Haziran ayında o kadar çok acımız, kaybımız var ki, acıları yaşatanı unutup sanki bize bu acıları yaşatan

, Haziran ayıymış gibi dizeler döktürmeye başladık. Oysa ayların, mevsimlerin birbirinden ve geçen zamandan ne haberi var ki? Ayrıca ne yazarsak yazalım, ne söylersek söyleyelim, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit” sözü artık işe yaramıyor.

“Haziran’da ölmek zor” derken Hasan Hüseyin, acılarımıza sonsuz acılar yüklendi. Direnişin süresi bir ayı geçti. Halkın sokağa dökülmesi, içindeki korkuyu yenmesi ne denli güzelse, ölenlerimiz, sakatlananlarımız, içeriye tıkılanlarımız da o denli acı bizim için. Devletin yöneticileri, ülkenin halkını öteleyerek işin içinden çıkabileceğini sanıyor. Bu tür davranışlar yeni değil, bir zamanlar milli eğitim bakanı, köy öğretmenleri için “Şu dağ keçileri olmasa, bakanlık çok rahat” demişti. Sanırım o soydan geliyor ki yöneticiler, halkı yok sayarak, bu ülkeyi yöneteceklerini sanıyorlar.

Çarşamba ve Perşembe gün Antalya’mızda iki protesto eylemi ve basın açıklaması yapıldı. Konu Bingöl’de yaşanan tecavüz olayı idi. 14 yaşındaki çocuğa iki yıl süreyle devletin silahlı kolluk gücünden 8 kişi tecavüz etmiş. Bingöl biliyorsunuz en tutucu illerimizden biridir. Orada yaşamak zorunda olan bir aile böylesi bir sorunu dile getiremeyebilirdi. Ama A.E. adındaki çocuğun ailesi büyük bir cesaretle adliyeye giderek durumu bildirdi, şikayetini yaptı. Yaptı yapmasına da devletin hukuk gücü hiç oralı olmadı, kokuşmuşluğunu bir kere daha ortaya koyarak, her zaman olduğu gibi neredeyse çocuğu suçlayacaktı. Tecavüzcülerden hiç biri içeri alınmadı. Yerleri bile değiştirilmedi. Halkın arasında utanmadan dolaşmayı sürdürdüler. Ta ki bakan Fatma Şahin araya girene dek. O zaman sadece bir kişi göstermelik içeri alındı. Bu uygulama ne Bingöllüyü ne de bizleri sakinleştirdi. Ülkenin her yerinden duyarlı insanlar sokaklara döküldü. Rafa kaldırılan hukuk arayışına girişti.

Son yıllarda tecavüz olayları, toplu tecavüze, tecavüzcüler de devlet görevlilerinin katılımıyla gerçekleşmeye başladı. Bu yalnızca olayı gerçekleştirenleri değil, hepimizi utanca boğmaktadır. Can güvenliğini yitiren çocuklarımızın yüzüne bakmakta zorlanmaktayız. Acaba devletin sağır ve dilsiz yöneticileri, bu uygulamalardan sonra duvarlarından aynaları kaldırmışlar mıdır?

Haziran böylesi acılarla geçerken, işte kanlı temmuz yine geldi. 2 Temmuz insan olan için tüylerini diken diken eden, yüreğini acıyla söken bir tarihtir. Ülkenin yüz akı sanatçılarını cayır cayır ateşe atan, sonra da bunları yapanlara ödül verenlerin yönettiği bir ülkede yaşıyoruz. Bunda ne ülkenin ne de zamanın, ayların, yılların suçu var. Suçlunun kucaklanıp mazlumun ötelendiği bir zamanda gücümüz aylara yetiyor. Belki de yüreğimiz büsbütün korkudan arınamadı, eşeğine eremeyip semerine ver yansın ediyoruz.

Acı unutulmadığı sürece, umut her gün güçlenir. Umudun olduğu yerde de karamsarlık kapıyı çalamaz. Bu acıların hesabı elbette bir gün sorulacaktır. Tarih baba sessiz gibi durur, ama notunu silinmez mürekkeple yazmayı sürdürür. Rahat uyuyun ülkemizin ışık yüzlü canları, ne sizi unuttuk, ne de yapılanları. Ne siz ilktiniz, ne de son oldunuz. Ne yazık ki, ülkemizde yürekler kanamaya devam ediyor. Siz gideli güzel olan bir şey var ki, sadece oturup ağlamıyoruz, sokaklara dökülüp meydanlarda toplanıp konuşuyoruz. Susmuyoruz, haykırıyoruz. Sizin yaktığınız ışığın peşinden gidiyoruz. O nedenle rahat uyuyun, bize yani halka güvenin, her karanlık bir gün sabaha durur. Sabah yakındır.  

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here