
Bin yıldır erkek iktidar, kadın bedeni, sesi, saçı ile uğraşır.
Ne kadar güçlüymüş ki kadınlar, hâlâ köleliği kabul edip bir köşeye çekilmediler. Zaman zaman köşeye çekilmiş gibi görünseler de hemen kendilerini yeniden üretip yola düzüldüler. Dünyanın her yerinde “Ben de varım, hem de sizin kadar, sizin haklarınız benim de haklarım” diyerek varlıklarını gösterdiler. bedelini ödediler, öldüler, öldürüldüler, ama vazgeçmediler. Vazgeçmezler, vazgeçmeyecekler.
On iki yıldır AKP iktidarı da kadını eve kapatmaya uğraşıyor, ama başaramıyor, başaramaz, AKP değil, hiç bir dikta artık kadını eve kapatamaz. Bu doğaya aykırı, insanın gelişimine aykırı. Teknolojinin baş döndürücü gelişimine aykırı. Hele gericiliğin başarılı olabilmesi ütopik bir düşünce. Gelişimi belki biraz geciktirir, ama engellemek hiç mi hiç mümkün olamaz diye düşünüyorum. Hastalandığınızda hemen ABD’nin yolunu tutuyorsanız kalkıp da halka “Üfürükçüye git” derseniz, sizi ne kadar ciddiye alır ki?
Gelelim Bülent Arınç’ın sözlerine. Gaf üstüne gaf yapıyor desek yalan olur, çünkü adam gaf yapmıyor, yürekten inandığı şeyi söylüyor. Onun gözünde kadın, erkeğin önünden geçmez, ağız dolusu gülmez, sesini erkeğe duyurmaz, varlığını hissettirmez, aynı evde bile gölge gibi yaşar, hizmetini yapar, geriye çekilir, kaybolur. Oysa TBMM’de kadınlar kalkmış, bir bilen olarak konuşuyorlar, hatta Arınç’tan daha bilgili konuşuyorlar. Arınç ve onun gibilerin tahammül edeceği konular değil bunlar.
Böylesi adamlar kadın gözüne bakamazlar. Zaten kadının da kendi gözlerine bakarak konuşmasına katlanamazlar. Diyorum ki, biz kadınlar, Arınç gibilerin gözüne bakarak, hem de uzun uzun bakarak konuşalım. TBMM kadınlara da çağrımdır, Arınç’ı gördüğünüz her yerde gözlerinin ta içine bakarak konuşun ki, alışsın, belki böylesi düşüncelerinden de arınır, ne dersiniz?