
2015 yılı Dünya Kadın Yürüyüşü etkinlikleri kapsamında Konyaaltı Belediyesi Feslikan Salonunda düzenlenen panelde yapılan sunumu güncelliğini koruması nedeniyle tekrar yayınlıyoruz
KADIN VE KENT
GİRİŞ;
Türkiye’de ve Dünyada tarihte ilk kez kentli nüfusun kırsalda yaşayan nüfusu aştığı günümüzde kentler, bir kez daha yoksulluk ve toplumsal eşitsizliğin biriktiği asli insan yerleşimleri olarak gündemi belirliyor. Üçüncü Dünya’nın gecekondu alanları, daha önceleri barındırdıkları sefalete rağmen iyi bir dünyanın olanaklarına kavuşmanın umudunu taşırken, Neoliberalizmin (yenidünya düzeninde) egemenliğini ilan ettiği bin yılda karanlık ve ürkütücülüğün sembolleri olarak görünmeye başladı. Bir yanda zenginlik ve refah, diğer yanda yoksulluk ve sefalet giderek daha net mekânsal araçlarla birbirinden ayrı, fakat bir o kadar da birbirine yakın biçimde yeniden üretiliyor. Üstelik kent mekanı salt bu ayrışmanın aracı olmakla kalmayıp, aynı anda hem ekonomik değer üretiminin hem de sosyal dışlanmanın vasıtası haline geliyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde, New York ve Londra’dan, Delhi, Seul ve Mumbai’ye, Rio ve Mexico City’den, İstanbul ve Pekin’e kadar farklı ülke ve kültürlerin metropollerinde benzer süreçlerle kent mekanı, yenileme , dönüşüm ve soylulaştırma operasyonlarına konu oluyor. Bugün artık mülksüzleşmenin başat biçimi “yerinden, yurdundan edilme”dir . Dahası, bugüne değin finansal krizlerin yıkım ve yeniden inşa faaliyetleriyle aşılmasına aracılık eden kent mekanı bu kez , finans sermayesinin doğrudan yatırım aracı olarak içine girdiği döngülerde yaşanan sıkışmalarla mevcut küresel krizin odağında yer alıyor. Kent mekanının hem sermaye birikimi ile hem de sosyal dışlanma ile böylesine doğrudan ilişkilendiği bu tarihsel dönemde mimarların rolü, bir kez daha mevcut politik ve ekonomik güçlerin yeniden üretimine hizmet edecek kentsel dönüşüm projeleri üretmek olmamalıdır. Tam aksine mimarlar, neoliberal birikim rejiminin krizini, kentsel mekanın bu rejimin tahakkümünden kurtarılması için bir fırsat bilmeli, yapılı çevrenin kar güdüsü yerine toplumsal adalet kaygısıyla üretilmesi için mücadele etmelidir. Antalya, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra yapılan imar planlarının, korunması gereken tarımsal alanlarını imara açması sonucu hızla betonlaşmış, konut sayısında artış olmuş, bu da 1990 lı yıllardan bu yana Türkiye’nin bir çok ilinden Antalya’ya göç edilmesine neden olmuştur. Antalya’nın bütün dereleri üzerinde kurulacak 230 adet HES projesi bulunmaktadır. Dağlarımız, mermer ve taş ocaklarına yapılan tahsisler yüzünden ormanlarını, endemik flora ve faunasını kaybetmekte, delik deşik edilmektedir. Ekolojik dengede çok ciddi bozulmalar görülmektedir. İklim değişikliğindeki olumsuz etkenlerin başında özellikle 2002 yılından bu yana AKP hükümetinin uyguladığı politikalar gelmektedir. Turizmin başkenti ilan edilerek tüm kıyılar “Turizm Alanı” ilan edilmiş, tüm sahilleri beş yıldızlı oteller ve tatil köyleri kaplamıştır. Halkın günübirlik denize girebileceği sahil olarak Antalya’nın doğusunda Lara, batısında Konyaaltı sahilleri kalmıştır. Antalya merkezinde yer alan Narenciye bahçelerinin yerinde şu an apartmanlar bulunmaktadır. Antalya’da kırsaldan kente göç , en çok da tarım ve hayvancılıkla geçinen insanları etkilemiştir. Göç yoluyla kente gelen insanlar daha çok kentin yoksul mahallelerinde gecekondu yaparak barınmakta iken Kentsel dönüşüm projeleri ile tanışmışlar, bu defa da kentsel dönüşüm mağdurları olmuşlardır. Kent ile bütünleşme yerine kentin dışına itilmeye neden olan dönüşüm projeleri yüzünden hemşehrilik bilinci gelişememekte, kendilerini dışlanmış hissetmektedir. Kent ortak mekanları başta da vurgulandığı gibi insanların sosyal ve kültürel kaynaşmasının sağlandığı alanlardır. Bugüne dek kenti yönetenler hep erkekler olmuştur. Konyaaltı projesinin yapıldığı alanın kentin ortak alanı olması nedeniyle kadınları mağdur edeceği görülmektedir.
KONYAALTI SAHİLİ MİMARİ VE KIYI DÜZENLEMESİ FİKİR PROJESİ
Müze kavşağından Limana kadar 420.000m2 bir alanı kaplayan 6.9 km. uzunluğunda , Konyaaltı sahili ve kıyı düzenlemesi ile ilgili olarak Antalya Büyükşehir Belediyesi ile Mimarlar Odası Antalya şubesi işbirliği ile söz konusu alan için Kentsel Tasarım proje yarışması açılmıştır. Ödül alan projeler ile ilgili 9 Ocak 2015 tarihinde Cam Piramit’te Düden salonunda saat 15.30 da Kollokyum yapılmış, ardından Büyükşehir Belediye Başkanı ödül alan proje sahiplerine ödüllerini vermiştir. Proje elde etme süreci dahil öncesi ve sonrası süreçte de halkın katılımı sağlanmamıştır.
PROJEYE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİMİZ;
Hukuksal yönden;
Söz konusu alan, mülkiyet olarak birden çok Alt kademe belediyesini ve Hazineyi kapsamaktadır.Bu projenin uygulanabilmesi için mülkiyet sorunlarının çözülmüş olması gerekir ancak alt belediyelerin bypass edildiğini görmekteyiz. Konyaaltı Sahili ve kıyılarının kullanım hakkı kamuya aittir.3621 sayılı Kıyı Kanununda bu açıkça belirtilmiştir. Nazım İmar planında bu alanın rekreasyon ve kültürel amaçlı kullanılacağı açıkça görülmekte iken,2005 yılında Turizm Bakanlığı tarafından Turizm alanı ilan edilmiştir. Konyaaltı sahilinde, falezler, su kaynakları koruma havzası, doğal ve arkeolojik SİT alanları bulunmaktadır. Bununla ilgili açıklamalar Yarışma Şartnamesinde belirtilmiş olmasına rağmen projede bu ilkelere uyulmamıştır. 1.lik ödülü alan projede, Kıyı kanununa , 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma kanununa , Birleşmiş Milletlerce kabul edilen(1976) Birleşik Kıyı Alanları Yönetmeliğine de uygun olmayan düzenlemeler bulunmaktadır. Beachpark projesi, 1997 yılında Konyaaltı 1.Etap projesi olarak yine Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlatılıp, bir çok eleştiriye rağmen uygulanmış bir projedir. Konyaaltı sahiline beton bloklardan oluşan ve Koruluğun önünde bariyer oluşturan , Koruluğu halkın elinden alan, koruluğun bugünkü atıl hale gelmesine neden olan bir projedir. Şimdiki proje ise koruluğu 500 araçlık ücretli otopark olarak düzenlemiştir . Oysa Koruluk korunması gereken ve halka ait bir alandır. Otopark olması demek hem ağaçların kesilmesi hem de zeminin betonlaşması demektir. Ayrıca Amfitiyatro’nun bu korulukta bulunması artı bir değer olarak görülmeli ve değişik kültürel faaliyetler için kullanılmalıdır.. Özel mülkiyete ya da özelleştirmeye konu edilemez. Ayrıca Falez sırtlarında daha önce yapılan ve Olbia antik kentin liman surlarının üzerine yapılan Hillside Su oteli de bir tarih ve doğa katliamının simgeleridir. Olbia antik kentinin içinden geçen Olbia Kanyonunun yanı başına yapılmış olan 5M Migros binasına karşı STÖ , TTB, Baro ve benim de içinde yer aldığım OLBİA GRUBU tarafından dava açılmış, Mahkemece yıkım kararı verilmiş ve bu karar Yargıtay tarafından onanmış olmasına rağmen hala yerinde durmakta, Büyükşehir Belediyesi kent suçu işlemeye devam etmektedir. Bu yetmezmiş gibi yanına Akvaryum, Minicty, Güneş Ev gibi binalar dikmişlerdir. Kısacası Olbia antik kenti kalıntıları korunmamıştır. Sadece Olbia’nın adı kalmıştır.
Ulaşım ile ilgili kaygılarımız :
Projede Akdeniz bulvarındaki taşıt trafiği Kuzeydeki ana artere kaydırılmaktadır. Böylece Kıyı taşıt trafiğinden arınmış olacaktır. Ulaşım Kuzeydeki 100.Yıl Bulvarının devamından sağlanacaktır. Kıyıya dik ara yollardan da toplu taşım araçları ile ulaşımın sağlanması öngörülmektedir. Ulaşım sağlayan araçların ring yaparak tekrar yukarı yönlendirilmeleri öngörülmüştür. Ulaşımda hastalar, engelliler, yaşlılar düşünülmemiştir. Hiç kimse kendi aracı ile kıyıya ulaşamayacaktır. Beacparka gelen araçlar park için ücret ödemek zorunda kalacaklardır .Projede ,Migros kavşağından kıyıya inen karayolu iptal edilip yerine Yeraltı otoparkı yapılması düşünülmüştür. Böylece kendi araçları ile gelen insanları zorunlu olarak ücretli otoparklara yönlendirmeyi amaçlamışlardır. İster Müze kavşağından, ister Migros kavşağından yani Dumlupınar bulvarından gelinsin mutlaka Otopark bariyerleri ile karşılaşılacaktır. Olbia meydanı olarak düşünülen Beacpark-Dumlupınar kesişme alanı ise oyun, eğlence ve ticaret alanı olarak düşünülmüştür. Araçlara kapatılmıştır. Sadece Su otelin önünden servis yolu bırakılmıştır. Kısacası Halkın kendi aracıyla direkt olarak kıyıya ücret ödemeden ulaşması olanaksızdır.Ulaşımda asıl vahim olan şey, iptal edilen karayolunun yerine kıyı boyunca dizilecek olan dükkanlardır. Yani yol bir anlamda özelleştirilmektedir. Ve burada sadece işletmelere servis sağlayıcı yollar bulunmaktadır. Bu servis yollarını sadece işletme sahipleri kullanabilecektir. Acil bir hasta olsa ana yola ulaşmak için otobüs beklemek zorunda kalacaktır. Böyle Bir Sahil ve Kıyı Düzenlemesinin Dünyada bir benzeri olmadığını söylemekte olan Yetkililer Jüri Başkanı dahil haklıdırlar. Zira kıyıların ticarileştirilmesi gibi bir zihniyete ancak bizde rastlanabileceğini göstermiş olmaları açısından bir ilk olabilir. Örnek olabilir ancak çok kötü bir Örnek. Ayrıca Kıyı Kanunda yapılması düşünülen değişikliklerin TBMM de onaylanması halinde Akdeniz bulvarının yerinde planlanan işletmeler kıyıya 20m.ye kadar yaklaşabileceklerdir.
Projede Yönetim planı: Bu proje , İşletme sahiplerine her türlü şezlong, şemsiye, otopark, WC hizmetlerini halka ücretli olarak vermesini öngörmektedir .Kısacası Bu proje halkı parası olmayan ve parası olan olarak ikiye ayırmakta ve parası olmayanların plajlardan yararlanmasına olanak tanımamaktadır. Sahilde yapılacak binaların her türlü ticari faaliyete yer vereceğinden ötürü ,Kadınların sahilde rahatça dolaşabilmelerini zorlaştıracak uygulamalara sebep olacak, zamanla da kadınları Sarısu “kadınlar plajına” hapsedecektir.
Çözüm Önerilerimiz;
Halkın katılımı sağlanarak ,görüşleri alınmalı ve proje üzerinde anlaşma sağlanmalıdır. Büyükşehir Belediyesi, Plajlardan yararlanma, Duş, soyunma kabini, WC, Otopark v.b hizmetleri halka ücretsiz vermelidir. Konyaaltı Koruluğunda geçmiş yıllardaki gibi piknik yapabilmeli, gölgeliklerden yararlanarak dinlenebilmelidir. Koruluğun önüne yapılan Bariyerler yani dükkanlar yıkılmalıdır, ve asla ticari amaçlı beton yapı yapılmamalıdır. AKM alanında olduğu gibi rekreasyon amaçlı kullanılmalıdır. Akdeniz Bulvarı (kıyıdaki halihazırda karayolu) asla ticarileştirilmemelidir. Mutlaka araçlar için iki şeritlik yol olmalıdır. AKM alanından Koruluk alanına dikey ulaşım için Lift(asansör) konulmalıdır. Ekolojik açıdan kıyı düzenlemelerinde beton kullanılmamalıdır. Peyzaj projelerinde yerel dokuya uygun bitkilendirme ve ağaçlandırmaya(zeytin,defne,maki,v.b) dikkat edilmelidir..Boğaçayı ve Konyaaltı kıyılarında doldurma ve kurutma yapılmamalıdır.
KIYILAR HALKINDIR, ÖZELLEŞTİRİLEMEZ.
YAŞAM ALANLARIMIZDA SÖZ, YETKİ,KARAR KADINLARIN OLACAK.
KONYAALTI KORULUĞUNUN ADI, TÜM ÖLDÜRÜLEN KADINLARIN ANISINI YAŞATMAK İÇİN “ÖZGECAN KORUSU” OLSUN.
BİRLEŞİK HAZİRAN HAREKETİ ANTALYA
MİMAR BİRSEN TANYERİ