Konyaaltı’nın öyküsünü bilirsiniz. Yapılaşması daha dün kadar yakındır. Ondan önce üretime açık bahçelerdi.

Portakal bahçeleri, pamuk, çeltik, yasemin ve nane çiftlikleri. Hatta bir de yasemin parfümü çıkaran fabrika vardı. Halka sorduğum zaman “Fabrika, Akkilise’nin yanındaydı” diyorlar. Oysa şimdi ne Akkilise var, ne de fabrika. Çiftliklerin yerinde ise, beton binalar dikili.

 

Ben, “Uluç Çiftliği”nin içinde, eski yasemin çiftliğinin yerinde, bir sitede oturuyorum. Bahçelerin yerinde yeller esti, kalan son bahçelere de şu anda son inşaat yapılıyor. Yine de bahçelerin çevresini kuzey rüzgârlarından koruması için dikilen okaliptüs ağaçları, bu geçmişe tanıklık ediyor.  Ömrünü tamamlamış, gökyüzüne ellerini dayamış ağaçlar. Hani bir öyküsü vardır. Okaliptüs ağaçlarının filizleriyle beslenen zürafalar, filizlere yetişemesin diye, ağaçlar var gücüyle, gökyüzüne doğru uzarmış. O nedenle okaliptüslerin boyu uzun olurmuş. En önemli özelliği de çok su emmesidir. Zaten bir adı da bataklık ağaçları. Bataklıkları kurutmak için dikilir. İşte geçmişten sadece bu dev okaliptüs ağaçları kaldı.

Her sabah, hele bir de yağmur yağdıysa, mis gibi kokusunu bana doğru savurur. Bazen de ağaçtan izin alarak, bir yaprağını koparır çayıma atarım, ciğerlerimi açar, ferahlık verir. Yani sözün kısası, ben bu ağaçların varlığından memnunum.

Böyle olmasına karşın, ortada kocaman bir de gerçek var. Kaçınılmaz, olması gereken bir gerçek. Bu ağaçlar ömrünü tamamlamış. Yapısı gereği, gevrek ve kırılgan ağaçlar. Çok uzun olduklarından, boyları apartmanların 8. katından yukarıda. Apartmanlarla burun buruna yaşıyor. Her fırtınada kokarak yıkılmasını bekliyoruz. İki yıldır Konyaaltı Belediye’sine başvuruyoruz. Hem yazılı, hem de sözlü olarak. Bir kaç kez de gidip yüz yüze anlattık. Sonunda bizden bıktılar, geçen gün geldiler, ağaçları budayarak, alt dalları kesip ağırlığı ağacın tepesine verdiler. O sırada ben çalışanları uyardım. “Neden en azından yarı belinden kesmiyorsunuz?” diye. Bana verilen yanıt “Oralarına yetişemiyoruz” oldu. Şimdi ağacın yıkılma tehlikesi, bu budama sayesinde yüzde yüz arttı. Çünkü leylek misali bir kuşa benzettiler.

Site sakinleri, arabalarını park ederken, önce ağaçlara bakıp sonra da başlarını gökyüzüne kaldırarak yıkılmaması için dua ediyorlar. Ben her rüzgârda ne zaman üstüme yıkılacak diye bekliyorum. Konyaaltı Belediye’sinin bu konuda görevli çalışanları, ağaçların boyuna yetişemiyormuş. Teknoloji o denli gelişti ki, (bunu onlar benden daha iyi bilir)ağaçlar artık  insan eliyle kesilmiyor. Zaten bana bu yanıtı verirken, uzun dev boyunlu vinçle dalları kesmeyi sürdürüyordu. Nasrettin Hoca misali “Eşeğin anırdığına değil, bana kulak ver” diyordu.

Şimdi 140 daireli bir site olarak biz, sonumuzu merakla bekliyoruz. Bu dev ağaçlar ne zaman üstümüze yıkılacak diye. Biz kendi çabamızla keselim desek “Yassakkk” ne yapalım? Bilen varsa beri gelsin. En iyisi ben rüzgâra söyleyeyim, onlar ağaçlara söylesin. Bu akıllı ağaçlar bir çözüm bulur.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here