
Kötülüklerle malül bırakılmaktan daha kötü bir durum yoktur herhalde…
O nedenle olsa gerek kötünün iyisi, iki kötünün hafif olanı ile ifade edilen ehven’i şerreyn (ehven’i şer) islam hukukunun önemli bir kuralı olmuştur..
Mecelle’de de yer alır…
iki fesatla karşılaşınca hafif olanı yapılır. / büyük zarar küçük zararla / genel zarar kısmi zararla giderilir, denilmiştir…
Unutulmamalıdır ki bu toplum kendi tarihinin derinliklerinden bugünlere kadar, fesatlığın, dayatmanın, makbul/günah ikileminin neden olduğu musibetlerin/ iktidar kavgalarının kötü sonuçlarının muhatabı olmaktan bir türlü kendini kurtaramamıştır….
O nedenle hala akıl ve bilim, değişim ve gelişim, hak ve özgürlükler toplum hayatında istisna; dayatma, etkisiz hale getirme, yönlendirme esas olmaya devam etmektedir.
Bu sürecin partilerin başına İyi / Ak / Halk / Demokrasi tanımlamaları koymakla tersine döndürülemeyeceğini de bizzat yaşamaya devam ediyoruz…
Oysa Kurtuluş savaşı başlarında
hangi emperyalist gücün mandasına girmek gerektiği üzerine yaşanan ayrışmada “Ehven-i şer, şerlerin en kötüsüdür” denildiği ve bu yolla toplumun gücünü seferber etmek mümkün olduğu için, dünyaya, farklılıklara kapalı tutulan kapılar aralanabilmişti…
Şurası açık ki, ehven’i şer den ne toplumcu iyi bir siyaset çıkar, ne de “iyi parti”…. Hele Hele bu çıkış “siyasetin/egemenin yedek gücü” olarak rol almış bir partinin içinden ise ….
Toplumun çabası ve beklentisi siyasetin de partinin de aslına rücu etmesidir…
sureti haktan görünmemesidir….
ayrımsız herkesin hakkıyla hukukuyla barışık olmasıdır…
kısacası eşitlikçi özgürlükçü, demokratik, sömürüsüz bir dünyanın söylemiyle ete kemiğe bürünmesidir…
Bu toplumda bilmeyen kalmamıştır, kötünün içinden iyisi çıkmamıştır