Konyaaltı İlçesi’nin Gürsu Mahallesi’nde her sabah selamlaştığım, onu yapan heykeltıraşa her gün içimden teşekkür ettiğim Kibele’nin memesini kırmışlar.

Özellikle uğraşarak, kırıldığı anlaşılıyordu. Gördüğümde içim cız etti, çünkü cahilliğin bu boyutu insanı ürkütür, korkutur. Bastırılmış cinselliğimiz bizi her zaman böylesi davranışlarla karşılaştırmış, insanlığımızdan utandırmıştır. Kibele’nin bereket tanrıçası olduğunu herkes bilir. Bu nedenle çok memelidir. Bereket tanrısı da çift cinsiyet organlıdır. Tek tanrılı dine geçmeden önce, insanlar için cinsellik, cinsel birleşme kutsaldır. İnsanın kendine benzeyen bir yavru dünyaya getirmesi mucize kabul edilir.

 

Memeler, bizi doyuran, büyütendir. Cinselliği  sonra gelir. Köylerde kadınlar, kalabalığın ortasında bile,  memesini çıkarıp bebeğini emzirir. Kimsenin aklına bunun ayıp olacağı gelmez. Son derece normal bir davranıştır. Kadın bedeninin alınıp satılır olması, yozlaşmayı getirmiştir. Ayıpların sayısını da çoğaltmıştır. Ayıplar, günahlar çoğaldıkça, ahlakın düzelmeyip aksine bozulduğunu gözlemliyoruz. Demek ki baskılar, yasaklar, korkular bizi eğitmeye yetmiyor. Eğitimin özünde sevgi, açıklık ve  insan olması gerektiğini yaşayarak öğreniyoruz. Örtünün altı hep merak ediliyor, açıklık da saldırıya uğruyor. Bilgisizlik ise hepten bizi yabanıllaştırıyor.

Hal böyle olmasaydı, “Al Yazma” anıtına gerek kalır mıydı? Ülkemizde günde 1-3 kadın öldürülür müydü? Size önerim önce Kibele’yi ziyaret edin, sonra da Al Yazma anıtını. Kibele’nin memesinin acısını içinizde duyacak, anıttaki kadınların ışığını da gözlerinize alacaksınız.

Geçtiğimiz hafta üç gün süreyle “Altın Portakal Şiir Etkinlikleri” oldu. Ben yalnızca iki etkinliğe katılabildim. İlkinde Halim Şafak “İnsanın en özgür olduğu an uyuduğu zamandır. Düşlerinde olabildiğince özgürdür. O özgürlüğü de çok görürler, şeytana uyduğu için kalkıp yıkanırlar. Oysa şeytana uymak özgürlüktür ” dedi.  Buna katılmamak mümkün değil. Nerede güzel bir şey yaşandıysa ya günahtır, ya da ayıp. Avrupalıların çıplaklar kampı kimseyi bozmuyor. Biz niye bu  kadar kolay bozuluyoruz? diye sorasım geliyor.

Benim dinleyebildiğim şiirin ikinci oturumunda, Cevat Çapan, Doğan Hızlan, Ahmet İnam vardı. Ahmet İnam “Senede bir kez şiir konuşup ödül vermekle, o kent şiirlenmez. Kent şiir tütmeli ki, şiirlensin” dedi. Bizden buna alınanlar oldu, “Bu kentin şiiri vardır, şiiri de tüter” diye çıkıştılar. Oysa bu kentin Kibele’sinin memeleri de kırılıyordu. Evet şiiri vardı, hem de herkesten çok. Baştan başa şiir de tütüyordu, ama bir yerlerde bir şeyler eksikti. Oturup bunu düşünmeli, eğitimin yıllarını bölüp yutmaya çalışmaktansa, arttırıp bütünleştirmeliydi. Amacımız gerçekten eğitim ve insan ise, yapılacak buydu. Yoksa güneşe tüküren kendi yüzüne tükürürdü.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here