İnsanlar hayatlarını sürdürebilmek için bir araya gelmeye, bunu sürdürmeye gereksinim duyarlar. Bu nedenle ilkel toplum döneminden beri ister istemez geçici veya kalıcı topluluklar oluşturmuşlardır. Bunun günümüz dünyasındaki karşılığı dernekler, partiler, sendikalar ve meslek örgütleridir. Mülk sahipleri ayrı örgütlenir, mülksüzler ayrı. İşin doğası gereği büyük mülk sahipleri bu oluşumların gücünü kırmak, saha dışına çıkarmak isterler. Her iki taraf da yasalardan aldıkları gücü kullanmaya çalışırlar. Bu mücadele sırasında kendi yaşam hakkını savunan tabandakiler meşru müdafa (öz savunma) durumundadırlar. Çünkü öz savunma denen şey o insanların doğrudan yaşamlarını ve bedenlerini korumaya çalışmalarıyla özdeştir. İşte bu karşılıklı mücadele sırasında yasaları uygulayanlar, gücü elinde tutanlar sık sık şiddete başvururlar. Şiddet artık karşıtlar üzerinde bir egemenlik kurma aracı haline gelmiştir.

Son günlerde yaşanan Doktor Ekrem Karakaya’nın Konya’da Şehir Hastanesi’ndeki odasında, Avukat Servet Bakırtaş’ın da İstanbul Bakırköy’deki ofisinde saldırıya uğrayarak yaşamını yitirmesi şiddetin boyutunu gösterdi.  Sorun bir doktorun veya bir avukatın öldürülmesi sorunu olmaktan çıktı, sistem sorunu haline geldi. Televizyon haberleri de bunu doğrular nitelikte: Haberde Sağlık çalışanlarının %84’ünün sözlü veya fiziki, doğrudan veya dolaylı saldırıya uğradığını, bunun 110 bin kişi gibi bir sayıya denk düştüğünü söylüyor. Bu bir gericiliktir. Gerici sayılmak için mutlaka köleci toplum döneminin inanç ve ritüellerini savunmak gerekmez yalnızca. Halkına refah veremeyen, verme anlayışına sahip olmayan, halkını şiddet yoluyla sindirmeye çalışan ve  bu şiddeti onaylayan herkes gericidir.

Yaşanan sosyo-politik ortam şiddeti yaratır ve besler hale geldi. İktidar sahipleri ve ortakları da kendileri gibi düşünmeyen; özlük haklarını, insan haklarını, yaşam haklarını savunanları düşman ilan ettiler. Bu dil ortalıkta serseri mayın gibi dolaşan birilerinin saldırganlık dürtülerini besledi. Oysa yaşam hakkı mücadelesi verenlerin bunun sistem sorunu olduğunu topluma anlatmaktan, çözüm yollarını açıklamaktan başka düşünceleri yoktu.

Bugün hastanelerde yaşananlar yarın eczanelerde, ertesi gün bankalarda ve benzeri yerlerde yaşanacaktır. ( 1 ) Bunun bahanesi yoktur. Şu bilinmelidir ki sorun bir bireyden başka bir bireye karşı başvurulan bir şiddet değil. Yani şiddet bireye yönelse bile aslında tüm toplumu tehdit ediyor. Doğrudan veya dolaylı olarak sistemin yarattığı bir sorun olarak sistemsel bir sorun haline, giderek de sistemin intiharı haline geliyor. Çünkü sistem kendi mezar kazıcılarını üretiyor. İnsanların  şunu bilmesi gerekiyor: Şu durumda hastanelere gittiğinizde muayene olamamanız, size karşı özellikle yapılmış bir davranış değil. Sizin ve sağlık çalışanlarının dışında gelişen kötü koşulların size dayatılmasıdır. Oysa parası olanın hastanede sıra bekleme, ilaç bulamama, ameliyat olamama gibi bir derdi yok.

Son birkaç aydır dikkatimi çekti; AVM ve benzeri yerlerde arama cihazı ve güvenlik araması var da hastanelerde neden yok? İşin özüne bakarsanız onun çözüm olması da mümkün değil. Minareyi çalan kılıfını hazırlar örneğinde olduğu gibi bunu yapmak isteyen bir yolunu bulur. Güvenlik önlemleri nihai çözüm değildir. Çünkü insanların önüne konan her fiziki engel onu aşmayı başaracak mekanizmaları yaratmayı göndeme getiriyor. Çözüm eşit, adil, ulaşılabilr, sürdürülebilir ve ekonomik bir sağlık sistemini oluşturmakta. Buna koşut olarak da insanlarda buna uygun bilinç yaratmakta. ‘Yap-boz’a dönen eğitim sistemiyle, sağlıkta dönüşüm denilen performans sistemiyle bunu var etmek mümkün değil. TTB’yi (Türkiye Tabipler Birliği) veya TBB’yi (Türkiye Barolar Birliği) kapatma düşüncesi ise sağlık ve hukuk sistemini dinamitlemekten başka bir anlama gelmiyor.

Gazeteler sağlık çalışanları ile ilgili son durumu şöyle saptamış ( 2 ) :

Sağlık çalışanlarının %89’u kendini güvende hissetmiyor.

Sağlık-Sen’in 2022 yılı Sağlıkta Şiddet Raporuna göre Mart’ta 38, Nisan’da 25, Mayıs’ta 25 sağlık çalışanı şiddete uğramış.

Şiddet kullananların %37’si serbest bırakılmış, %34’ü hakkında işlem yapılmamış, %16,i’i hakkında soruşturma başlatılmış, %11,3’ü tutuklanmış, %o,9’u para cezasına çarptırlmış.

TTB’ye göre son 20 yılda 11 doktor yaşamını yitirmiş.

Yurt dışına gidebilmek için “iyi hal belgesi”ne başvuranların sayısı 2022’nin ilk 6 ayında 1.171 kişiye ulaşmış.

Sağlık sisteminin nasıl iyileştirilebileceği konusunda sağlık çalışanları ile iş birliği yapılmadıkça; sağlık kurumları kamulaştırılmadıkça, bireysel olarak silahlanmanın önünü kesilmedikçe, yetkililer ve devleti yönetenler tarafından tahrik edici değil yatıştırıcı bir dil kullanılmadıkça, insanların sağlık hizmetine erişimi (yer, zaman ve ekonomik olarak) kolaylaştırılmadıkça, sağlık çalışanlarının iş koşulları iyileştirilmedikçe bu ağır sorun, değil ortadan kaldırılmak hafifletilemeyecektir bile.

TTB’nin ve TBB’nin kapatılmasını isteyenler; siz bir geçmişsiniz, bu kurumlar ise bir gelecek. Geçmiş değil gelecek kazanacaktır.

(1 )-08.07.2022 günü Konya’da Kayalar Camii İmamı hutbede şunları söyledi: “Sen vardın hastaneden boş döndün. İğne yapılacak, oğlun ölecek elinde. Doktor da ‘git bugün grevdeyiz’ dedi. Öldürmez misin?  Dövmez misin? Sövmez misin?  Buna fırsat vermeyelim ya. Herkes akıllı olsun kardeşim. Doktor öldürüldü deyip de bunu devletin aleyhine, milletin aleyhine ya. Dün hastaneler görev yapmadı. Günlük iğne yaptıracak adam var. Tedavi olacak adam var. Yani bu ne getirir? Daha fazla doktorların öldürülmesini getirir. Geçen hafta anlatmadım mı kadın cinayetlerini? Televizyonda göstere göstere çoğalttık kadın cinayetlerini.”

(2 )- 08.07.2022- BirGün/ Sayfa 10

NOT: Bu satırları yazarken HALK TV, Adana Devlet Hastanesi’nde kendisinden kimlik istenmesi üzerine 50 kişilik bir grubun acil servisi bastığını; polis eşliğinde ancak diğer hastaların muayenelerinin yapılabildiğini söylüyordu. AKP Rize Milletvekili Hayati Yazıcı ise  Rize Belediyesi’nin önünde 7 ve 8 Temmuz’da ( acil servis ve onkoloji servisleri hariç) sağlık çalışanlarının kendilerine yönelik şiddet ve kıyımları protesto etmek için grev yapmalarını eleştiriyordu. İşte bu dil saldırıları besliyor.

1 Yorum

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here