkanısınız. Dev Turizm-İş sendikası hangi ihtiyaç üzerine kuruldu ve ilkeleri-hedefleri nelerdi?
Dev Turizm İş sendikasının ortaya çıkmasını sağlayan süreci başlatan, DİSK’e bağlı bu sektörde uzun bir süredir faaliyet gösteren OLEYİS’in HAK-İş konfederasyonuna katılmasıdır. O dönemki OLEYİS yönetimi, uzun yıllardır turizm işçilerinin dişiyle tırnağıyla verdiği mücadeleleri hiçe sayıp böyle bir karar almıştı. Bu gelişmeler üzerine Dev Turizm-İş sendikası 2011 yılının sonlarına doğru bağımsız bir sendika olarak kuruldu. DİSK’e üyelik başvurusu yapıldı. Bir süre sonrasında DİSK’e üyeliği kabul edildi ve DİSK’in konaklama ve eğlence yerleri işkolundaki sendikası haline geldi.
Sendika kurulurken temel hedefi, turizm sektöründe çalışan işçilerin örgütsüzlüğünü aşmak ve bu işkolunda çalışanların sendikalaşma düzeyini artırmaktı. Aynı zamanda işçilerin sendikalara duyduğu güvensizliği yeni bir sendikal anlayışla aşabilmek de hedeflerimizden biriydi. Bu yeni sendikal anlayışımız da aslında DİSK’in kurucu ilkelerinden farklı şeylerden değildir. Sadece DİSK’in ilkelerinin ve değerlerinin günümüze yorumlanması ve günümüzde turizm işçilerinin ihtiyacına yanıt verebilecek bir örgütlülüğün yaratılabilmesi temel hedefimizdi.
Turizm sektörünün özellikle AKP iktidarının yanlış dış politikasının da etkisiyle ciddi bir krizde olduğunu söyleyebiliriz. Turizm işçileri bu krizden nasıl etkilenmektedir?
AKP iktidarının özellikle dış politika uygulamaları sonucu turizm sektörü ciddi bir krize girmiştir. Özellikle Suriye’deki iç savaşa, savaşı körükleyen bir tarzda müdahalesi, Suriye’deki savaşı ülkemize taşımıştır. Bu savaşın ülkemize yansıması; bombalar, katliamlar ve terör saldırıları olmuştur. Ülkemizde can güvenliği problemi hayati bir sorun haline gelmiş doğal olarak huzur ve barış ortamında gelişebilecek turizm bu süreçten ciddi bir darbe almıştır. Özellikle Avrupa’dan ve geçen sene Rusya’yla yaşanan siyasi kriz sonucu Rusya’dan gelen turist sayılarının önemli ölçüde düşmesi bu krizi derinleştirmiştir. Turizm sektörü kendinden menkul bir sektör değildir. Pek çok yan sektörlerle ilişki içindedir. Ulaşım, gıda, tekstil gibi ülke ekonomisini taşıyan pek çok sektör turizmdeki bu krizden olumsuz etkilenmiştir. Yani, turizmdeki kriz aynı zamanda ekonomideki olumsuz tabloyu daha da kötüleştirmiştir.
Siyasi iktidar bu krizden kaynaklı patronlara önemli ölçüde destek olmuştur. Acentelere getirdiği turist kadar parasal teşvikler, vergi indirimleri gibi uygulamalar bu durumu doğrulamaktadır. Ancak söz konusu işçiler olunca siyasi iktidar işçileri görmemektedir. Patronlar İŞKUR üzerinden işçi çalıştırmayı yaygınlaştırmış ve İŞKUR’dan kendilerine daha düşük maliyetli işçi çalıştırmak için mevcut çalışan işçileri işten atmaya başlamışlardır. Özellikle geçen sene sezon sonu turizm bölgelerinde pek çok işyerinde işçiler maaşlarını alamadıklarından eylemler gerçekleştirmiştir. Normalde haklarımızı daha da ilerletmek için yapılması gereken eylemlilikler, işçinin hak ettiği maaşların verilmemesine karşı yapılmaya başlamıştır. Bu da durumun vahametini açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca kriz ortamında işçiler işini kaybetme korkusuyla daha da güvencesiz çalışma koşullarına mahkum edilmektedir. Sömürü koşulları işçiler açısından daha fazla ağırlaşırken, yaz sezonu özellikle turizm bölgelerinde çalışma saatleri 16 saati bulmaktadır . Bu çalışma koşullarının işçiler açısından daha da kötü bir duruma gelmesinin nedenlerinden biri de sendikasız ve örgütsüz çalışmanın sektöre hakim olmasıdır.
Neo-liberal politikaları 15 yıldır ‘başarıyla’ uygulayan AKP iktidarı döneminde, taşeron çalışma had safhaya ulaştı. Kiralık işçilikle kamuoyunda ‘dayıbaşılık’ diye bilinen sistem yasallaştı. Son dönemde sürekli grevler yasaklanıyor, kıdem tazminatı da AKP’nin hedefinde. Bütün bu saldırılara sendikaların cevap vermekte yetersiz kaldığını görüyoruz. Sendikal hareketin genel olarak bir krize girdiğini söyleyebiliriz. Bu krizden sendikal hareket nasıl çıkabilir?
Tabi bu krizden çıkış yolu nedir diye bir soruya hemen yanıt vermek kolay bir iş değil. Ancak dünya ve ülkemiz üzerindeki neo-liberal dönüşüm sürecini kısa bir şekilde özetlersek 1980 darbesini özel bir yere koymamız gerekir. 1980 darbesi sonrasında ülkemiz, neo-liberal politikalarla tanıştı. Sendikalı-güvenceli çalışma ortadan kaldırılmaya çalışıldı ve neo-liberal politikaları uygulayan bütün hükümetler bu konuda önemli bir mesafe kat etti. Güvencesiz-esnek çalışma yaygınlaştı, üretim süreci parçalandı. Emekçilerin kazanımları birer birer tasfiye edildi. 1990’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra da kimlik siyasetleri kuvvetlendi. İşçilerin sınıf bilinci bu süreçte zayıflatılmaya çalışıldı ve din-milliyet gibi kimlikler işçilerin düşünüş tarzını belirleyen temel kavramlar haline geldi. Ekonomi siyasetin dışında ayrı bir alan olarak görüldü. Türkiye de bu süreçle 1980 sonrası tanışsa da AKP iktidarıyla geçen son 15 yılda neo-liberal politikalar zirve yaptı ve emekçiler açısından her geçen gün bir öncekinden daha kötü bir hale geldi. Bütün bu yaşanan neo-liberal dönüşüm süreci sadece ülkemizde değil aynı zamanda bütün dünyada sendikal hareketin zayıflamasına neden oldu.
Sendikal hareketler özellikle ülkemizde günün koşullarına uygun bir mücadele vermemektedir. Kapitalist sistemin terk ettiği üretim sürecine ve sosyal devletin uygulanmaya çalışıldığı döneme uygun örgütlenme tarzında hala ısrar etmektedir. Ancak, işçi sınıfı üretim sürecinin parçalanmasından ötürü parçalanmış ve kapitalist devlet yapısının neo-liberal dönüşümün etkisiyle sosyal-kamusal nitelikleri ortadan kaldırılmıştır. Hukuk ve yasal mevzuatlar da bu dönüşümle sermaye lehine değiştirilmiştir. Örneğin, bugün güvencesiz istihdam biçimlerinden olan taşeron işçilerin toplu sözleşme yapması bizim örgütlenme alanımıza giren taşeron yemekhane işçileri için çok zordur. Diğer işkollarına giren taşeron işçiler için de aynı durum geçerlidir. Biz burada, 1980 öncesindeki endüstri ilişkileri sisteminde olduğu gibi sadece toplu sözleşmeye odaklanan bir sendikal bakış geliştiremeyiz. Tam aksine, yasal mevzuatı da tamamen dışlamadan fiili bir mücadeleyi önümüze koyup güvencesiz çalışanların sendikal hareketin bir öznesi haline gelmesini sağlamalıyız. Bu noktada meşruluk kavramı da çok önemlidir. Bazen ‘yasal olmayan’ ama toplumda ve emekçilerde meşru olan taleplerin olur. Bu noktada yasal mevzuata sıkışmayan, meşru taleplerini meşruluk sınırlarında büyüten bir mücadele aynı zamanda yasaların da emekçiler lehine gelişmesinin de önünü açacaktır. Yine işçi sınıfının hem hukuki, hem psikolojik hem de üretim sürecinden kaynaklı bölünmesini de görmezden gelerek bir sendikal hareketin büyüme şansı yoktur. Bir örnek daha verecek olursak, otellerde belli düzeylerde taşeron çalışanlar vardır. Aslında otel işçisi bizim işkolumuza giriyor ama taşeron şirket çalışanı olarak gözüktüğü için resmi olarak bizim işkolumuzdaki sendikaya üye olamıyor. Biz bu noktada bu işçiler bizim işkolumuzda gözükmüyor bunları örgütlemeyelim gibi geri bir bakış açısıyla bakamayız. Tam aksine işçilerin parçalanmasını aşacak ve işçilerin birleşik mücadelesinin yolunu açacak bir perspektifi geliştirmeye ihtiyacımız var. Önümüzdeki dönemde kiralık işçiliğin de yasallaştığını düşünürsek bizim sektörü de ciddi bir şekilde etkileyecek olan bu durumun mevcut tabloyu daha da ağırlaştırmasına karşı bu perspektifin pratikte yansımalarını üretmek bu açıdan daha da önemli bir hale geliyor. Belki de sınıf hareketi için bir başka önemli nokta ekonomi ve siyaset ilişkisini yeniden kurmaktır. Emekçilerin gündelik yaşamındaki sorunların siyasetin konusu haline gelmesini sağlamak ve emekten yana bir siyaseti kuvvetlendirmek gerekmektedir. Bütün bu tartışmaların derinleştirilerek yaygınlaştırılması ve sendikal hareketin bu tartışmaları besleyecek pratikleri açığa çıkartması sendikal hareketin yaşadığı bu krizi aşmamıza katkı sağlayacaktır.
Dev Turizm-İş sendikası bu perspektifi geliştirmek için neler yapacak?
Bir önceki soruda açıklamaya çalıştığımız anlayışı, Devrimci Turizm İşçileri Sendikası’nda egemen kılmak ve örgütlenmeye çalıştığımız yerlerde bu anlayışla hareket etmek belki de ilk görevimiz. Turizm sektöründeki örgütsüzlüğünün aşılmasının yolu da bu anlayışın işyerlerinde örgütlenmesinden geçiyor. Haydi sendikaya gel, örgütlen demekle işçiler sendikalı olmuyor ve örgütlenmiyor. Örgütlense bile bu çözüm olmuyor. Sendikada özellikle genç ve kadın işçileri özne haline getirmeden sendikalar büyüyemiyor. Sektörde işçilerin çoğu sendikadan ve haklarından bihaber durumda. Yeni bir kuşak işyerlerinde çalışıyor. Genç işçiler özellikle bu sektörde çok yoğunlaştı son dönemde. Eğitim düzeyi belli düzeyde ileri ancak sendikal örgütlenme deneyimleri zayıf bu kuşakla ilişkilenmeyi temel hedeflerimizden biri yapacağız. Bu kuşakla ilişkilenmek için sendikada yeni bir dili egemen hale getirmek ve geleneksel formların dışında yeni örgütlenme formları yaratmak gerekecek. Söz ve kararın işçilerde olduğu bir anlayışın güzel bir laf olmaktan çıkartılması gerekmektedir. Gerçek anlamıyla söz ve kararın işçilerde olduğu bir sendikal demokrasiyi sağlamak temel hedefimiz. Bunun için de başlangıç noktamız, turizm işçilerinin yaşadığı sorunlara birlikte çözüm üretmeye çalıştığımız zeminler yaratmak olacaktır. Buralardan hareketle de meşru-birleşik-fiili bir anlayışı bu sektörde örgütleyeceğiz.
6 Haziran’da ‘Kamuoyuna Zorunlu Açıklama’ başlığıyla ve 7 Haziran’da ‘Dev Turizm-İş, Turizm İşçilerinin Birliği ve Mücadele Örgütü Olacak’ başlığıyla iki açıklama kamuoyuna düştü. Bu açıklamalarda, tek adamcı-bürokratik bir zihniyetin sendikada var olduğunu ve bu zihniyetin sendikanın gelişimini engellediği vurgulanıyor. Ayrıca, güvencesiz çalışan işçileri bu zihniyetin örgütleme noktasında ‘soğuk baktığı’ ve kadın işçilerin sendikada kendisini özne hissetmesini engelleyecek ‘kadın düşmanı’ bir zihniyetin var olduğu söyleniyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Biz genel olarak yukarıda açıklamaya çalıştığımız anlayışı örgütlenmede egemen hale getirmeye çalıştık. Her ne kadar yetersiz olsa da bütün bu örgütlenme çabaları, sendikamızın büyümesini sağladı. 2 sene önce 300’lerde olan sendika üye sayısı bugün 1500’e kadar dayandı ve işyerlerine sendikamız dokunmaya başladı. Bütün bu örgütlenme süreçlerinde işçilerin söz ve karar süreçlerine dayanan bir anlayışla hareket ettik. Ancak biz her ne kadar bu anlayışla hareket etsek de sendika genel merkez yöneticisi sıfatını taşıyan bazı kişiler başta sendika genel başkanı olmak üzere bu anlayışın dışında hareket etmeye başladı. Kolektif bir çalışmayı sendikada yeşertmek yerine kendi sözünü en doğru söz olarak kabul eden bu zihniyet, sendikayı kendi ‘çöplüğüne’ çevirmeye çalıştı. Biz taşeron işçilerinin sendikamızda örgütlenmesini sağlamaya çalışırken, bu zihniyet taşeron işçileri kendine bir ‘bela’ olarak gördü. Sendikamızın eşbaşkanına mobbing hatta psikolojik tacize varan uygulamalar yaşandı. Sendika çalışmasını özveriyle yapan kadrolar, eleştiri hakkını kullandığı için tasfiye edilmeye çalışıldı. Ankara temsilcimiz de bu çürümüş zihniyetin tasfiye etme girişimlerine maruz kaldı. Ankara temsilciliğine işveren kimliği olan ve sigortasız işçi çalıştırmaktan ceza alan bir kişi bu zihniyet tarafından yönetim kurulu kararı olmadan işçilere temsilci diye tanıtıldı. Biz sendika genel merkez yönetimine egemen olan bu zihniyetin DİSK’in ilkelerine aykırı bir şekilde davrandığını sendika kurullarında belirttik. Bu zihniyetin sendikayı ilerletmeyeceğini ve örgütlenmesine darbe vuracağını pek çok sendika içi zeminde ifade ettik. Sendika içinde bu sorunların tıkanma noktasına gelmesinden kaynaklı yaşanan sorunları konfederasyonumuz DİSK’in başta genel başkanı ve genel sekreteri olmak üzere yönetim kurulu üyeleriyle de paylaştık. Ancak 6 Haziran günü sendika genel yönetim kurulu toplantısında sendika eşbaşkanı ihraç istemiyle, eğitim daire başkanı kınama istemiyle disipline sevk edildi. Beni de kınama istemiyle disipline sevk ettiler. Ayrıca eğitim ve örgütlenme uzmanımızı da görevden aldılar. Biz bu kararın meşru olmadığını ve tanımayacağımızı toplantıda belirterek toplantıyı terk ettik.
Kamuoyuna yönelik iki metni sosyal medya hesaplarımızdan paylaştık. Buradan belirtmek isterim ki Dev Turizm-İş’te sendika içi bir rekabet yoktur. Genel merkeze egemen olan bürokratik-tek adamcı zihniyet sendika içi kurullarda görev almayı mücadelenin önüne koymaktadır. Biz ise bu anlayışı reddediyoruz. Turizm işçilerinin mücadele örgütü olması için bu anlayışla hesaplaşacağız ve sendikayı bireylerin değil işçilerin sendikası haline getireceğiz. Yine başka nokta belirtmek istediğim, biz sendika içi muhalefet de yapmıyoruz. Sendika içi muhalefet yapanlar, başta genel başkan olmak üzere bu tasfiyeci zihniyete ortak olanlardır. Bunlar; işçi sınıfına, DİSK’in ilkelerine ve değerlerine muhalefet yapmaktadır. Önümüzdeki dönemde turizm işçilerini bu zihniyetten kurtarmak ve Dev Turizm-İş’in önünü açmak için tüm sendika üyelerimizle ve turizm işçileriyle birlikte bu anlayışı mahkum edeceğiz. Bu tek adamcı-bürokratik zihniyet genel manada baktığımızda patronlara hizmet etmektedir. Patronların ‘ekmeğine yağ süren’ bu çürümüş zihniyetle beraber patronlara karşı da insanca bir yaşam ve çalışma koşulları mücadelesini de büyüteceğimizi buradan belirtmek isterim.
***14.06.2017 tarihli BirGÜN Gazetesinde yayınlanan röportajdan alınmıştır
Röportaj: MUSTAFA KÖMÜŞ
http://www.birgun.net/haber-detay/dev-turizm-is-orgutlenme-daire-baskani-karabudak-sendikalarin-sahibi-emekciler-olmali-164560.html
Ali Karabudak, yıllarca turizm sektöründe otellerde çalıştı. Bütün çalışma hayatı boyunca sendikal mücadelenin içerisinde oldu. Aynı zamanda BirGün gazetesinde de çalıştı. Dev Turizm-İş sendikasının kurulmasından sonra İstanbul temsilcisi görevini sürdürdü. 2014 yılında yapılan sendika kongresinde genel örgütlenme daire başkanı olarak seçildi.