
”…
Ertelenmiş bir acıyım
belki
bir
ermeniyim
Ziyaretçisi olmayan bir mezar taşı gibi
Hep tenha oldum nasibimi bilirim
Bütün replikler yanlış şifrelenmiştir
Yüzümün çizgilerinde durur rivayet
Her gün yeniden çarmıha gerilirim
…’
A. Hicri İzgören
Vartihu Teyzeler, bizim sokakta otururlardı. Kızının adı Aznif, torunlarının adları ise Şehnaz ve Şermin’di. Şehnaz ve Şermin adlarını anlar, Vartihu ve Aznif adlarını ise garipserdik. Biz çocuklar, Vartihu adını Vartüyü biçiminde telaffuz eder, kendimizce eğlenirdik. Tonton teyzemizin tüylerle kaplı olduğunu düşünürdük. Biz böyle düşünsek de, hınzır hınzır gülsek de o bizi çok sever, biz çocukları evine alır, bize mendil, çörek ve boyalı yumurta verir, saçlarımızı okşar, yanaklarımızdan makas alırdı.
Bir gün geldi, sessiz sedasız taşınıp gittiler. Vartihu Teyze, giderken yalnızca bize uğradı. Annemle sarılıp ağlaştılar. ‘Kısmet bu kadarmış, sebep olana kalmasın, bizi topraklarımızdan ettiler.’ dedi, bedduasına beddualar ekledi. Vartihu Teyzeler gittikten sonra babam, onların Ermeni olduklarını bize söylemiş, çocuk aklımızla Ermeni’nin ne anlama geldiğini bilmesek de bizden farklı bir şey olduklarını anlamıştık.
Yan komşumuz Zaide Teyze lozik çorbası yapar, karın içinde debelendiğimi görünce beni eve alır, sobanın yanına oturtur, lozik çorbasını üsküreye doldurur, bir tepsiyle önüme kordu. Ben çorbayı çarçabuk içer, ısındıktan sonra yine sokağa dalar, kardan adam yapar, kar topu oynar, kızak kayardım. Zaide Teyze ile aramızdaki sevgi köprüsünü bilen annem, yine lozik çorbası mı içtin der, gülerdi. Babam Zaide Teyze’nin annesi ve babasının Ermeni olduklarını, öldürüldüklerini, çok küçükken öksüz kalan Zaide Teyze’yi ise kendi köylüsü Ğafo Ağa’nın büyüttüğünü, Zaide Teyze’nin bu nedenle ‘dönme’ olduğunu söylerdi.
Dedem, Ğafo Ağa’nın çok zalim olduğunu , onlarca Ermeni’yi katlettiğini, güzel kadınlara ve çocuklara el koyduğunu söylerdi. Bu zulmün kimsenin yanına kalmadığını ve Ğafo Ağa’nın da bir ekmeğe dahi muhtaç olarak, sürüne sürüne öldüğünü anlatırdı.
Nedendir bilmiyorum. Mahallemizde yapılan ‘mahalle düğünleri’ fazlaca yer etmiş belleğimde. Tekrar olursa kusuruma bakmayın. Düğünlerde önce davul ve klarnet işe başlar, devamını ince sazlar getirirdi. Mastar Dağı’nı, Dağlar Dağımdır Benim’i, Yüksek Minarede Kandiller Yanar’ı söylerler, sıra Ahçik türküsüne gelirdi. Başlarlardı:
Ahçik’i yolladım urum eline
Eser bad-ı saba zülfün teline
Gel seni götürem, İslam eline
Serimi sevdaya salan o Ahçik
Aklımı başımdan olan o Ahçik
Vardım kiliseye, taptım haçına,
Gönlümü bağladım, sırma saçına
Gel seni götürem, İslam içine
Serimi sevdaya salan o Ahçik
Aklımı başımdan olan Ahçik
Vardım kiliseye, haç suda döner
Ahçik’i kaybettim, yüreğim yanar
Ben din’en dönersem el beni kınar
Serimi sevdaya salan o Ahçik
Aklımı başımdan alan o Ahçik
Nakarat kısmını düğündekiler koro halinde söyler, rakı kadehleri havaya kaldırılırdı.
Bu türkünün Ermeni bir kıza aşık olan Harputlu bir Türk delikanlısının umarsız bir aşkını dile getirdiğini, Ahçik’in Urum eline gitmesinin nedeninin ‘tehcir’ olduğunu, bu türkünün arkasında bir halkın yitik bir tarihinin olduğunu bilmezdim o yıllarda.
Sonra çok sevgili Ermeni arkadaşlarım oldu. Onlarla ekmeği, yokluğu, acıyı, bu ülkenin kederini, …paylaştım, lozik çorbasını yıllar sonra onlarda gördüm. Gağant’ın onların yıl başları olduğunu Ermeni arkadaşlarımdan öğrendim.
Sonra Hrant kardeşimi tanıdım. Barış Meclisi’nde bu ülkeye barışı getirmeye, bu güzel ülkede onurlu bir barışı örmeye çalıştık. Hrant kardeşimi, ben tanıdıktan bir süre sonra vurdular. Yırtık ayakkabısıyla yerde yatarken ne kadar da 1980 öncesinde ve sonrasında hain pusularda vurulan devrimci abilerime benziyordu, bir bilseniz.
Annem biz küçükken Gağant’tan söz eder, Gağant bizim yıl başımızdır, normal yıl başından on gün sonraya denk gelir der, bu günlerde gömme yapar, içine bir boncuk kor, gömmeyi kare kare böler, konu komşuya dağıtırdı. Boncuk kime giderse onun zengin olacağına inanılırdı.
Annemin gömmenin içine koyduğu boncuklar kime gitti, boncukları alanlar, zengin oldular mı bilmiyorum. Ama ben; annem, Vartihu Teyze, Zaide Teyze, Hrant Kardeşim… bilmeseler de bu kardeşler coğrafyasında yaşadığım için, acılı bi(n)r halkı tanıdığım için, Gağant’ı kutladığım için, lozik çorbası içtiğim için, boyalı yumurta yediğim için… çok hem de çok zenginim.
Ocak – 2008
Antalya
Nusret Gürgöz,
1962 Elazığ doğumlu. 1984’te Dicle Üniversitesi – Eğitim Fakültesi Türk
Dili ve Edebiyatı
Bölümü’nü; 1997’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.
Bir süre öğretmenlik yaptı. Bu aralar avukatlık yapıyor. 2009 – 2016
arasında Çağdaş Hukukçular Derneği Antalya Şube başkanlığı yaptı.
Düşbilgisi ( Çocuklar için şiirler – Kora yayın / 1998),
Ağıdım Kuşlara Kalır ( Şiirler – Kora Yayın / 1999), En Hakiki Hayat
Hikâyeleri ( Deneme / Anlatı,
Berfîn Yayınları -2004),
Okuntu ( Şiirler – Kora Yayın / 2006) adlı yapıtları var. Yazıyor.
Derkenar : Yazıldığı yıllarda, Berfin Bahar Kültür, Sanat ve
Edebiyat Dergisinde yayımlanan bu yazıyı, Aralık ayının Gağan(t) ayı
olması vesilesiyle sizlerle –
yeniden – buluşturuyorum.
Nusret bey yazı çok güzel. Bizi Anadolu halklarından ermeni kardeşlerimizin kültürünü tanttığın için teşekkür ederim.
Yüreğine sağlık sevgili Nusret öğretmenim. Kalemin hiç tükenmesin. Hasretle selamlıyorum.
Çok güzel. Belliki bu hüzünlü anlatımın ardında derin bir toplumsal analiz yatıyor. Yolunuza çıkacak engelleri aşma kudreti diliyorum.
Eyvallah abi…
İnsan,önce karşısındaki herhangi bir bireyin insan olduğunu,renk,dil,ırk ve meshep farkını gözetmeden kendisinde var olan bütün hakların karşısındaki bireyin de hakkı olduğunu bilerek yaşamalı ve yaşatmalı…
İnsanlığı;Siyasetin Kirli oyunlarına kurban etmemeli…
Çok etkileyici ve bir o kadar da çok acı bir gerçeklik bu bahsettiğiniz. Bizim ilçede de ben görmedim ama mezarı ilçe mezarlığının dışında olan ve çocukların üzerine işediği Marko’nun bir zamanlar en iyi demirci ustası olduğu abimden çok kez dinlemiştim. Sonra zaten o mezar bile yok edilmiş. Acılı bir sessiz yok oluşa bıraktığımız hazin bir öyküdür Ermeniler. Kaleminize, yüreğinize sağlık.
Çok güzel olmuş. Sevgili dostum. Beni çocukluğuma götürdün. Bizim Hatay yöresinde de Arap Aleviler. Ocak ayının 14 ünde yılbaşını ( Ras Seni) kutlarlar. Gağant geleneklerine çok uyuyor. Bizde de içli köfteler, kete, vb şeyler yapılır. Coşkuyla kutlanır. Eline ve kalemine sağlık.
Bu sıcacık hüzün kokan geçmişi bizlere ulaştırdığın için çok teşekkür ederim.
selamlar
Ali Ataş
Yine o gerçeklerimizi ne güzel anlatmışsın.Kalemine,gönlüne sağlık.