
“Savaş ilk defa bu kadar açık bir şekilde bir yönetme biçimi olarak seçiliyor ve bunun toplumsal yıkıcılığı, öncelikle toplumsal sözleşme üzerinde oluyor. Katliam isteyen kitleler neyin belirtisi? Kitle körlüğü kadar tehlikeli ne olabilir ki! Katliam isteyen kitlelerin ruh halini anlamak mümkün değil. Toplumsal barışın sağlanması için kardeşliği yükseltmekten başka elden bir şey gelmiyor. Bu kardeşliği sağın yarattığı yapay kitlelere hatırlatmalıyız.” Psikiyatr Cemal Dindar (10 Eylül 2015 Birgün: sayfa 11)
…………………………………………………………………
İnsanlığın, bir bebeğin bedeninde Ege Denizinde kıyıya vurduğu küresel sermaye düzeninde; 9 gün kuşatma altında olup insanların evlerinin kapısından, penceresinden kafalarını bile gösteremediği, 35 günlükten 74 yaşına kadar olan yaş aralığında 23 kişinin –evinin içinde veya dışında- bir şekilde devletin güvenlik güçlerince öldürüldüğü; ana ve babaların ölüleriyle günlerce evlerde iç içe kaldığı; sokağa çıkma yasağı kalktıktan sonra ancak gömülen ölülerin Cumhurbaşkanınca terörist sayıldığı; tüm ulusun ortak değeri olan bayrağın bir tahrik ve saldırı unsuru olarak kötüye kullanılarak değersizleştiridiği; şehitlerinin yakınlarının acılarının önemsenmediği; “zenginlerin çocukları neden şehit olmuyor?” diyen babaların “karaktersiz” sayıldığı; karşılıklı öldürmelerle bu işin bitirilemeyeceğinin henüz anlaşılamadığı; kendi geleceğinden halkın bile umudunu kestiği ülkemde –hiç olmazsa kendi belleğime not düşmüş olabilmek için- bir şeyler yazmak istiyorum. Gündem o kadar hızlı değişiyor ki yazmak istediklerimin belki de onda birini bile yazamıyorum.
Ama, 9 Eylül 2015 günkü Birgün Gazetesinin sekizinci sayfasındaki haberi okuyunca bir şeyler yazma zorunluluğu duydum:
( …..Kaçak Saray danışmanı Burhan Kuzu Twitter’dan tepki çeken bir paylaşımda bulundu. Kuzu “Şu ana kadar binlerce terörist gebertildi. Devam edecek. Gebertilen teröristlerin muayenesi mutlaka yapılmalıdır. Görülecektir ki önemli bir bölümü sünnetsiz. Uyan Kürt kardeşim ne olur artık uyan” dedi.)
Bu söz bir hukukçunun, bir Anayasa yapımcısının söyleyeceği söz değil. Ya da adam hukukçu değil. Süleyman Demirel’in bunun 29. İsyan olduğunu söylediği Kürt sorununun tarihiyle, nedenleriyle, kökeniyle, çözümüyle, çözümün yol ve yöntemiyle, ülkesinde yaşanan hukuk ihlalleriyle ilgileneceğine öldürülen insanların pipisinin kabuğuyla ilgileniyor. Bunu görmek için uğraşacağınıza, pipisi kabuklu olanların ülkelerinin nasıl daha huzurlu, insanlarının daha mutlu nasıl yaşadıklarını görsenize! Tüm Müslüman ülkelerde, devletle sorunu olan insanların neden hep gayrı-müslüm ülkelere canını dişine takarak sığınmaya çalıştıklarını görüp bir şeyleri sorgulasanıza. Sorunun, sözünü ettiğiniz terör örgütünün içinde sünnetsiz insanların bulunması sorunu olmadığını görsenize! Ya bu öldürülenlerin içinde kadın cesedi gördüğünüzde, kabuk da göremeyeceğinize göre bunun hangi dinin mensubu olduğunu veya olmadığını nasıl anlayacaksınız? Oradan size malzeme çıkmayacak mı yoksa?
Yani bana kalırsa Burhan Kuzu veya “kuzular” hep kabukla ilgilenirlerse öze ulaşamazlar.
Çünkü “Hep kabuğun çevresinde dolaşan böcekler meyvenin tadını alamazlar.”