Referandum tarihi yaklaşırken iktidarın saldırıları amansızca devam ediyor. Hayır çalışmaları, hükümetin tüm engellemelerine rağmen inatla sürdürülüyor. Basit bir anayasa değişikliği gibi sunulmak istenen halk oylaması, aslında “tek adam” özleminin sonucu olarak karşımızda duruyor.

15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek çıkarılan OHAL ve akabinde yayınlanan KHK’ler ile on binlerce çalışan, somut hiçbir gerekçe gösterilmeksizin işinden atıldı. Neden ve niçin ihraç edildiklerini bilmeyen kamu emekçileri, açlıkla terbiye edilmeye çalışılıyor. Çalışanların ünvanları elinden alınarak mesleklerini yapmaları engelleniyor. “İngilizce öğretmeni”, “istatistikçi”, “sosyolog” v.b. kadro ünvanına sahip kamu emekçileri, tüm yasal girişimlere başvurarak işlerine geri dönmeye çalışıyor. Ama maalesef işlemeyen ve karar verme yetisi olmayan kurumlar tarafından süreç uzayacak gibi görünüyor. “Hukuksuzluk” o kadar aleni bir şekilde yapılıyor ki yandaşlar bile bu durumdan işkilleniyor.

15 Temmuzdan sonra birçok devlet kurumunda, çalışanlar hakkında güvenlik soruşturmaları yapıldı. Kurum değiştirmek isteyen bir KESK üyesi arkadaş bu güvenlik soruşturmasına tabi tutuldu. Yaklaşık 2 ay süren bu güvenlik soruşturmasından “temiz” çıktı. Çalışmak istediği kuruma gitmek için öncelikle çalıştığı kurumdan istifa etti. Yaklaşık 1 hafta içinde yeni kurumunda göreve başlayacaktı. Ama istifa etmesinden 1 gün sonra çıkarılan KHK ile memuriyetten ihraç edildi. Evet yanlış okumadınız. Devletin güvenlik soruşturmasından “temiz” çıkıyor ve istifa ettiği kurumdan hiçbir gerekçe gösterilmeden ihraç ediliyor. Nerden bakılırsa bakılsın tutarsızlık…

Anlatılacak o kadar çok ihraç hikayesi ve insan hayatı var ki satırlara sığmaz. Hiçbir soruşturma açılmadan, somut hiçbir gerekçe olmadan, ihbarla, talimatla on binlerce emekçi, işinden atıldı. Benzer durum özel sektör içinde geçerli. Süren savaş ve sürdürülen savaş politikası neticesinde binlerce turizm işçisi işsiz kaldı. Turizmin başkenti denilen Antalya’da yüzlerce turistik otel ve işyeri kapatmak zorunda kaldı. Yönetilemeyen ekonomi sayesinde, Türk parasının değersizleşmesi sonucunda kura dayalı iş yapan başta elektronik sektörü olmak üzere birçok sektör çalışanı işsiz kaldı. Daha da ötesi işçiler, OHAL’den dolayı iflas veremeyen işletmelerden maaş ve kıdem paralarını alamıyor. DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikasının grev kararı Bakanlar Kurulu Kararı ile “Milli Güvenliği Bozucu” nitelikte görülerek yasaklandı. Metal İşçilerinin hak ve talepleri, görmezden gelinerek resmi gazetede tehdit olarak değerlendirildi.(1)

İşçi sınıfına düşmanca yaklaşım gösteren iktidar, 687 sayılı KHK ile İşsizlik Sigortası Fonu kaynaklarından sermayeye teşvik sağlanmasını buyurdu.”Hükümet, İşçilerin parasını onlara sormadan amaç dışı kullanıyor. İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken kaynaklar işsizlere ödenecek yerde, işsizlerin eğitimine harcanacak yerde doğrudan patronlara destek olarak kullanılıyor.”(2)

Adaletin olmadığı yerden hukuk beklemek gülünç olabilir. Ama insanın başına böyle şeyler geldiği vakit soruyor. Neden ihraç edildim? Neden ekmeğimle oynadılar? İnsanları hayata bağlayan en önemli şeylerden birisi adalet duygusudur. Hakkaniyet duygunuz incinmişse ve toplumda ötekileşmeye maruz bırakılıyorsanız ruh sağlığınız bozuluyordur. Üzerinize bir damga gibi yapıştırılmaya çalışılan “iltisak” ve “irtibat” gibi kavramlarla mücadele ederken bir yandan da hayatta kalmaya (ayakta kalmak) devam etmelisiniz. Yazıyı yazarken amaçlamadığım ama görmezden gelemeyeceğim bir durum daha var: İntihar. Son dönemlerde sıkça duyuyoruz. “KHK ile ihraç edilen ……… intihar etti.”(3) Yalnızlaştırılan, ötekileştirilen, suçlanan bireyin çaresizliği…

Yollar kesilmiş alanlar sarılmış/ Tel örgüler çevirmiş yöreni/ Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende/ Benden geçti mi demek istiyorsun/ Aç iki kolunu iki yanına/ Korkuluk ol (4)

Direnerek, umut ederek, dayanışarak tutunmalıyız hayata. Bu köhne ve karanlık günler sona erecek. Çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak için; “içinde bir iş görmenin saadeti” ile şehrin meydanlarında “işimi istiyorum” dövizleriyle direnenlere, hayatta kalmak için onuruyla çalışanlara selam olsun.

Bir tarafta kuru yük gemisinde babasını bekleyen “İsmail abi”nin saflığı. Diğer tarafta ise tüm cehaletleri ile katil ve hırsızlar.

Bir tarafta “o gemi bir gün gelecek” diyenlerin naif umudu, diğer tarafta ise boka saplanmışlığın saldırganlığı.

Önümüze bir sandık konacak 16 Nisanda. Oylatacaklar. İşçi sınıfının tavrı; kendisini işten atan, açlığa mahkum eden, parasını patronlara peşkeş çekenlere hayır olacak elbette.

(1): http://www.diken.com.tr/metal-iscisi-de-milli-guvenlige-tehdit-erdoganin-imzasiyla-grev-60-gun-ertelendi/
(2):Aziz Çelik’in yazısı: http://www.birgun.net/haber-detay/issize-cimri-patrona-comert-issizlik-fonu-147473.html
(3): https://tr.sputniknews.com/turkiye/201702251027386288-khk-ihrac-akademisyen-intihar/
(4):Rıfat Ilgaz şiiri : Aydın mısın? 1969 (Kara kılçık kitabından)

Güven Türkay

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here