
Önce “Köşeme taşımaya değmez” dedim. Ama sonra öfkem beni iteledi, “Yaz” dedi, “Bu adam susturulmalı” dedi. Anımsarsınız, Nurettin Yıldız diye gelişimini tamamlayamamış biri “Altı yaşındaki çocukla evlenilebilir” demişti. Herkes öfkelendi, ya da ciddiye almadı, ama ülkenin yarısı olan kadınlar, kendilerine hakaret saydı, ayağa kalktı. Yerden göğe haklıydılar. Bu zat, din görevlisiydi ve kalabalıklara hitap ediyordu. Saçma sapan düşünceler sunuyordu, Fikrini dayatan vaazlar veriyordu. Bu yüzden ciddiye alınmalıydı, gereken de yapılmalıydı. Görünen o ki, daha da şımararak devam ediyor.
Yine aynı zat, vaaz verirken bu kez de şöyle dedi. “Kadınlar, dövüldükleri için mutlu olmalılar. Ancak kadının boynundan yukarı, göğsüne ve beline vurulmamalı. Erkek kadını dövmezse, rahatlamak için başka yol bulur. O zaman kadın delirir. Kadınlar delirmemek için, yatıp kalkıp Allah, erkeklere kendilerini dövme hakkı verdiği için şükretmeli. Ayrıca kol kırılıp yen içinde kalmalı, bunu hiç kimseye anlatmamalı.”
Zaten ülkede bir kadın kırımı kıyımıdır gidiyor. Konu çok hassas, televizyondan haberin verilişi bile katili cesaretlendiriyor. Hal böyle iken, bunun gibileri neden vaiz atarlar acaba? Biz devletten şiddeti durdurmak, azaltmak yolunda bir şeyler beklerken, bunun gibileri duymazdan gelmek, topluluğa karşı bu çarpık düşüncelerini savurmasına izin vermek, büyük bir aymazlıktır, başka bir şey değil. Kusura bakmasınlar, ben bu sözleri duymazdan gelemem. Bir kadın olarak duymazdan gelemem, vatandaş olarak duymazdan gelemem, gençler açısından böylesi düşüncelerin zararını bildiğim için, bir eğitimci olarak duymazdan gelemem.
İktidar için en küçük eleştiride bulunanlar kodesi boylarken, kötülere bütün yollar sonuna dek açık. Dilinin döndüğünce saçmalayabilir, ülkenin bütün kadınlarına hakaret edebilir. Peki nerede kaldı sizin “En büyük halktır” sözünüz? İşte size ülke yarısı olan kadınlar, onları kum torbası gören bir zat, haydi ilgililer görelim halka saygınızı. Bu zata bir işlem yapın, hesap sorun. Sorun ki size inanalım, güvenelim.
Bunun gibiler, iki de bir böylesi demeçler verirse, şiddet azalır mı? Cinayetler durur mu? Yoksa artar mı? İşte hesap ortada, daha yıl yarı olmadı, 145 kadın öldürüldü. Gencecik kadınlar, geleceğin bilim kadınları, sırf erkeğin cinsel talebini yerine getirmedi diye öldürüldü. Başka erkeklere peşkeş çekilmeye çalışıldı. Çocuklara tecavüz edildi “Rızası var” dendi. Böyle koçun böyle kuyruğu olur. Küçük gibi gördüğünüz sorunları çözmezseniz, sonunda kocaman sorunlar haline gelir ki, şu anda durum budur.
Kadın cinayetlerinin her gün artarak devam etmesi, yargıçların katili aklamaya çalışması, dünya ülkelerinin gözünde Türkiye’yi yerin dibine batırıyor. Yetkililer bir an önce aklını başına toplamalı. Halka karşı bu konuda sorumluluk duymalı, gerekeni yapmalıdır. Gerekenin ne olduğunu kadınlar milyon kere söyledi. Sadece kadının insan hakları konusunda, kadına yönelik şiddet konusunda “İstanbul Sözleşmesi” ne uyulmalı. Sokakta kadın- erkek eşitliğini engelleyen saçma düşünceler söyleyen kişilere de gereken ders verilmeli. Çünkü basit gibi görünen bu düşünceler, aslında katilleri savunmaktadır.
Daha unutulacak kadar zaman geçmedi, biz bir “Gezi Direnişi” yaşadık. Ülkenin her yerinde meydanlar duyarlı insanlarla doldu taştı. O uzun sürede hiç kimse taciz edilmedi, hatta hırsızlık bile olmadı. Polisten başka şiddet yanlısı da yoktu. Buna dikkat çekilmeli, oturup düşünmeli. Bu toplumun “Öteki” dediğiniz kesimi işte bu onurlu topluluktur.
Demek istediğim kısaca şudur; İstenirse kadına yönelik şiddet durdurulur, cinayetler azaltılır. Çünkü halkın çoğunluğu şiddet yanlısı değildir. Katilleri koruyan hiç değildir. Çoğunluk, huzur, güven, eşitlik istemektedir. Kadınlar da öyle.