Sözün burasında, Belek’teki “Hoşgörü Bahçesi” aklıma geldi. www.ozgurantalya.com ’da 12 Eylül 2010 Günü “En Uzun Yol” başlığıyla, burayla ilgili dikkatimi çeken bir yazıyı yazmıştım.

Bir ülkede devletin, önce ulusal sınırları içinde yaşayan halklarla arasındaki dargınlıkları, kırgınlıkları, ortadan kaldırması; bununla birlikte komşu ülkeler veya diğer dünya ülkeleriyle sorunlarını barışçı yollarla çözmesi gerekir. Bu da hukuku, insan haklarına ve demokrasiye saygılı olmakla mümkündür. Demokrasinin “olmazsa olmaz” larından biri de laikliktir.

Laiklik, TÜBİTAK’ın yayın organı Bilim ve Teknik’in bir sayısında şöyle tanımlanıyor:

“Laiklik, din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılmasıysa; gerçek ve nesnel olanla, salt insana bağlı olanın birbirine karıştırılmaması gerekir. Bu, kul ile Tanrı arasına girmemek anlamındaysa; bize dış dünyayı tanıtan bilime ve eğitime dinin sokulmaması anlamına gelecektir. Çağdaş ve bilimsel eğitime dinin sokulması, bilimin yol göstericiliğinden ve çağdaş uygarlıktan uzaklaşmaktır.”

Birkaç gün önceki gazetelerde ve televizyonlarda “Türkiye’de azınlık vakıflarının tüm taşınmazlarının iadesine ve tazminat ödenmesine” ilişkin bir kararname haberi vardı. Bunun laiklik için yapılıyorsa olumlu bir adım olduğunu düşünüyorum. 1960’lardan bu yana kapalı olan “Heybeli Ada Ruhban Okulu”nun da açılması için çağrılar varmış. Devletin ekonomik olarak üstlenmemesi gereken böylesi kurumların, denetlenmesi koşuluyla, mensubu olduğu azınlıklar tarafından yaşatılmasının doğru olacağına inanıyorum.

Sözün burasında, Belek’teki “Hoşgörü Bahçesi” aklıma geldi. www.ozgurantalya.com’da 12 Eylül 2010 Günü “En Uzun Yol” başlığıyla, burayla ilgili dikkatimi çeken bir yazıyı yazmıştım. Demiştim ki, Halife Ömer’in adaletine inandığını, “caminin yıkılabileceğini; gönlün yıkılmaması gerektiğini” söyleyenler buradaki kilise, sinagog ve caminin olduğu alana bir de “cem evi” neden yaptırmamışlar? Caminin, kilisenin ve sinagogun hepsine birden felsefesinde kucak açan Alevilerin gönlünü hoş etmek için de doğru olmaz mıydı?

Gelelim azınlık vakıflarının taşınmazlarının iadesine ve tazminat ödenmesi konusuna: Bunun Batı’ya ve Hristiyan dünyasına şirin görünmek için yapıldığına inanıyorum. Şu sıra Doğu ve Ortadoğu’ya jest yapmaya ihtiyacımız yok. Oralarda atı alanlar Üsküdar’ı her biri orada ayrı bir atlı olmaya çalışan Batı dünyasının da itirazı yok. Yakında “Ortadoğu’da yeni bir düzen kurulur; Türkiye de orada yerini alır.” Halkımız da tamtamlarla destek olur. Çünkü, güçlü Türkiye görüntüsü karnımızı doyurmaya yetiyor.

İşin özüne gelince: İstiyoruz ki devlet Belek’teki Hoşgörü Bahçesi’ne bir de Cem evi yapsın. İstiyoruz ki “Cem ve Kültür Evleri” yasal güvenceye bağlansın. Bizim birilerine şirin görünmekten çok halımızın istediğinin yerine getirilmesine ihtiyacımız var. Yoksa, Ruhban Okulu’nun açılmasının; azınlıkların taşınmaz mal ve haklarının iadesinin karşısında değiliz.

Ayrıca bilinmelidir ki, Batı’nın desteği bir zaman sonra yok olur; Türkiye halkları ise hep buradadır.

Ne der atalarımız: “SEL GİDER KUM KALIR!”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here