Eğitim Sen Antalya Şube Başkanı Nurettin Sönmez yaptığı yazılı bir açıklamada, okulların Diyanet İşleri Başkanlığı ve müftülüklerin hizmetinde olmadığını belirterek, okulların bilimsel ve laik eğitim ilkeleri çerçevesinde eğitim verilmesi gereken kurumlar olduğunu vurguladı.
Okullar, Diyanet ve Müftülüklerin Hizmetinde Olan Kurumlar Değildir!
AKP’nin iktidarda olduğu 9 yıl içinde eğitimin dinselleştirilmesi uygulamaları adım adım hayata geçirilmiştir. Özellikle son yıllarda eğitimin hemen her alanında dini referans göstermeye çalışılan dayanakların yaratılmaya çalışıldığı bilinmektedir.
Eğitimin toplumun geleceği açısından taşıdığı önem dikkate alındığına, eğitim müfredatının biçimlendirilmesinden pratik uygulamalara kadar hemen her alanda dini öğelerin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından eğitim sürecine eklemlenmeye çalışılması dikkat çekici hale gelmiştir. Okullardaki uygulamalardan tutalım, yardımcı kaynaklara kadar her araç, eğitimin dinselleştirilmesi doğrultusunda kullanılmaktadır. Pedagojik açıdan ciddi sakıncaları bulunan Kur’an kurslarındaki yaş sınırının kaldırılması bu anlamda atılan önemli adımlardan birisi olmuştur.
2007 yılında, hiçbir bilimsel yanı ve dayanağı olmayan, Kültür Bakanlığı’nın bile kütüphanelere konması için olumlu görüş bildirmediği, Harun Yahya’nın “Yaradılış Atlası” adlı kitabı Türkiye’deki bütün Biyoloji ve Felsefe öğretmenlerinin adına okullara gönderildiği hatırlanacaktır. Yine önceki yıllarda Valilikler ve Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından verilen izinlerle bir takım dernek ve çevreler tarafından birçok il ve ilçede okullar ve öğrenciler üzerinden organize edilmeye çalışılan ve neredeyse ulusal bir etkinlik düzeyine çıkarılan “Kutlu Doğum Haftası” geçtiğimiz yıl yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı genelgesiyle okullarda dini siyasete alet eden yaklaşımlar yaygınlaştırılmıştır.
Bütün bu yaşananlara ek olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı; Milli Eğitim Bakanlığı, 81 İl Valiliği ile İl Müftülüklerine gönderdiği yazıyla düzenlediği 10 günlük umre turu için ilköğretim ve lise müdürlerinden öğretmen, öğrenci ve velilere umreye katılım çağrısı yapıp, katılacakların kendisine 9 Ocak 2012 Pazartesi gününe kadar bildirmesini istemiştir. İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri umreye katılım çağrı ve duyurularını “ışık hızıyla” okullara göndererek, “katılmak isteyen öğretmen, öğrenci ve öğrenci velilerinin isimlerinin acele ve günlü olarak 9 Ocak 2012 Pazartesi günü 13.00’e kadar bildirilmesini” istemiştir.
Yıllardır adım adım ve bilinçli bir şekilde hayata geçirilen bu uygulamalar kesinlikle birer tesadüf değildir. Bütün bunlar eğitimi, devlet eliyle “dinselleştirme” politikalarının açık bir uzantısıdır. “Umre ziyareti” konulu son uygulamayla, okulları diyanet işleri başkanlığının ve müftülüklerin hizmetinde olan ya da olması gereken kurumlar olarak değerlendiren zihniyetin somut bir yansımasıdır.
Umre ziyareti başta olmak üzere dini etkinlikler toplumun büyük bir bölümü için önem taşıyor olabilir. Ancak temel ilkesi laiklik olan bir eğitim sisteminde, dini açısından önemli olan bir etkinliğin, tüm okullara duyurulması, ilköğretim ve ortaöğretimde öğretmen, öğrenci ve velilere umreye katılım çağrısı yapıp, katılacakları “acele ve günlü olarak” bildirmesinin istenmesi, laik eğitim ilkesinin bizzat devlet kurumları tarafından açıkça ihlal edilmesinden başka anlam taşımamaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı’na hatırlatmak isteriz ki, okullarımız bilimsel ve laik eğitim ilkeleri çerçevesinde eğitim verilmesi gereken kurumlardır. Dini kurumlardan okullarımıza yönelik bu tür müdahaleler yapması ve bu müdahaleleri bizzat Milli Eğitim Bakanlığı üzerinden gerçekleştirmesi kesinlikle kabul edilemez bir durumdur.
İlköğretim çağındaki öğrencilerin umre ziyaretine katılımını sağlamak, yanlarında aileleri de olsa pedagojik açıdan da çeşitli sorunlar barındırmaktadır. Çocukların özellikle ilköğretimde okuyan çocukların henüz soyut kavramları anlama, onları anlamlandırma yetilerinin yeterince gelişmediği düşünüldüğünde, bu tür etkinliklerin ileriki yaşlarda çocukların psikolojisi ve davranışları üzerinde olumsuz etkiler yaratması mümkündür. Bu nedenle bu tür etkinliklere eğitim kurumlarını dahil etmek doğru değildir.
Zorunlu din dersinin kaldırılması yönünde yargı kararlarının alındığı, bu konudaki taleplerin yükseldiği bir dönemde eğitim hizmetini Diyanet İşleri Başkanlığı faaliyetlerine açmayı planlamak, Diyanet ve müftülüklerin okulları hedef kurumlar gibi görmesi, gerekçesi ne olursa olsun, kabul edilemez bir durumdur. Eğitim Sen olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığının bile tartışma konusu olduğu bir ortamda bu tür etkinlikler üzerinden eğitim sisteminin dinselleştirilmesine sessiz kalmamız beklenmemelidir.
Nurettin SÖNMEZ
ŞUBE BAŞKANI