Seçim günü yaklaştıkça, gürültü de arttı. Hem de ne gürültü, dayanılmaz derecede.
Artık mart sonuna dek, hastalar dayansın, bebekler uyansın. Çünkü belediye başkanları ortalığı gürültüye kesiyor. Acaba diyorum gürültü arttıkça, oy da artıyor mu? Yoksa halk bu gürültüden illallah mı diyor? Gerçekten iyice düşünülüp de mi yola çıkılıyor, yoksa el yordamına mı bu karar veriliyor? Gerçekten merak ettim.
Geçen gün Konyaaltı’nda bir cadde kenarında bir bardak çay içip dinleneyim dedim. Benim çay bitene dek, belediye başkanı Muhittin Böcek’in fotoğrafları giydirilmiş araba tam dört kez bağıra çağıra aynı caddeden geçti. Çevreme bakındım, kimsenin umurunda değildi. Kimin seçim arabası diye bile merak eden yoktu. Yan masadaki kadına sordum “Beş dakikada dört kez geçmesi fazla değil mi?” diye. “Parası çok herhalde” dedi. Yanındaki de “Kendi parası değil ki, halkın paraları bunların savurduğu, bağırıp çağıracaklarına bu paraları yatırıma dönüştürsünler” dedi.
Halk, her şeyin farkında, ama politikacılar farkında değil. Gelişememiş ülkelerin kaderi bu. Yabanıl usullerle beyinlere kazınmaya, göze çarpa çarpa görünmeye çalışmak. Tekrarlarla anımsanmayı ummak. Ey adaylar, bu bağırışlar, sizlerin programlarınızı, planlarınızı, projelerinizi anlatabilir mi? Bu kirliliklerle biz bir adım yürüyebilir miyiz? Kendini halka anlatmanın yolu bu mudur? Halkın içinde, toplanarak, ya da her zaman yapıldığı gibi yapacaklarınızı kâğıtlara dökerek anlatamaz mısınız? Sizin renkli fotoğraflarınız değil, yapacaklarınız halkı ilgilendirmez mi? Halkın soyulmaya, savrulmaya, sömürülmeye alıştığını, bunları göremeyeceğini düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Halk, her yapılanın farkında, sizin bağır çağır propagandalarınız hiç mi hiç işe yaramıyor. Ancak biraz öfke, biraz da nefret uyandırıyor o kadar.
Bir de türkülerimiz var, ezip bozduğunuz, sözlerini kendinize uyarladığınız. Halk o türküleri onlarca yılda yarattı. Çıkarlar için kullanılsın diye değil, tarihe tanıklık etsin diye. Türkülerimizi de çevremizi de kirletiyorsunuz. Bize kendinizi anlatmanın en kötü yolu bu olsa gerek. Boşuna rahatsız edici gürültülerle çabalamayın. Kendinize gelin, Avrupa’ya bakın, gelişmiş ülkelere bakın, ne çevreyi ne de kulaklarımızı, beynimizi batırın. Usul usul kendinizi, yapacaklarınızı anlatın. Halk beğenirse sizi mutlaka seçecektir. Zaten kimi seçeceğini çoktan aklına koymuştur.
Gazetelerde okuduğuma, TV’de dinlediğime göre, aday seçilmeyenler ortalığı kırıp dökmüşler. Neden? Halk size mecbur mu? Koltuğa oturunca yaşam boyu sizin mi sandınız? Siz olmadan dünya dönemez mi? Öğrenin artık bu bir nöbettir. Teker döner, ama kimin döndürdüğü çok da önemli değildir. Öğrenmenin yaşı yok, siz de öğrenebilirsiniz. İnsan sadece denizde bir damladır. Ne eksik ne fazla. Ne de kimse kimseden üstün.