İnsan ile hayvan aslında, dünya var olduğundan beri koyun koyuna yaşamıştır.

Ne zaman ki insan “Ben üstünüm” demeye başlamıştır, işte sorun ya da sorunlar o zaman etrafa saçılmıştır. Oysa hayvan insansız olabilir de, insan hayvansız olamaz. Bunu görmektense, insan egosu tavana vurup “Bütün hayvanlar insan için yaratılmıştır” saçmalığına inanarak, egosunu doyurmaya çalışıyor. Oysa, yerdeki küçücük karınca kadar hakkı olduğunu anlaması gerekiyor. Tüm canlıların yaşama hakkında eşit olduklarını binlerce yıldır öğrenmesi gerekiyor. İnsanın üstünlüğünün, sadece kendi kuruntusu olduğunu fark etmesi gerekiyor.

Dünyanın neresinde olursa olsun az ya da çok farkla, insanların birbirlerine tahammülleri yok. Son on yılda, eskiye göre otuz kat fazla savaş çıkarılmış. Dilim varmıyor, ama insan insanı öldürmekten keyif mi alıyor? İnsanın bu kadar vahşi olması mümkün müdür? Berlin’de bir hayvanat bahçesinde, içinde hiç hayvan olmayan bir kafesin arka duvarında, boydan boya konulan aynada yazılı olan “Dünyanın en vahşi hayvanı” yazısı haklı mıdır? Öyle olmasa, zavallı hayvanları seyirlik için kafese koyar mı insan?

Hepimiz, hayvanların dostluğu üzerine konuşmaya başlasak, mangalda kül kalmaz, hepsi rüzgara kapılır. Öyleyse neden bu dostluğun değerini bilmeyiz? (İnsanın değerini bildik mi ki?) Şunu unutmayalım ki, ne kadar panel düzenlersek düzenleyelim, ne kadar yazı yazarsak yazalım, yer yüzünde kardeşçe yaşamı öremedikçe, yani insanı kurtaramadıkça, hayvanı da kurtaramayız. Bu konular bence birbirinden farklı değil. Bugün çocuklar taciz ve tecavüze uğruyorsa, kadınlar insan haklarından tam anlamıyla yararlanamıyor, hâlâ savaş ganimeti sayılıyorsa ve dünya halkları ayağa kalkmıyorsa, biz boşuna hayvan hakları konusunda havanda su döveriz. Çünkü sevgi konuları birbirinden ayrı değildir. Ya seversin her canlıyı, ya da sevgi yoktur yüreğinde.

Şimdilerde çok yaygın olan kedi, köpek besleme sevdasına gelelim. Psikologlar “Çocukların hayvanları olmalı” diyor. Aileler hemen koşup uygun bir hayvan satın alıyor. Pazardan kazak alır gibi. Bir süre bakımına katlanıyor. Bakıyor ki, hem zor hem de masraflı. Tam hayvan çocuğa ve aileye alışmışken, sadece kendi koşullarını düşünen aile, hiç acımadan hayvanı sokağa bırakıveriyor. Zavallı hayvan, sokak koşullarına alışık değil. Kendisini seven insanları kaybetmenin acısıyla birlikte, sudan çıkmış balık gibi kalakalıyor. Kısa sürede örselenip ölüp gidiyor. Ya da öldürülüyor. Öte yandan çocuklar, büyükler kadar bozulmadığından, o da sokağa bırakılan hayvanı gibi içine oturan acıyla yaşamaya çalışıyor. Belki de yaşamı boyunca unutamıyor. Yüreğinin en derininde bitmemiş bir iş olarak kalıyor. Ailenin umurunda olmayan bu olay, çocuğun hep umurunda oluyor.
Bu tür olaylar, en çok yazlıkçılarda görülüyor. Yazın hayvana bakmak biraz daha kolay geliyor. Ama kışa doğru, yazlık evlerden dönme zamanı gelince, sorun başlıyor. En kolayı seçilerek, hayvan sokağa bırakılıyor. Sokaklar, bırakılan hayvanlarla dolup taşıyor. Ömründe bir köpeğin başını okşamamış, (belki bir çocuğun da) insanlar, başlıyor belediyelere şikayet dilekçesi yazmaya. Belediyeler de o insandan farklı değilse, en kestirme yol olan, öldürme yolunu seçiyor. Canlıyı öldürmeye alışkın bir toplum olarak, bize bu yol hiç de ters gelmiyor aslında. Kısa sürede unutup gidiyoruz. Sonuçta yok olan sadece bir hayvanın yaşamı. Her yıl binlercesini kurban ettiğimiz hayvanlar gibi.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here