İnsan, ülkesinde bu kadar cins kırımı yaşarken, dünyanın diğer ülkelerindeki durumu da merak etmeye başlıyor.
“Acaba oralarda da hâlâ cinsiyetçi bakış açısı duruyor mu, yoksa bu konuyu çözümlemeyi başarabildiler mi?” diye.
Avrupa, Ortadoğu, Asya, Afrika, Amerika her an görüş alanımızda, ne de olsa onlarla bir şekilde ilişkimiz var, ama KANADA pek gündemimizde olmaz. O nedenle Kanada’dan Prof. jacinthe Michau J. yaşamında ilk kez Türkiye’ye, hele de Antalya’ya gelince, bir fırsat yaratalım dedik. Jacinthe Hoca, Prof. Dr. Gülser Kayır’ın arkadaşı olduğundan, Gülser Hoca bu programı organize etti. Bu sayede Kanada’da kadının durumunu ilk ağızdan, hem de bu konuda yaşamı boyunca çalışmış birinden öğrenme şansı yakaladık.
14 Ekim 2013 günü Antalya kadın Danışma Merkezi’nde toplandık. Önce biz Türkiye’den kadın manzaralarını ve Merkezin çalışmalarını anlattık. Onu en çok ülkemizde sezeryanın yasaklanması etkiledi. Bu konuya inanamadı, durup durup şaşkınlık cümlesi kurdu.
Jacinthe Hoca, Kanada’nın Toronto eyaletinde yaşıyor ve Kebek’te çalışmalarını sürdürüyor. Bize de en çok oradaki kadın çalışmalarını anlattı. “KEBEK’te çok sayıda kadın grubu var. En çok aile içi şiddet yaşanıyor. Gruplar birlikte ağ oluşturdu. Birlikte hareket ediyorlar. Bu konuda çalışan kurumlara devlet parasal yardım yapıyor. Ama yine de şiddet hakkında verdiği rakam %10. Bu kadar düşük olması mümkün değil. Devlet sadece fiziksel şiddeti sayıyor, diğerlerini yok sayıyor. Ben şu anda İtalya ve KEBEK kadınlarının Feminizm’in Sol ile ilişkisini araştırıyorum. Bu konuda karşılaştırma yapıyorum. Feminizm sol ile ilişkisini çözmeden, feminizmi anlatamayız” dedi.
Söyleşinin bundan sonrasını soru – yanıt şeklinde sürdürdü. York Üniversitesi’nde cinsel şiddetin yoğun olduğunu, ama çözümsüz kaldığını anlattı. Çünkü cinsel taciz suçlusu Prof. ise, öğrencinin onu mahkemeye verince, öncelikle kendi geleceği karardığı için, bu konuların örtülü kaldığını anlattı. Şimdilerde ilginç bir eylemin gerçekleştirildiğini ve bunun yayıldığını da vurguladı. Bu eylem, içine kapanık kadınların cinsel tacize uğramış olabileceği varsayılarak, çok daha fazla sayıda bu şiddete uğrayan kadın olduğu kabul edilerek, geniş bir eylem gerçekleştiriliyormuş. Bütün üniversitelerden destek gelmiş. Eylem sırasında polis “Siz böyle aptal giyinirseniz, başınıza böyle şeyler gelir” demiş. Bize ne kadar tanıdık geliyor değil mi? Bu sözü duyunca, polisin aynı merkezden eğitilip eğitilmediğini düşünmeden edemedim. Ya da erkek bakışın doğuştan her yerde aynı olduğunu.
Kanada – Kebek’te kadın kuruluşları sayesinde devletin sığınak, kreş gibi hizmetleri götürdüğünü öğrendik. Kebek’te 80 kadın sığınağı ve 150 kadın kuruluşu olduğunu öğrenince, bizim daha kaç fırın ekmek yememiz gerektiğini sorguladık. Ayrıca sığınakların şiddet çeşidine göre branşlaştığını, göçmen ülkelerine göre de ayrıldığını, örneğin; Aborijinlerin ayrı sığınağı, Jamaikalıların ayrı sığınağı olduğunu öğrenince, uykumuzun hayli ağır olduğunu gördük. Sığınakların önceden şiddet görmüş kadınlar tarafından işletildiğini anlattığında ise, bizim ne denli haklı olduğumuzu düşündük. Jacinthe Hoca “Sığınakta kalan kadınlara feminist bakış açısı kazandıran eğitimler veriyoruz. Belediyelere ve polise de şiddet gören kadına nasıl davranılacağı konusunda eğitim veriyoruz. Hemşirelere ve doktorlara, yaralı kadın geldiğinde şiddetten olabileceği varsayımıyla ayrı birimlerde değerlendirmeleri için eğitim veriyoruz. Bu grubun içinde psikolog, doktor, hemşire, polis ve sığınak görevlisi oluyor. Bazen polis, insan haklarına aykırı davranabiliyor. Geçen yıl üniversite öğrencilerine şiddet uyguladı. Protesto eylemleri öyle genişledi ki halk da destek verdi, hükümet kaybetti” diye sözünü noktaladı.
Kadın cinayetlerinin orada da olduğunu öğrendik. Çoğunlukla ayrılan eş ve çocuklarının öldürüldüğünü öğrenince, kadının dünyadaki manzaralarının çok da farklı olmadığını, ancak mücadele edilince, sayısal olarak azaldığını düşündük. Dünya kadınlarının örgütlü olduklarında neler başarabileceklerini gördük. Dünya kadınları birleştiğinde, şiddeti önleyebileceğini, hükümetlere baskı uygulayabileceğini, kurtuluşun kadın dayanışmasından geçtiğini düşündük. “Her şey kadınla güzelleşecek” diyerek, umudumuzu tazeledik.