Türkiye’de “Kadın” denince, akla hemen “Morçatı” gelir.

Kadın haklarını savunmada, kadına yönelik şiddetle mücadelede örgüt olarak kendini kanıtlamıştır. Hatta ülkenin neresinde bir kadın örgütü varsa, halk arasında onun adı da “Morçatı” dır.  Antalya Kadın Danışma Merkezi’ne de halk “Morçatı” diyor. İstanbul Morçatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın kurucularından, Antalya Kadın Danışma Merkezi’nin de kurucusu olan Gülser Öztunalı Kayır’dan söz etmek istiyorum. Aslında adının başında Prof. Dr. da var, ama o devletin verdiği etiketlere itibar etmediği gibi, hiyerarşiden de hoşlanmaz. Gerektiğinde başkaları için kullansa da, kendisi için sadece ön adını kullanır.

Yaşamım boyunca, yanında kendimi en rahat duyumsadığım, sıkıntılarımı en rahat dile getirebildiğim tek kadın diyebilirim. Çünkü o “Kadın” denince, iki eli kanda olsa koşanlardan. Yalnızca ülkemizde değil, uluslararası kadın sorunlarında ilk akla gelenlerden. Ne kadar duyarlıysa, bir o kadar da yürekli kadınlardan. Antalya’da kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda duyarlılık sağlanabildiyse, en çok onun emeği vardır. İşleri ne denli yoğun olursa olsun, kadın merkezinin bir işi olduğunda, sağlık sorunlarına bile aldırmadan koşan, biz kadınlara karanlıkta ışık olan bir kadındır.

Bugünlerde ona sürülmeye çalışılan kara lekenin, hiç mi hiç tutmayacağı açıktır. Hem de bu karalama “Kadın” konusundaysa, trajikomiktir. Derenin kuşunu derenin taşı ile vurmaya alışan sistem, bu kez baltayı taşa vurmuştur. Güneşe tükürmüş, o tükürük kendi yüzüne dönmüştür. Olayı duyan herkesin “İnanılacak söz söyle” diyerek gülümsediği bir konudur bu. Gülser Kayır, konu kadın olacak da o da haksızlık edecek, olacak şey değildir.

Sözü uzatmadan olayı duyabildiğim kadarıyla kısaca anlatmak isterim. Gülser  Kayır, sene başında üniversitede, derse türbanlı girmek isteyen öğrencilere “Ben kadınların türban gibi şeylerle özgürlüğünün kısıtlanmasına karşıyım. Bütün ömrümü de kadınların özgürlüğü için harcadım. Sizlerin bu türbanı çıkararak derse girmenizi beklerim” der. Öğrenciler de bütün yıl boyunca, türbanı çıkararak derse girerler. Ta ki sınav gününe dek. Sınav günü ne olduysa, o kadın öğrenciler, türbanlarıyla girmek isterler. Gülser Kayır,  yine aynı konuşmayı yapar, bazıları çıkarıp sınava girdiği halde, biri çıkarmaz. Gülser  kayır da almak istemez, kadın öğrenci salondan çıkıp gider, arkasından birkaç erkek öğrenci de salonu terk eder. Olay budur. Belli ki önceden tasarlanmış, Gülser kayır’a karşı uygulanmak istenen bir tuzaktır.

Ayrıca böylesi olay yalnızca, Gülser Kayır’ın başında değildir. Son zamanlarda, üniversite öğretim üyeleri için hazırlanan benzer olaylar basına yansımaktadır. İstanbul’daki üniversitelerde ve Anadolu’nun başka yerlerinde de sıkça duyulmaktadır. Anlaşılan o ki, bu olaylar hükümetin politikasının bir parçasıdır. Seçim zamanlarında olması da ilginçtir. Şu günlerde üniversitelerde “Bölüm Başkanlığı” seçimleri vardır. Gülser Kayır da adaydır. İnsanın aklına olayla seçimlerin ilgisi olabileceği geliyor, ister istemez.   

Ülkemizde ve dünya kadınları arasında emekleriyle tanınan gülser Kayır’a yapılan bu örgütlü davranış, ne Gülser’i  karalayabilir, ne de onun emeğini görünmez kılabilir. Ancak boş çabadan öteye de geçemez. Biz kadınlar, kutup yıldızımız Gülser’in yanında olduğumuzu, bu ve bunun gibi olaylara pabuç bırakmayacağımızı söylemek isteriz. Ve tekrarlamak isteriz ki, “Güneşe tüküren kendi yüzüne tükürür.” 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here