Ülkenin her yerinde olduğu gibi, Antalya’da da doktorlara yapılan saldırılar kınandı.

Sağlık personeli ve bu şiddeti kınayan halk, sokaklara döküldü. Halk her zaman şiddete karşıdır. Yeter ki, tahrik eden, kandıran  bir güç olmasın. Devlet bu olaylardan sonra tedbir alacağını söyledi. Gerekli yasaları da çıkaracağını yetkililer açıkladı. Zaten bu ülkede,  kurban verildikten sonra tedbir alınır.

Doktorları koruyacak olan, dijital koruma değil, halkın sevgisidir. Daha düne dek, halkın gözünde, doktorların dokunulmazlığı vardı. Köylüsü kentlisi doktor deyince dururdu. Kendi kıyıp yiyemediği yiyeceğini doktoruna hediye ederdi. Pazarlık edilmeyen tek alış veriş sağlıktı. Tarlasını satar, doktoruna emeğinin karşılığını öder, bundan da hiç yakınmazdı.  Bu ülkenin doğusunda da batısında da böyleydi. her değeri  tepe taklak edip değersizleştiren sistem, doktorları da gözden düşürdü. Ulaşılmazı değersizleştirdi. Bir doktor elbette kolay yetişmiyor. Hem ailesi için, hem de devlet için maddi olarak epey pahalıya mal oluyor. Öte yandan, bir genç doktor olana dek, ömrünün yarısı gidiyor. Tıp Fakültesini kazanmanın zorluğundan hiç bahsetmeyelim.

Doktorlara yapılan saldırılar, yıllar önce çalıştığım köyde yaşadıklarımı anımsattı. Köylü hastalanınca doktora giderdi. Özellikle zor iyileşen hastalıklarda “Doktor hocaya götürün dedi” diyerek üfürükçüye götürürler, doktoru devreden çıkarırlardı. Ben de isyan eder, onlara ısrarla “Bir doktor asla hocaya götürün demez” diyerek, tartışırdım. Böylesi olayı, bir çok kez köylüyle yaşadım. Kendi kendime çok üzülür, “Hocaya götürün” diyen doktoru merak ederdim. Bunu çözmem bir kaç yılımı aldı. Sonunda anladım ki, köylü de, doktor da haklı. Doktorun dediği “Hoca” kendi hocası; yani profesör. Köylünün anladığı hoca ise üfürükçü hoca.

Bundan ülkenin iki acı gerçeği ortaya çıkıyor. Birincisi; köy çocuklarının hâlâ doktor olamadığı. İkincisi de, doktorların köylünün dilini anlamadığı. Ne zaman doktora gitsem, derdimi anlatamama kaygısı taşırım. Beni anlamayacaklarından değil elbette, bir kaç dakika zaman ayırıp da konuşmayacaklarını bilmemden. Eğer konuşan olursa da, sanki asistanlarına anlatır gibi, TIP diliyle anlatmasından.  Hasta ne dil dökerse döksün, uzaydan gelen laflar ederek, başından savmasından. Oysa bizim halkımız okuyanına, özellikle doktorlarına karşı, hiç bir mesleğe göstermedikleri saygıyı gösterirler. İlkokul çağındaki her çocuğa sorduğunuzda “Doktor olacağım” der. Doktorluk hakkında bir şey bildiğinden değil, ailesinin doktora olan hayranlığındandır bu istek.

Halkımız doktorlarından vazgeçmeye başladıysa, tehlike çok büyük demektir. O nedenle, doktoru da sağlık personelini de koruyacak olan, halkın sevgisi, halkın yüreğidir. Yoksa ne tür dijital koruma olursa olsun, şiddet yanlısına vız gelecektir. Bu sevginin yeniden sağlanması, halkın yüreğinin yeniden açılması, hem devlet politikasına, hem de doktorların halkla ortak bir dili oluşturmasına bağlıdır. Yani yine bizi sevgi kurtaracaktır, halkı anlamak kurtaracaktır. Yoksulluğa çare aramak kurtaracaktır. Yoksa hiç bir değerinizi, teknolojiyle uzun süre korumanız mümkün değildir. Her sitede çifter çifter güvenlik olduğu halde, hırsızlığın önlenemediği gibi.  Ey doktorlar, halka güvenin, halkı anlayın derim. En güvenli koruma halkın yüreğidir.  

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here