Türk insanı hala göçebedir. Kimse 50 yıl aynı evde oturmaz, şehir/ülke değiştirme hâlâ devam etmektedir. Kendimden biliyorum, babamın işi nedeniyle ülke dışında (Almanya’da) doğdum, kısa bir süre Çankırı’da kaldım sonra Ankara’da büyüdüm, Antalya’da yaşıyorum. Bana “nereli” olduğumu sorduklarında tereddütsüz ANKARA cevabı veriyorum. 20 yıl yaşadığım orada büyüdüğüm kent, tüm çocukluk ve gençliğime işlemiş durumdadır. Bir memur ve öğrenci kenti olan Ankara’da gidilecek çok fazla açık hava yeri olmadığından özellikle kışın kapalı mekanlarda yaşanır. Güzel insanlar biriktirirdiniz, eskiden…

İlginçtir, Melih Gökçek Keçiören’e ilk Belediye Başkanı seçildiği 1984 yılında Keçiören’de oturuyordum. İktidarda Turgut Özal’lı ANAP vardı ve Ankara Belediyesi de Keçiören de Anap’ın elindeydi. Çocuk halimle Belediye Başkanlığı nedir Gökçek kimdir bilmem tabi. Belediye Başkanı olduğunda 36 yaşında genç bir başkandı. Daha sonra özellikle Şose Aktepe taraflarında “A Takımı” diye bir ekip kurduğunu kendisine direnmeye çalışan arsa sahiplerini bu “A takımı” ile etkisiz hale getirdiği konuşulurdu. Belediye’ye daha çok ülkücü kadroları aldığı biliniyordu. Sonra 1989 Belediye Seçimleri geldi ve “limon gibi sıkılıyoruz” kampanyası eşliğinde o seçimleri büyük kentlerde SHP kazandı. Keçiören’de Melih Gökçek’ten alınmış oldu. Bu Gökçek’in kaybettiği tek seçimdi.

ANAP, Gökçek’i boş bırakmadı ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na Genel Müdür yaptı. Adı da hemen bir takım yolsuzluk olaylarında geçti. ANAP’da işler iyi gitmiyordu, burnu iyi koku alan Gökçek, Refah Partisi’ne geçti hemen ve 1991 Genel Seçimlerinde Ankara Milletvekili oldu. Bu vekillik bir ara duraktı elbet. Çünkü gözü Ankara Belediye Başkanlığında idi. Belediyecilik, milletvekilliğinden daha çok hoşuna gitmişti belli ki. Ankara Belediyesi 1989-1994 arası SHP’ de ve Başkan da Murat Karayalçın idi. Deniz Baykal, SHP başkanı Erdal İnönü’ye karşı aday olup her defasında kongelerde kaybettikten sonra kendisine bağlı bir ekiple CHP’yi yeniden açtı. Erdal İnönü, Baykal’a karşı çok yıpranmıştı ve mizacına uygun olmayan siyaseti bırakmak istiyordu.Yerine aday olarak da Ankara’nın başarılı Belediye Başkanı Murat Karayalçın gösteriliyordu. Ankara’da ilk metroyu Murat Karayalçın yapmaya başlamıştı. O yıllar Ankara’nın kabuk değiştirmeye başladığı yıllardı. Kavaklıdere(şimdi yerinde yeller esiyor) ve Kızılırımak sinemalarında Ankara Sinema Festivali oluyor, “Beyaz Geceler” düzenleniyor, Tüyap Altınpark’ta kitap fuarı yapıyordu. Belediye’nin düzenlediği 1 Eylül Dünya Barış Günü Konserlerine 500bin kişi katılıyordu.

SHP kongresinde Erdal İnönü’nün bırakmasıyla partinin başına Murat Karayalçın geçti. 94 Belediye seçimlerine ise SHP adayı olarak Karayalçın’ın çalışma arkadaşı ama kamuoyunda pek tanınmayan mimar Korel Göymen aday gösterildi. Refah Partisi’nin adayı Melih Gökçek’ti elbette… 1993’te 2. Kez açılmış Baykal’ın CHP’si de kendini göstermek istiyordu seçimlerde ve 12 Eylül öncesi Ankara Belediye Başkanı Ali Dinçer’i aday gösteriyordu. Ecevit’in DSP si vardı ve O’da aday gösterdi. Ankara merkezde güçlü olan sol oylar böylece 3’e bölünüyordu. Gökçek ise Keçiören’de oluşturduğu ekiple ülkücülerden de büyük destek alıyordu. Seçime sağ kesimde Anap, DYP gibi partilerin adayı da katılıyordu ama Gökçek bir şekilde sağın her kesimiyle ilişki kurarak oyları kendisine çekmeye çalışıyordu. 1994 Belediye seçimleri Türkiye’de Refah Partisi’nin başarısıyla sonuçlanıyordu. İstanbul’u 40 yaşındaki Recep Tayyip Erdoğan’la kazanma başarısını gösteriyordu. Yalnız Ankara’da sorun vardı, SHP adayı Göymen ilk sonuçlarda küçük bir farkla kazanmış görünüyor, itirazlar sonucu sandıklar tekrar tekrar sayılıyor ve Melih Gökçek binde 4’lük bir farkla(toplam 6binbeşyüz oy) Ankara’yı son anda %27,3’lük oy oranıyla kazanıyordu. Seçim sonunda Mamak çöplüğünde SHP’ye basılmış oylar bulunuyor, SHP seçmeni günlerce Ankara’da eylem yapıyordu. Sonuç değişmiyor Melih Gökçek binde 4 oy farkıyla Ankara Belediye Başkanı olarak mazbatasını alıyordu.(94 seçimlerinde CHP %2 ve DSP’de %7 oy aldı) Gökçek’in ilk icraatlerinden biri kendisini eleştirenlere karşı tv’lerde bir kişilik saldırısı yapmasıydı. Medyada bir siyasi ya da gazeteci onu mu eleştirdi, tv’ye çıkar “o önce 5 yıl önce kestiği karşılıksız çekin hesabını versin” ya da “ onun babası uyuşturucudan hapis yatmış, o kim” gibi argümanlarla karşısındakini konuyla ilgisiz bir durumundan yola çıkarak itibarsızlaştırmaya çalışırdı. Her fırsatta sola SHP’ye CHP’ye çatar, bölücü olduklarını ileri sürerdi. Kendisinden önce Karayalçın’ın projelendirdiği, kredisini bulduğu ve %80 ini bitirdiği Ankara’nın ilk hafif metrosunu kendisi yapmış gibi açar fakat her fırsatta kendisinden önceki belediyenin ne kadar büyük bir borç bıraktığını anlatmaktan geri durmazdı. Hem de her seçim! Yine bir heykel için söylediği “Böyle sanatın içine tükürürüm” sözü kendisi kadar ünlü olmuştu.

1999 seçimleri geldiğinde Ankaralı Gökçek’ten kurtulmayı hayal ediyordu. Ancak aslan sosyal demokratlar yine bölünmeyi başarıyordu. SHP, kendisini feshederek Deniz Baykal’ın liderliğinde CHP’ye katılmıştı. Hem Ankara Belediye Başkanlığı’ndan hem de SHP liderliğinden olan Murat Karayalçın 99 seçimlerinde CHP’nin başkan adayıydı. Bu sefer Gökçek’in işi zor görünüyordu. Fakat 99 konjonktüründe ivme yakalayan Ecevit’in DSP’si vardı ve 2 dönemdir Çankaya Belediye Başkanlığı yapan SHP’li Doğan Taşdelen DSP’ye katılıyor ve Büyükşehir’e aday oluyordu. Gökçek ise medyada her fırsatta hem Doğan Taşdelen’i Hem Karayalçın’ı övüyordu. “İki değerli Başkan rakibim” diyordu. stratejik davranıyor ve sol seçmenin ikisi arasında bölünmesini amaçlıyordu. Yoksa hayatta rakibini ve sol bir adayı övmezdi. Medyada “üçümüz kafa kafaya gidiyoruz” derken tüm sağ seçmene de kendisini işaret etmiş oluyordu. Neticede bu seçimde de Fazilet Partili (Refah kapatılınca Fazilet oldu)Gökçek % 33,8 oy alıyor, CHP’li Karayalçın %32 ve DSP’li Taşdelen de %10 oy alarak belediyeyi yine Gökçek’te bırakıyorlardı.
2001 yılına gelindiğinde siyaseten işler karışıktı. Anayasa Mahkemesi Fazilet partisini de kapatıyordu. Fazilet’te bulunan yenilikçiler AKP adında yeni bir parti kuruyorlar başına da Recep Tayyip Erdoğan’ı getiriyorlardı. Melih Gökçek ise gazeteci Emin Çöalaşan’la bitmek bilmez polemiklerinin arasında kendisine yeni bir parti kurmaya hazırlanıyor, o dönem Demokrat Parti’yi canlandırmaya çalışıyordu. AKP’ye katılmıyor ve hatta eleştiriyordu. AKP’nin başarısız olması halinde kendi liderliğinde bir partiyi devreye sokmaya çalışacaktı. 2002 seçimlerinde AKP %34 le tek başına iktidar olunca bu arayışlara son veriyor kendisi de AKP’ye giriyordu. Fakat bunları Recep Tayyip Erdoğan unutmuyordu. 2004 seçimlerinde Gökçek’in AKP’ye, AKP’nin de Gökçek’e ihtiyacı vardı. Seçime bu sefer çok rahat giren Gökçek, en yakın rakibi Karayalçın karşısında farklı kazanıyordu. Cumhurbaşkanlığı’nı da 2007 yılında Abdullah Gül’ün almasından sonra AKP ve Gökçek daha da rahatlıyor Ankara’nın yağmalanması hızlanıyordu. Önceki Başkanlıklarında siyasal iktidarla aynı partiden olmadıklarından Gökçek’in eli o kadar rahat değildi. Ama 2004’ten sonra ise tüm Ankara O’nundu. Metro projesine başlıyor, bitirmeyip yarım bırakıyor ve sonra Hazine (Ulaştırma Bakanlığı) bütçesiyle metro bitiriliyordu. Ankaralı’ya peşin sattığı doğalgaz bedelini BOTAŞ’a ödemiyor, 500 milyon dolara ulaşan borcu merkezi hükümetle yaptığı pazarlıklara gömüyordu. En küçük bir kavşağa üst geçit yapmakta tereddüt etmiyor, alınan aleyhine mahkeme kararlarını uygulamıyordu. Kızılırmak’tan asitli su getiriyor ve bunu tüm meslek örgütlerinin karşı çıkmasına rağmen Ankaralı’ya içiriyordu, üstelik en pahalı tarifeden. Yeni alanları imara açıyor çok katlı yapılara izin veriyor, izin ücretini de kendine münasip yollardan tahsil ediyordu. Doğalgaz sayaç ihaleleri çok konuşulmuş, her sayaçtan haksız 50 dolar kar edildiği söylenmişti. Ne eğitimi aldığı belirsiz oğlu Osman Gökçek, büyük müteahhit oluyor kendine bir televizyon kanalı açacak kadar zenginleşiyordu. Kimse de bunun hesabını sormuyordu. Hakkında onlarca dava ve şikayet olmasına rağmen onlarca İçişleri bakanı gelip geçiyor kendisine dokunabilen olmuyordu. Dikmen Vadisi Projesiyle çok tepki topluyor, Dikmenlilerle amansız bir mücadeleye giriyor, mahallede Gökçek’in adamları tarafından çok sayıda olay meydana getiriliyordu.

2009 Belediye seçimleri gelip çattığında Başbakan Erdoğan, Melih Gökçek’in AKP adayı olmasını istemiyor, yeni isim arayışlarına giriliyordu. Bunda en büyük durum 2001’de AKP ye katılmayıp başka parti arayışı içinde olmasıydı. Erdoğan, Gökçek’in kendisine ait bir dükalık kurduğunu da görüyordu elbet. Gökçek yerine Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok düşünülüyordu. Seçimlere az bir süre kala Turgut Altınok’la ilgili bir kaset medyaya düşüyor Altınok hem Keçiören Belediye Başkanlığından hem Ankara adaylığından bir kaset darbesiyle düşürülüyordu. Gökçek yine AKP’nin adayı oluyor karşısına müzmin rakibi CHP’den Karayalçın ve MHP’nin yeni yüzü Mansur Yavaş çıkıyor ve seçimleri rahat kazanıyordu. Ancak bir önceki seçime göre çok büyük bir oy düşüşü vardı. 2014 seçimlerine gidilirken de rahattı çünkü Gezi Direnişi olmuş, bu direniş boyunca baştan sona Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında yer almıştı. AKP’nin bu sefer kendi adaylığını tartışması imkansızdı. Zarar gören birkaç otobüsü “çapulcuların marifeti” diye sergilemiş, Güvenpark’ta Abdullah Sarısülük’ün polis kurşunuyla öldürüldüğü yere “Değerli Türk Polisi, Ankara Sizinle Gurur Duyuyor” diye pankart astırmış, Fas dönüşü Başbakan Erdoğan için geniş katılımlı bir karşılama töreni hazırlamıştı.

Fakat bu sefer karşısında bir koalisyon vardı. Bir önceki seçimde MHP’den aday olan Mansur Yavaş bu sefer CHP’nin adayı oluyor, sağcısı solcusu Gökçek’ten hoşlanmayan herkes ona karşı birleşiyordu. Burada MHP’nin resmi tutumu ise kendi adayını göstermek ve kesinlikle Mansur Yavaş’a oy gitmesini engellemek yönünde oluyordu. Geceyarısı elektrik kesintileri, okullarda sandıkların sayımını durdurmak, geceyarıları yapılan acil toplantılar gibi garip bir seçim sonucunda Ankara Belediye Başkanlığı seçimlerinde resmi rakamlar şu şekilde açıklanıyordu; AKP %44,9 %CHP 43,8 % MHP 7,8 %BBP 1,3 %HDP 0,9…

Ne kadar kent suçu varsa hepsini defalarca işlemiştir Gökçek. Mütevazi bir kent olan Ankara’yı hormonlu çirkin, dev bir inşaat alanına çevirmiştir. Son dönemde neden yaptığı anlaşılamayan dinazor ve transfomers replikalarıyla sağı sollu doldurmuştur. ODTÜ arazisinde gözü olduğunu bilmeyen yoktur. ODTÜ ormanına 2 kez saldırmış bir gece yol geçecek diye binlerce ağacı yok etmiştir.

Tüm büyük ihaleler elinden geçmiş, Ankara taşrasından gelen insanları merkeze taşımış, bir kısmına yağmadan pay vererek oy deposu ve insan kaynağını oluşturmuştur. Memur ve öğrenci şehrinde daha önce olmayan milyon dolarlık mülkler meydana gelmiş buna karşın yeşil alan azalmış, içme suyu kirlenmiş, , trafiği artmış, büyük yağmurlarda alt yapısı felce uğrayan bir kent olmuştur. Sanat namına Başkent’te pek bir şey kalmamış, şiirde 2. Yeni’nin 70’lerde yenilikçi romanının beşiği Ankara’nın bu damarı da kesilmiştir.

Yarın İstifa edecek olan Gökçek, işlediği suçların vebali yüzünden değil, dükalığına artık yeter diyen Başkan’a artık direnemediğinden gidiyor. Ankara’nın ise makus talihi devam ediyor.
Yine de serin Sakarya akşamlarında her şeye rağmen şarkılar söyleyen, Yüksel caddesinde Veli Saçılık’la direnen, Nuriye ve Semih diyen insanlarımız var. Umut tükenmez…

1 Yorum

  1. Kutlarım Tuncay Bey! Bu uzun yazıyı sıkılmadan okudum. Bilgilendim. Sosyal demokratlar, halkın ve emeğin savunucuları “kendi dükkânını açmaya çalışmaktan” vaz geçmedikçe, birleşmedikçe ülkenin, Ankara’nın kaderi de elbette değişmeyecek. Ama umudumuz var, var olacak. Umutsuz olmaya hakkımız yok. Umutsuzlukta haklı çıkacağımıza umut etmekte yanılalım.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here