“Erenler cemine her can giremez,
İnsan-ı kamile kul olmayınca.
Her mürşidim diyen mürşit olamaz.
Edep ile erkan yol olmayınca.”

 

Çocukluğumdan beri Cem’e gitmemiştim. Ara-sıra, Cem TV’den Perşembe akşamları yapılan cemleri izliyordum. Hepsinde de ritüellerden fazla, cemin içeriğine dikkat ediyordum. 28 Kasım 2013 Perşembe günü akşamı, Konyaaltı Belediyesi salonundaki töreni izleyince, anladım ki içerik öndere, yani cemi yürüten Dede’ye bağlı. Değerli hemşehrim Gazi Metin Dede, bende bu kanıyı güçlendirdi.
Hangi inancın önderi olursa olsun, toplumun önünde giden kişinin, zamanın ruhuna göre kendini yenilemiş, geliştirmiş, kendini ve tabuları aşmış biri olması gerektiğinin önemini o gün daha iyi anladım.
Ben anlatayım, siz değerlendirin:
Salona girdiğimizde, Gazi Metin Dede, sahnede, kırmızı bir koltukta oturuyordu. Başı, her zamanki gibi açıktı. Ara-sıra, ağarmış, oldukça seyrelmiş saçlarını ve bıyıklarını eliyle düzeltiyordu. Bize göre sağında saz çalan genç bir erkek ve başı açık iki kadın; solunda yardımcısı ve ayrıca başını geleneksel bir şekilde kapatmış bir kadın oturuyordu. Solda bayrak ve Hacı Bektaşi Veli’nin resmi; sağda Atatürk’ün ve Hz. Ali’nin resmi asılıydı.
Dede, “Hararet nardadır, sacda değildir/ Keramet baştadır tacda değildir/ Ararsan mevlayı kendinde ara/ Kudüs’te, Mekkede, Hac’da değildir” diye başladı söze. Ve devam etti:
 “Canlar! Bugün cemdeyiz. Bir aradayız. Bu işin de, dinin de özü sevgidir. O nedenle biz Aleviler, sevgiyi din, insanı Kabe olarak biliriz. İnsanın kendisini bilmesi çok önemlidir. Sen seni bilirsen sensin peygamber.
Asl’olan bu dünyadır, yaşanan hayattır. Aleviler, öbür dünya için; öbür dünyadaki cennet için değil, bu dünya için çalışırlar. Cem bile bu dünya için yapılır. Her şeyin, hayatın orta yerinde hep insan vardır. İnsan melekten bile üstündür.  Aşık Daimi bunu şöyle dillendirir:
Kainatın aynasıyım/ Madem ki ben bir insanım/ Hakkın varlık deryasıyım/ Madem ki ben bir insanım***    İnsan Hak’ta, Hak insanda/ Ne ararsan var insanda/ Çok marifet var insanda/ Madem ki ben bir insanım***    Bunca temenni dilekler/ Vız gelir çarkı felekler/ Bana eğilsin melekler/ Madem ki ben bir insanım***   DAİMİ’yim harap benim/ Ayaklara turap benim/ Aşk ehline şarap benim/ Madem ki ben bir insanım***
Gördüğünüz gibi, Tanrı katında ve Alevi inancında insan melekten bile değerli bir varlıktır. Onun için, meleklerin bile insana secde etmesi istenmektedir. Ama bu, insana diğer canlılara ve doğaya zarar verme hakkını tanımaz. Bütün canlıların hayatı değerlidir ve birbirine bağlıdır. Bir bitkiyi, küçük bir canlıyı yok etmek demek, bir hayatı yok etmek demektir.  Sonuç olarak bu, insanın hayatını da ortadan kaldırmak anlamına gelir. Çünkü iş taa oraya kadar varır. O nedenle de her canlıya karşı saygılı olmak gerekir. Çünkü saygı ibadettir.
Değerli canlar! Cem bir seyirlik oyunu, orta oyunu değildir. Seyir için değil, aşk için yaparız. Alkış gerekmez. Semah da öyledir. Her hareketin bir anlamı vardır. Kadın-erkek birlikte döneriz. Semah dönerken, dedenin karşısına gelince, arkamızı dönmeden hareketimizi tamamlarız. Bu, oradaki kişiye değil, önderliğe, bilime, ışığa duyulan saygı ve bağlılıktır. Kadınlı- erkekli olarak insanları ayırmaya gerek duymayız. Özellikle cemde kadın dişi değil, kişidir. Tersini söyleyenlere ve tersine inananlara Hacı Bektaşi Veli’nin bir dörtlüğünü anımsatmak isterim:
“Erkek- dişi sorulmaz muhabbetin dilinde/ Hak’ın yarattığı her şey yerli yerinde/ Bizim nazarımızda kadın- erkek farkı yok/ Noksanlık aslında senin görüşlerinde.
Bir de şunu söylemek isterim: Cem olmak yalnızca böyle bir mekanda toplanmak değildir. Cem olmak aynı zamanda Kadıköy’de Kadıköy Meydanı’na; Antalya’da Cumhuriyet Meydanı’na; Ankara’da Sıhhıye Meydanı’na; İzmir’de Gündoğdu Meydanı’na çıkmak demektir.  Cem olmak Gezi Direnişine destek vermektir. Cem olmak, özellikle ülkemizde, bizi adam yerine koymayan hükümetlere, özel hayatımıza karışanlara, bir başka hayatı insanlara dayatanlara karşı birlik olmak, karşı koymak demektir. İlgisiz insan, bana ne diyen insan en yanlış insandır.
Dikkat ettiyseniz, Kerbela acısı, yaklaşık 1300 yıldır yaşanmaktadır. Bunu yaşatan, yalnızca Yezit’in zulmü değildir. O zulüm başka başka biçimlerde günümüzde de yaşanmaktadır. Dersim, Maraş, Çorum, Madımak katliamları bunun göstergesidir. Acıyı yaşayanlar, yaşatıyor da. Ama gelin görün ki hiçbir kralın yası yoktur, tutulmaz. Hz. Hüseyin’in Yezit’e biat etmemesi, boyun eğmemesi, dik durması onu bu günlere taşımıştır. Yani Muharrem orucu, direniş için ikrar tazelemektir.
Biz kinci değiliz. Öç alma peşinde de değiliz. Ancak biliyoruz ki, geçmişi doğru anlamazsak; doğru yorumlamazsak onu yeniden yaşamak zorunda kalırız.
Biz duvara secde eden değiliz; insana, bilime secde edeniz.
Düşünce karanlığına ışık tutunuz. Onun için de okuyunuz; hem de çok okuyunuz. Çünkü bilim okuyarak yapılır. İnsan, okuyarak sürü veya sürüden biri olmaktan kurtulur. İnsan ancak okuyunca birey olur. Okursak ve mücadele edersek demokrasiyi gerçekleştirebiliriz. Okumayanlar, kolayca aldatılır; kolayca yönlendirilir. Düşünün bir kere, hepimize Hz. Adem’in ilk peygamber  ve ilk insan olduğu söylendi. İlk insan ise kime peygamberlik edecekti? Kendi kendine mi? Havva anaya mı?
Talip olarak dedeyi eleştiriniz. Yoksa, hep birlikte yanlış yaparız.
Önce içinizdeki şeytanı taşlayınız ki içinize rahman yerleşsin.
Unutmayınız, cem bir halk mahkemesidir. Sorunlarımız bu mahkemede konuşulur. Hem de herkesin gözü önünde. Suçlular bu mahkemede cezalandırılır. Ama bu mahkemelerden idam kararı çıkmaz, çıkmamıştır. Canı verme gücüne sahip olmayan, alma gücüne, hak ve yetkisine de sahip değildir. Denizlerden Uludere’ye kadar yaşananlar devletin ayıbıdır.
Doğayla ve doğadaki diğer canlılarla barışık olmak üzere her şey insan için ve insanın iyiliği içindir.
Ya Allah! Ya Muhammet! Ya Ali!” dedi ve cem başladı.
Bu cem, Kerbela kıyamının acısını yaşatmak için, on iki gün saf su içilmeden; hayatı velveleye vermeden, top patlatmadan açılan; teknolojinin bu kadar geliştiği bir zamanda,  gecenin ağır uykularında davulun bangır bangır sesiyle uyanmaya, uyandırmaya gerek duyulmadan; kan gölüne dönen yollarda tatillere çıkılmadan, sessiz-sedasız, içten ve ağır başlı bir şekilde tutulan Muharrem orucunun sonlandırıldığı bir cemlerden biriydi.

Hasan Göztepe

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here