14 Ekim 2014 günü gazete ve televizyon haberlerinde, Rize İl Halk Kütüphanesi’nde, 15 yılı dolduran, 2900 kitabın hurdacıya ihale ile sadece 160 TL’ye satıldığını, bir kişinin ısrarla istediği, iki kat fazla para verdiği halde ona verilmediğini, okudum ve dinledim. Tüylerim diken diken oldu, gözlerimden yaşlar boşandı. O günden beri yazmak istiyorum, gündem sert ve yoğun olduğundan bugüne kaldı. Meğer 15 yılını dolduran kitaplar, demirbaş eşya gibi düşülür, atılırmış. Yasa böyleymiş.

2010 yılında Kayseri Kütüphanesi’nden 5000 kitap atılmış. 2011 yılında, Milli Kütüphane’den 147 ton orijinal kitap ve dergi hurdacıya satılmış. Hurdacı, 500 yıllık kitapları fark etmiş ve onları 800 TL’ye satmış. Daha nice değerli kitapların sonu böyle olmuş da bizim haberimiz yokmuş. Hatta Osmanlı arşivinin Bulgaristan’a hurda kâğıt olarak satıldığını ise hiç duymamışız.

Aklıma İskenderiye Kütüphanesi’nin sulara gömülüşü geldi. Seksenli yıllarda kitapların cayır cayır gönüllü yakılışı gözümde canlandı. Neydi bu kitap korkusu? Neydi kitapları demirbaş eşya gibi işlevden düşürecek yasayı çıkartan düşünce? Kalem ya da kitap gerçekten kılıçtan keskin miydi? Bu özelliği miydi korkutan? Bundan mıydı ülkemizde kitap okuyanın az oluşu? Bundan mıydı kütüphanelerin boş, kahvehanelerin dolu oluşu? Kitap korkusu bu kadar büyük ve etkileyici miydi?Bu soruların binlercesi sıralanabilirdi.

Öte yandan bu soruları sormak çok saçmaydı. Bir ülkede yazarlar ve şairler hapislerde çürütülüyorsa, gazeteciler direk öldürülüyorsa, yazarı överken “En iyi eserini hapiste yazdı” deniyorsa, bu soruları sormak elbette saçmalıktı.

Bütün iktidarlar özgür kitaptan korkar. Kendi siparişleri olan, yazara para verip yazdırdıkları kitaplardan ise oldukça yararlanırlar. Çünkü böylesi kitaplar, sistemi hissettirmeden över, okuyanı sistemin fanatiği haline getirir. Bu kitaplara “Çok satanlar ya da popüler kitaplar” deniyor. Yazarını kiralayıp özgürlük değil, ama para vererek yazdırır. Bu tarih boyunca böyle olmuştur. Bu kitaplardan korkmazlar. Korkusuz, özgür beyinle gerçekleri yazan kitaplardan ise ödleri kopar. Yazarını ve okuyucusunu suçlu ilan ederler. Hapis ederler, öldürürler, kitapları da yakarlar, atarlar. Ama yine de baş edemezler. Ne yazar tükenir, ne gerçekleri yazan kitaplar. Çünkü yaşam var oldukça gerçekler de yazılacaktır. Yazılamayanlar türkü olur, ağıt olur, destan olur, masal olur, korkanların karşısına çıkarak “Ceee” deyiverir. Yani boşadır kitapları yok etmek. En iyisi yüreklerindeki korkuyu yok etsinler. Bunun çaresi ise, insan olmaktır. İnsanı sevmektir. Gerçekleri, güzellikleri yazan kitabı sevmektir. Ancak o zaman korkudan kurtulurlar.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here