Yunus Emre yıllar önce söylemiş.

          “Bu dünyada bir nesneye, yanar içim, göynür özüm.

          Yiğit iken ölenlere, gök ekini biçmiş gibi.”

 

Haberleri dinlemeye korkuyoruz. Çünkü bizde haber saati demek, ölen gençlerimizin çetelesini tutmak demek. Hepsi yüreğimizi acıtıyor, ama Antalya’dan olursa ölen, gözlerimiz daha kocaman açılıyor. Düşen ateş daha yakında olunca, yangınını daha çok duyuyoruz. İnsanların ruh sağlığı bozuldu. Toplum bırak güler yüzle selamlaşmayı, kime çatsam diye tetikte. Masum bir şey soracak olsan, al başına belayı. Trafikte sollayana sövmeler, yeşil ışık yanmadan kornaya basmalar. İnsanlar o kadar gergin ki, bir neden arar gibi. O nedenden bol da ne var ki bu ülkede?

Bir ayda kırk kadar genç öldürüldü. Öldürülen kadınların sayısı dersen insan olan utancından yaşayamaz. Tutturmuşlar bir “şehit” söylemi. “Şehidimize saygı, şehidimizin ailesinin başı sağ olsun” v.s. Sordunuz mu hiç aile oğlunun şehit olmasını istiyor mu? O yaşa getirdiyse, her an onu ölümlerden koruyarak, üstüne titreyerektir. Asker olunca, yaşamının baharında sizin ihmalleriniz, sizin insan hayatını hiçe saymanız yüzünden ölsün diye değil. Nedir bu insan hayatının ucuzluğu? Nedir bu halkın çocuklarının gözden çıkarılması? Nedir bu kardeş kardeşe kan dökülmesinin yollarının açılıp da barışın yollarının kapatılması? Nedir bu savaş severlik? Komşulara saldırma planları?

25 askerin Afyonda bir gecede nasıl öldüğünün hesabı halka verilemiyor. Gerçek nedir bilinemiyor. Bilinemeyecek, bilinemez. Bugün yine sabah sabah kardeşi kardeşe kırdırma oyunlarında iki kişi öldü. Ölüme o denli alıştık ki, iyice kanıksadık, yüreğimiz taşlaşmaya başladı. Öyle ki, batan tekneyi içindeki yüz cana karşın son saniyesine dek izleyebiliyoruz. Bir insan sessizce ölümü izleyebilir mi? Bizi bu hale getirmek için az çalışmadınız. İşte size emeğinizin karşılığı. Artık ölümler bizi eskisi kadar etkilemiyor. Sadece anaların yüreği kanamayı sürdürüyor. Onlar evlat acısına alışamıyor. Her ağıdını barış barış diye dile getiriyor. Duyan Var mı? Elbette yok.

Televizyonda başbakan “Namazı Şam’da kılacağız” diyor. Ben gözlerimi ovuşturuyorum “Muhteşem Yüzyıl” dizisini izlediğim sanısına kapılıyorum. Sanki konuşan Kanuni Sultan Süleyman. Askerlerini savaşa motive ediyor.

4+4+4 sistemi uygulamaya geçti. Halka karşın  çatır çatır uygulanıyor. Halk kim oluyor ki? Acaba diyorum çocuklarımız devşiriliyor mu? Ne de olsa bu bizim tarihimiz, çocuklar devşirilir, ister asker olur, yirmisinde ölür, isterse tarikat üyesi yapılır. Ya da cemaatin içinde bir nokta olur, biat eder, denileni yapar, her türlü tehlike ortadan kalkar. Çünkü bu tür eğitim düşünmekten, yaratmaktan, sorgulamaktan kurtarır. Artık bu ülkede düşünce suçu işlenmez. Geleceğin genci düşünmez, düşünmesin diyedir bu yatırımlar. Birileri düşünecektir nasıl olsa onların yerine.

İşte Fethullah Gülen ne güzel düşünmüş! “Ülkenin başında bir beladır dolaşıyor, buna bir dua okuyalım da üfürelim.” Pes doğrusu buna ne denir ki? Halkla ancak bu kadar dalga geçilebilir, bu kadar yok sayılabilir. Haşmetli Fetullah Gülen, kendinize gelin, karşınızda çok sabırlı bir halk var, ama bu halk o kadar da aptal değil. Tarih ve türküler böylesi zamanları anlatır. Biraz da üfürükçülüğün dışında kitaplar okuyun. Halkı çevrenizdeki cemaat üyelerinden ibaret sanmayın. “Gayrık yeter” demesin bir kez, sizin gibi hoyratları bahçeye sokmazlar, gök ekini her zaman biçtirmezler. Aslında uykuda olan halk değil, sizsiniz. 

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here