
Günlerdir bir dağ başındayız
bir başına ve bir şeylerden uzak
Çağıldayan çavlanları dinliyoruz
otların üstüne sırt üstü uzanarak
Duman is ve beton yığını
öyle yormuş, bezdirmiş ki bizi
yaşayıp durmuşuz bir yangını
unutmuşuz gülmeyi artık
günleri saymadık günlerdir işte
saatleri kurmadık ve saatlerce
dağ taş demeden dolaşıp durduk
Çoktandır unutup gittiğimiz
bir sevinci tazeledik bu yaz
doğayı ve kendimizi dinleyerek
Akşit Göktürk, 1982’de ( İlk basımı 1973’te yapılmış.) ‘İngiliz Yazınında Ada Kavramı’ alt başlığıyla yayımlanan Ada adlı inceleme kitabında, edebiyattaki ‘Ada’ kavramını, ada – Dünya karşıtlığı üzerinden Utopia, Yeni Atlantis, Robinson Crusoe, Gulliver’in Seyahatleri gibi klasik yapıtları odağında irdeler.
Akşit Göktürk:’ Engin denizlerde, dünyanın gürültüsünden patırtısından, gündelik tasalardan uzak, günlük güneşlik bir adada yaşamayı, çocukluğunda, gençliğinde ya da yaşlılığında gönlünden geçirmemiş, düşşel bir adanın şiiriyle büyülenmemiş insan var mıdır?’ diye sorar.
İnceleme kitabını şu tümcelerle bitirir:’ Düşşel adanın büyüsü, taşıdığı içeri – dışarı ilişkisinin her çağın insanına, insan – dünya ilişkisinin anlatımı konusunda da bir nesnel eşdeğer sunabilme olanağı vermesindedir.’
Düşşel bir adanın şiiriyle büyülenmemiş insanyoktur. Ancak Türk(iye) Edebiyatında yaygın değildir ‘ada’ izleği. ( Olsa bile Batı romanının kötü kopyaları olsa gerek.) Bu yazıyı yazarken Edebiyatı Cedidecilerden Tevfik Fikret’in Abdülhamit’in zulmünden kaçarak, Yeni Zelanda’ya gidip oraya yerleşmek istediği; bu olmayınca Manisa’da Hüseyin Kâzım’ın köşküne sığınmayı düşündüğü geldi aklıma.
Baskı dönemlerinde doğaya kaçma; kuşlara, otlara, böceklere sığınma, doğanın sonsuz dinginliğinde kaybolma… orada iyileşme isteği yaygın bir duygudur. Belleğim beni yanıltmıyorsa Erendiz Atasü bir öyküsünde, 12 Mart’tan sonra Harput’a atama isteyip Harput’a ve doğasının dinginliğine sığınan bir doktorun macerasını ve iyileşme serüvenini anlatır.
12 Eylül’den sonra da baskın bir duygudur bu duygu. Pek çok şairin kentten kaçtığını, sırt üstü yere uzanıp gökyüzünü izleyerek pastoral şiirler yazdıklarını hatırlıyorum şimdi. Oysa Cevat Çapan’ın o güzelim çevirisiyle Kavafis bir asır önce:’ Bu şehir arkandan gelecektir.’ dememiş miydi?
15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve 20 Temmuz 2016 karşı darbesinden sonra, pek çok dostum(uz)un yurt dışına çıktığını biliyorum. Çıkmayanlarda ise kentten uzaklaşma, köşesine çekilme ya da doğaya dönme eğilimi olduğunu duyuyorum, gözlüyorum.
Ölüm ilanları ve panzer seslerinden uzak
Bir yaz geçti yabanıl koynunda doğanın
Unuttuk bir zaman meyhanelerin arabesk
Uğultusuyla sırnaşık kızlarını diskoların
Aşkı ve çılgınlıkları nasıl da unutmuşuz
oysa sevmeyi, gülümsemeyi bilmiyorsa insan
öfkelenemez bile artık ve kent öfkesiz
insanlara yenilmemiştir hiçbir zaman
Adını bilmediğimiz çiçekler topladık
kanatıp durdu parmaklarımızı kızılcık
kuşburnu ve böğürtlen dikenleri
Çobanlarla dolaştık bütün bir yaz
ama yine de kentteydi aklımız
ışıldarken yıldızlar ordaki dostlarımız gibi
Birkaç ay önce, nasıl yağıyor yağmur bir görseniz bir bilseniz! Dışarıda göz gözü görmüyor. ‘Yağmur bereketiyle geldi.’ diyor televizyondaki ruhsuz sunucu. Yağmur bereketiyle gelmişmiş. Dağılan seralar, yıkılan evler ve çatıdan uçan bir metal parçasının Antalya – Kumluca’da öldürdüğü Viranşehirli çocuk işçi Berivan…
HES’ler, tüneller, taş ocakları, mermer ocakları, Alevilerin kutsal dağlarını delen dozerler, Alevilerin kutsal dağlarına dikilen baz istasyonları…
Kanserden kırılan kentliler yetmedi ya, şimdi de kanserden kırılan köylüler!
Ahmet Telli bulmuş işte o yıllarda parmaklarını kanatan kızılcık, böğürtlen ve kuşburnunu.
Sahi siz nereye kaçacaksınız?
Doğanın dinginliğini nerede bulacaksınız?
Nerede iyileşeceksiniz?
Şiiri nerede okuyacaksınız?
Şiiri nerede yazacaksınız?
Bu yazının en can alıcı sorusu şu olsun: Kapitalizm / şehir arkanızdan gelmeyecek mi?
Yazdığım tümce can yakıcı biliyorum; ama ne yapayım ben, her yer yağmalandı, her yer tarumar edildi…
Ah! Akşit Göktürk, ‘düşşel adanın büyüsü, taşıdığı içeri – dışarı ilişkisinin her çağın insanına, insan – dünya ilişkisinin anlatımı konusunda da bir nesnel eşdeğer sunabilme olanağı’ da vermiyor artık.
İçerisi – dışarısı da artık yok!
Karşıtlığı dahi yok ettiler.
Acı ama, artık sığınacak, göğsünde uzanacak doğa da yok!
Artık kaçacak hiçbir şey yok!
Kavgadan başka!
Şiirden başka!
Şiir: Ahmet Telli –Öyle Bir Yaz Şiiri I – II
Haziran – Temmuz / 2019
Antalya
Nusret Gürgöz, 1962 Elazığ doğumlu. 1984’te Dicle Üniversitesi – Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü; 1997’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Bir süre öğretmenlik yaptı. Bu aralar avukatlık yapıyor. 2009 – 2016 arasında Çağdaş Hukukçular Derneği Antalya Şubesi Başkanlığı yaptı. 1990’dan bu yana şiir ve deneme ağırlıklı olmak üzere ürünleri sanat – edebiyat ve meslek dergileri ile internet sitelerinde yayımlanıyor. Düşbilgisi ( Çocuklar için şiirler – Kora yayın / 1998), Ağıdım Kuşlara Kalır ( Şiirler – Kora Yayın / 1999), En Hakiki Hayat Hikâyeleri ( Deneme / Anlatı, Berfîn Yayınları – 2004), Okuntu ( Şiirler – Kora Yayın / 2006) adlı yapıtları var. Yazıyor.
Şiirleri ve özgeçmişini okuyunca öğrencim ile bir kez daha gurur duydum.Fikirlerin,eserlerin,çalışmaların ,yaptıkların ve yapacakların için seni yürekten kutlarım ..Başarılarının devamı dileklerimle sevgi dolu yüreğinden öpüyorum ….
İst. Beyoğlu’nda İLERİ Yayınevi kitaplarımın 2. ve3 baskılarını yaptığı için TÜRK SOLU ve İLERİ Dergilerinde yazıyorum Her yıl da İzmir Kitap Fuarı İleri Yayınevi Standı’nda kitaplarımı imzalıyorum .TÜRK SOLU’nda yayınlanan yazılarımı “TÜRKİYE’NİN VE TÜRKÇE’NİN GELECEĞİ ” adıyla bir kitap haline getirmişler ,önceki yıl satış elemanlarımız İzmir Kitap FUARI’nda “Sürpriz hocam bir kitabınız daha oldu ” diyerek bana güzel bir sürpriz yaptılar…Başarılar ,selam ve sevgiler sevgili öğrencim !
Sevgili Nusret öğretmenim,öğretmenlikten sonra hukuk okuyup savunman olduğunu öğrendiğimde şaşkınlığımı kendimden bile saklayamamıştım. Sahi ikinci mesleğinde ne kadar başarılısın, bilemiyorum. Ama gerçekten sen çok güzel öğretmendin. Hacı Fatma Anadolu lisesinin o çok güzel Türkçesiyle edebiyat
öğretmeni Nusret Gürgöz… Keşke sözcüğünü güç sevmedim, ama kimi Zaman kullanmak zorunda kaldığım oluyor. Keşke hep öğretmen olarak kalsaydın. Ama görüyorum ki edebiyattan hiç kopmamış koparmamışsın. Sana başarılar diliyorum sevgili dostum, esen kal.