Doç.Dr.İlker Belek ile dayanışmak için 11 Nisan 2013 Perşembe saat: 11.00’dan itibaren
Tıp Fakultesi A Blok önünde toplanılacak ve saat 12.30da basın açıklaması yapılacaktır.
Not: Antalya dışından başta:
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey 2. Başkanı Prof. Dr. Gülriz ERİŞGEN, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Üyesi Dr. Osman ÖZTÜRK, Türk Tabipleri Birliği Merkez Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Feride Aksu TANIK, Türk Tabipleri Birliği Genel Pratisyenlik Enstitüsü Başkanı Doç. Dr. Özen AŞUT, Üniversite Konseyleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Erhan NALÇACI,…. olmak üzere çok sayıda kurum temsilciside etkinliğe katılacaktır.
Cadı avının son kurbanı…Nurettin Abacıoğlu
7 Şubat yazısına “Linç hukuku” diye başlık atmışım. Rennan Pekünlü Hoca adına ikinci yazımdı.
Üniversitede, sadece ona reva görülen bir hukuk değil bu linç hukuku…
İkibin civarında öğrenci şu veya bu nedenlerle ve neredeyse tamamı akademiye ilişkin gösteri ya da sözlerden dolayı tutukludur.
Burası normal insanların yaşadığı ve normal siyasetçilerin siyaset yaptığı bir ülke olsaydı normal hukukun kaldıramayacağı bir tugay çokluğundaki öğrenciye, ne oldu diye çoktan bir soru sorulmuş olurdu. Ya da hukuk bu denli çok öğrenciyi tutuklayıp hapse koymazdı…
Vaziyet bu denli açıkken, içerdeki öğrencilerin beş benzemez suçlar icat edilerek içeride tutulduklarını kestirmek işten bile değil…
Ya taşeron işçiler…
Çalışma güvencesi olmaksızın köle kadrolarında çalıştırılan; zaman zaman maaşlarını alamayan, işsiz kalma korkusu ile çalışma koşullarına ses çıkaramayan ve işten atılma hürriyeti ile her an yüz yüze kalan bir serflik rejiminin mensupları…
Utanmaz ve arlanmaz akademisyenlerin de bağırıp, çağırmaktan ve emretmekten ayrıca haz duydukları potansiyel hırsız ötekiler…
Kuşkusuz bir de öğretim elemanları var…
***
Nature, Science gibi dergiler doğa ve uygulamalı bilimler alanının en saygın dergileri arasında. Buralarda yayın falan yapmak da, becerinin ötesinde çok başka çabaları falan gerektiriyor. Yayın yapanımız yok mu? Yani Türkiye adresi taşıyan ve herhangi bir doğa bilimleri alanlarından bir makale var mı bu dergilerde. Bildiğim kadar yok! Ancak Türkiye adresli hararetli bir yazışma trafiği sürüyor. Şu sıralar bizden, bu dergilere giden yazıları mı merak ediyorsunuz? Edin bakalım, Türkiye’deki üniversitelerde sürdürülen cadı avını, linç hukukunu, yani hocalara reva görülen atılmaları, satılmaları yazıyor bir kısım arkadaşlar. Böylece bu dergilerin okuyucuları olan uluslararası akademi kamuoyu da, vaziyeti öğrensin diye…
Memleket hukuksuzluğuna bulunan çare biraz da bu…
***
Cadı avlarına ilişkin örnekler mi istersiniz?
İstanbul bağımsız milletvekili Levent Tüzel’in TBMM gündemine taşıdığı soru önergesinin ilk cümlesi şöyle başlıyor:
“Ordu Üniversitesi Ünye İİBF’de görevli 7 öğretim üyesine, kapılarına üyesi oldukları Eğitim-Sen Yükseköğretim Bürosu tarafından hazırlanan kanuna aykırı ve yasadışı hiçbir içeriği olmayan YÖK afişini astıkları için özel güvenlik eşliğinde müdahale edilmiş midir?
Cevap 1: Fakültemizde görevli 7 öğretim üyesinin (Yrd. Doç.Dr. Umut ULUKAN, Yrd. Doç.Dr. Nihan CİĞERCİ ULUKAN, Yrd. Doç.Dr. Çağatay E.ŞAHİN, Yrd. Doç.Dr. Sebiha KABLAY, Yrd. Doç.Dr. Evren HASPOLAT YILDIRIM, Yrd. Doç.Dr. Deniz YILDIRIM ve Yrd. Doç.Dr. Özgür NARİN)…
Sonuç nedir! Bu öğretim üyelerinin kapılarında ki afiş söktürülüyor. İzinsiz afiş asmak suçlamasıyla soruşturmalar…YÖK yasa taslağını gündeme getiren panele katılmaktan soruşturmalar… Soruşturmalar gırla ve kuşkusuz punduna getirilerek, en hafifiyle kınamadan başlıyan cezalar… Kuşkusuz ileri demokraside yaşıyoruz ya…
Hatay’da Prof. Dr. Necat Ağca ve Şeref Hocalara verilen görevden çekilmiş sayılma cezaları…
Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) öğretim görevlisi ve Eğitim Sen İşyeri Temsilcisi Mukaddes Akdeniz’in, bir öğrencisince, aldığı not nedeniyle yaptığı şikayeti, okul yönetiminin hemen değerlendirmesi ve kesilen ceza faturası…
Sonra, Akdeniz’in derslerde anlattıklarının, bilimsel içerik yönünden sakıncalı bulunması ve “Devlet değerlerini küçümsediği, Çanakkale Şehitlerine hakaret ettiği” öne sürülmek suretiyle de okulla ilişiğinin kesilmesi”ne karar verilmesi…
Ve benzerleri…
Kuşkusuz “ateş olmayan yerden duman çıkmaz”diyenler olabilir. Burada anlatılandan bir tafsilat çıkmıyor; kim bilir ne yapmışlardır diye düşünenler de çıkabilir…
Dahası, böyle düşünenlere hak verenler çoğunlukta da olabilir… Zaten insanların başına gelen bu cadı avları, çoğunluğun ‘bana ne havasında olmasından’ bugün rahatlıkla linç hukukuna dönüşmesine de neden olmuş durumdadır.
Bir not daha ekleyeyim. Burada onlarca sayfalık ayrıntılar kuşkusuz yazılamamaktadır ve fakat her bir örneğin raporu, dosyası, bu kabilden işlerin de takipçiliğini yapan ÜKD’ye ulaştırılmaktadır…
***
Yeni cadı avı kurbanının adı Doç. Dr. İlker Belek’tir.
SoL Portal okurları kendisini yakından tanımaktadır. Zira portalın değerli bir yazarıdır. Toplumcu bir akademisyen ve halk sağlıkçıdır. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin de bir öğretim üyesidir.
Halk sağlıkçılığını ve alan çalışmalarını çok yakından destekleyen ve sağlık işinin ekonomi-politiğini çözümleyici, bu ve benzeri alanlarda emek süreçlerinin ve sömürüsünün iç dinamiklerini açıklayıcı özgün pek çok kitaba da imza atmış, yorulmaz bir aydınlanma savaşçısıdır.
Portalda ki köşesinde, engin bilgi birikimini, diyalektik materyalist ve tarihselci bir düzlemde memleket sorunlarının, emek sorunlarının siyasi, iktisadi bir perspektifte çözümüne hasretmekte ve okuyucusuna düşünsel bir ışık tutmaktadır…
İlker Belek, öncelikle bir salon akademisyeni değildir. O, bilimsellikten yana ve bilimin şaşmazlığından başka bir doğru tanımayan; bilimini, toplumsal esenlik bağlamında yaşama geçirmeye uğraşan ve bu nedenle de sözünü ve eylemini sakınmayan bir mücadele adamıdır.
Şimdi sıra onun cadı avına kurban edilmesine ve “akademik linç”e uğratılmasına gelmiştir.
Toplumsal kurtuluşun yolu örgütlü mücadeleden geçer. İlker Belek, hayatın yaşanmaya değer her alanında örgütlü bir insandır. Üyesi olduğu örgütler arasında Akdeniz Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği de bulunmaktadır. Üniversite içerisinde yapıp, ettiklerine bakılırsa, dernek yöneticiliğinin yanısıra, pek çok akademik eylemde dernek sözcülüğünü de yapmaktadır.
Tatlı su örgütçüsü değilseniz, memleketin ve üniversitenin törensel ileri demokrasisi, sizin için kolaylıkla geri vitese takılabilir. İlker Belek’in başına da böylesi bir sorun tebelleş olmuştur.
Türban meselesi, şeklen yürürlükte görünen mevzu hukukun içinde, suça konu bir fiildir. Zira türbanın da ilişkili olduğu, bir giysi yönetmeliğine konu edilmiştir. Bu fiilin önlenmesi işi de aynı hukuka göre akademisyenlik gözetimi altındadır. İlker Belek, kendi dersine gelen bir kısım türbanlı öğrenciye, konuyla ilgili uyarı da bulunmuş ve bu işle ilgili tutanak tutma gibi girişimcilkten, soruşturmaya uğramış ve 1/30 maaştan kesme disiplin cezasına çarptırılmıştır.
Ne güzel değil mi?., üniversiteye içkin bir hukuki sorunu, gündeme getiriyorsunuz; zira mevzuata göre buna yükümlüsünüz ve bu işlem sonra size fatura olarak geri dönüyor ve cins, din, mezhep vb ayrımcılığı suçlamasıyla soruşturmaya konu edilerek ceza faturası kesiliyor. Kuşkusuz ardında piyon şikayetçiler var. Ve kuşkusuz vaziyetin ahkamını hem bilen ve hem de şimdiki zamanların siyaset kavrayışını esneklikle uygulamaya sokan, yani durumdan vazife çıkaran üniversite yöneticileri var…
Tam da bu işler sürüp giderken, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji binası içinde bir de mescit açılma işi gündeme geliyor… Akdeniz Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği Yönetim Kurulu üyesi olan İlker Belek, Dernek adına basın açıklaması yapıyor ve daha öncesinde de hem konu hakkındaki görüşlerimi hem de Derneğin basın açıklaması etkinliğini “onurlu akademisyenlik internet grubu”nda duyuruyor.
Eh artık “Bermuda şeytan üçgeni” kurulabilir. Bir yanda mescit, bir yanda Akdeniz derneğinin karşı çıkışı ve diğer yanda da kesecek parmak arayan üniversite şeriatı…
Soruşturma vesaire ve tam da hüküm aşamasına gelinen şu günler…
İlker Belek’in durumu tam bir “hazin çağ yangını”dır. Şikayet dilekçesine adından başka bir şerh düşmeyen, adresi ve kimlik bilgileri olmayan üç şahıs, İlker Belek’in kişisel yazışmalarını takip ettikleri beyanını da içeren bir dilekçeyi üniverite yönetimine aynı gün ve peşpeşe “alındı” numaralarıyla evraka geçirterek veriyorlar. İlk beyanları aleni suç teşkil ederken, mescit açılma işine, derneği adına karşı çıkan İlker Belek’in “müslümanlığının da sorgulanması” talebini de dilekçe içeriğine eklemeyi unutmuyorlar. Yani ne yandan bakılırsa hukuk rezaleti olan kimliksiz bir şikayet, soruşturmaya konu ediliyor.
Öyle ya, türban işinden çamur sıçratılmış bir İlker Belek var ortada. Bu da “vur abalıya” bağlamında tam da müsait olan başka bir konu. Soruşturma evrakı, hukuk faciası içeren ayrıntılarla dolu. Önceki ceza bahane edilerek ve disiplin yönetmeliğine göre aynı fiilin ikinci tekrarında bir üst ceza talebi gerekirken, konuya esas tutulan yeni atılı suç şikayetinin bir önceki fiile bir ilgisi olmamasına karşın ve olduğu varsayıldığında bir üst cezanın “kademe ilerlemesi” olması gerekirken, soruşturmacılar faturayı kesiyor. İlker için öngörülen ceza “kendiliğinden görevden ayrılmış sayılma”… Yani “bre zındık senin kelleni alıyoruz” ve durup dururken seni üniversiteden atıyoruz deniyor…
İlker yazıyor, çiziyor. Avukatları arkadaşları şimdilik yapılması gerekenin gereklilikleri üzerinden çabalıyor. Oysa fatura ve ceza çoktan kesilmiş durumda…
Başka bir Rennan Pekünlü linç vakası…
Akademi denilen bu kurumun bir parça hukuk vicdanı varsa, bu katliama topyekün karşı çıkmalıdır…
Akademi ve dini inançların giderilme ihtiyacının karşılanması ile ilgili kurumsal ilişki burada tartışılmayacaktır. Zira olup, olmaması konusunda tartışma bile gereksiz olmakla birlikte, Türkiye kara bir dincilik cenderesinin içerisinde, korkutularak sindirilme sürecine sokulmuş bulunmaktadır…
İlker Belek davası da artık akademik falan değil, düpedüz siyasi bir kovuşturmadır…
Akademisyenin aydınlanmacı kimliği, kendi başına değer biçilen ölüm fermanına karşın sonuna değin bilimi ve kurumun bilimsel kimliğini savunmaktır.
İlker Belek bunu yapmıştır ve kuşkusuz yanlız da değildir…
Sonuna kadar bu cadı avına ve linç hukukuna isyan ediyorum…
haber.sol.org.tr