Antalya’da, 14 Eylül 2013 günü Film Mor Ve Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği,
film festivali AKM Perge Salonunda yapıldı. Kadın yönetmenlerin eseri olan “Kadın ve Barış” konulu 5 film gösterildi. Her filmin arkasından söyleşi gerçekleştirildi. Söyleşilere izleyiciler de katıldı. İlk film Yeşim Ustaoğlu’nun “Güneşe Yolculuk” filmiydi. Sonrakiler de barışı işleyen, kadın cinayetlerini konu alan filmlerdi. Film Mor, barış için bu filmleriyle ve diğer çabalarıyla epey emek harcıyordu. Ülkede kadınların en altta olduğunu, yani ezilenin ezileni olduğuna dikkat çekiyor, farkındalık sağlamaya çalışıyordu.
Bir günlük festival için afişler asılmış, duyurular yapılmıştı. Yeterince emek harcandığı halde, salonda izleyici sayısı oldukça azdı. 50-60 kadın, birkaç da erkek izleyici vardı. Barışın ne denli uzak olduğunun göstergesiydi bu azlık. Ama bir söz vardır ya “Bir şey yapacaksan, kalabalık olmayı bekleme” diye. Bütün gün bu insanlar salonda oturdular. Hiç biri de gitmeyi düşünmedi. Hal böyle olunca da “Hiç de az değilmişiz” diyor insan. Çünkü nicelik değil, nitelik önemliydi.
Kadınlar neler konuştu dersek; Barışın artık ivedilikle sağlanması gerektiğinin, bunu da kadınların başaracağının altını çizdiler. Çünkü, savaştan en çok kadınlar zarar görüyordu. Erkekler savaşa karar verendi, savaşta ölendi, ama geride kalıp yaşam savaşını omuzlayan kadındı. Savaş ve kargaşa anında tecavüze uğrayan kadındı. Savaştan dönen (askerden dönen de diyebiliriz) koca, öldürmeye alışmış bir kafayla dönüyor, çocuklarıyla ve karısıyla sevgiye dayalı bir birliktelik sürdüremiyordu. Ülkemizdeki kadın cinayetlerinin çoğalması, otuz yıllık düşük yoğunluklu savaşla ve savaşa tanık olmakla da ilgiliydi. Eğer barış, erkeklere bırakılırsa, daha yüzlerce yıl, savaş oynamayı sürdüreceklerdi. Görünen oydu. Çünkü savaş ve diğer şiddetler erkek diliydi. Kadının dili barış ve sevgiydi. İşte kadınlar bunları konuştular.
Öte yandan Egemen Bağış, kadınların bu düşüncelerini desteklercesine “Ölen Suriyeli kardeşlerimizin sayısının yanında, Türkiye’de ölenlerin sayısı devede kulak kalır” dedi. Hangi ülkenin bakanı, ya da başbakanı olduklarını şaşırdılar. Doğrusu ben de duyunca şaşırdım. Neden şaşırdım? “Biz bu parlamenterleri Suriye’den, ya da Mısır’dan ödünç mü aldık?” diye düşündüm. Varsa yoksa onlar için gözyaşı döküyorlar, onlar için dünyayı harekete geçirmeye çalışıyorlar. (gözyaşının rengi dolar yeşili mi ne?) Elbette komşularımızın ölmeleri, şiddet görmeleri bizi derinden etkiler. Ama insanın önce yönetiminden sorumlu olduğu, kendi ülkesi için kaygılanması gerekmez mi? Üstelik kendi ülkesindeki ölümlerden direk sorumluyken, bu derece ilgisiz ve duygusuzca konuşabilmek!!!
Deve anlasaydı Egemen Bağış’a bir yanıt verirdi, hatta gülerdi. O nedenle ben devenin yerine cevap vereyim dedim. Ey Egemen Bağış, bırak devenin kulaklarını da kendi kulaklarını halkın sesine ver. İşte bugün (15 Eylül 2013) yine bir kadın Diyarbakır’da kocası tarafından öldürüldü. Şimdi diyebilir misin “Bir kadın ya da günde bir kaç kadın öldürülmüş, bu sayı devede kulak” diye? Dersin, mutlaka dersin hem de gülerek.
Bir iktidar bütün politik söylemlerini kadın bedeni üzerinden yaparsa, bütün çabası, kadını dört duvar arasına kapatmaksa, bunun için eğitim sistemini alt üst ederek, çocukları kuşatma altına alarak, imam hatip okullarına zorunlu bırakırsa, böylesi sözler eder. Kocalar, sevgililer, babalar da kadınları öldürmeye devam eder. Çünkü kadınlar politik söylemlerle küçültülmeye, değersizleştirilmeye çalışılıyor. Hukuk da yeterli cezayı vermekten nedense kaçınıyor, caydırıcı olmuyor. Kadın bedeni üzerine yaptıkları çalışmaları insanlık için yapsalardı, sorunların çoğu çözülecekti.
İşte Cumartesi gün boyunca kadınlar, bu çarpıklıklara çözüm aradılar. Sonunda da “Kadın olmadan barış olmaz. Bu nedenle her yerde, tüm gücümüzle barış için çalışacağız” kararını verdiler. Antalya’da yaşayan kadınlar da İstanbul’dan gelenler de birlikte barış için çaba göstermeye söz verdiler. Bunun için internet ağı kurdular.
Parlamenterler devenin kulaklarıyla uğraşırken, küçültmeye çalıştıkları kadın yaşamı büyüdü, güçlendi, ülke barışına, dünya barışına sahip çıktı. Çünkü zorla eğdirilen baş, eğilmiş sayılmaz. Kadın karar verirse, geri dönüşü yoktur. Barış, turna kuşunun kanadında olsa da yola çıkacaktır.