ÖDP Antalya İl Binasında  “Çarşamba Söyleşileri” kapsamında gerçekleştirilen

ve Tarihçi Evren Dayar’ın konuşmacı olarak katıldığı “Muhacirlerden Ulus Oluşturma” – Antalya Örneği “  konulu söyleşiye ilgi yüksek oldu.

Antalya Söyleşi Grubu’nun organize ettiği söyleşide özellikle 1923 – 1945 dönemini anlatan Tarihçi Evren Dayar,”Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı, Türk-Yunan Savaşı ve Nüfus Mübadelesi sadece Antalya’nın değil, bütün Anadolu’nun etnik ve kültürel coğrafyasını büyük ölçüde değiştirdi.” dedi.

Yüzyılın başlarında Antalya’nın nüfususunu 20.000’den daha az olduğuna vurgulayan Dayar, “Bu dönemde 4.000’e yakın Girit göçmeni Antalya’ya iskân edildi. Balkan Savaşları esnasında da Balkanlar’dan Antalya’ya yönelik kitlesel göçler oldu. 1922’de 8.000’e yakın yerli Rum kenti terk etmek zorunda kaldı ve son olarak 1924 ile 1933 yılları arasında, ağırlıklı olarak Selanik’ten gelen 5.000’e yakın mübadil kente iskân edildi. Bu tabloya I. Dünya Savaşı’nda yaşanan iç göçleri ve 1930’lu yılların başlarındaki Bulgaristan göçünü de eklemek lazım. Demek ki kentin nüfus yapısı, yirmi-otuz yıl içinde büyük ölçüde değişmiş.” şeklinde konuştu.

İlk olarak milliyetçi elitler panik oldu

Bu değişim, ilk olarak, kentli milliyetçi elitler arasında büyük bir ahlaki paniğe neden olmuştu. 1920’li yılların başlarında milliyetçi elitlerin en önemli sorunu ne tek başına göçmenlerin asimilasyonu ne de ekonomik krizdi. Milliyetçi elitler, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Antalya’da “rakı ve esrar iptilası”nın yaygınlaştığını sık sık iddia etmişler ve içinde yaşadıkları toplumu ahlaksızlıkla itham etmişlerdir. Kentli milliyetçi elitlerin ahlaki paniklerinin, nüfus yapısının travmatik değişimiyle ilişkili olduğunu göstermeye çalıştım. Çünkü bence Türklük, sadece etno-kültürel bir tanıma sahip değildir, ondan çok daha fazla İslami bir içeriği de olan ahlaki bir kavramdır.

Mesele mal paylaşımı

Meseleye kentin ekonomik hayatı açısından baktığımızda ise göçmenler ve yerliler arasındaki en önemli sorunun, Rumlardan kalan emval-i metrukenin (terk edilmiş malların) nasıl paylaşılacağı ve yerel kaynaklar üzerinde kimin egemen olacağı meselesi olduğunu görüyoruz. Örneğin Nazım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı kitabında Antalya’ya değindiği bir bölüm vardır. Gerçi kitapta açıkça Antalya adı kullanılmamıştır, onun yerine, “Üç nokta kenti” denilmiştir. Fakat Antalya’nın 20. yüzyılın ilk yarısındaki panoramasını bilenler, “Üç nokta kenti”nin Antalya olduğunu hemen anlarlar. Burada Nazım Hikmet, Antalya’daki Giritli tüccarlarla yerli tüccarlar arasındaki çekişmeye değinmiş ve bu çekişmede yerli tüccarların tarafını tutan CHP müfettişini şu şekilde konuşturmuştur: “…Giritli şirketin pis, kırık pirincine 35 veriliyor, fakat beğenilmiyor bir öz Türk’ün malı. Sonra bu buhranlı yıllarda biz uğraşıp duralım, parti, hükümet, meclis, Türk vatanında Türk’ü hâkim kılacağız diye.”

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here