24 Kasım öğretmenler Günü’ne ilişkin Eğitim Sen Antalya Şube Başkanı Kadir Öztürk bir basın açıklaması yaptı.

Efsaneden Gerçeğe
EĞİTİMDE AKP GERÇEĞİ Ve “BAKANLARI”

Ülkemiz insanlarına büyük ve iddialı vaatler sunarak iktidara gelen AKP hükümeti, gerçekleşmeyen vaatlerini gerçekleştirmiş gibi sunma becerisi konusunda 13 yıldır epey bir mesafe kat etmiş görünüyor.
13 yıllık iktidarı döneminde 5 adet Milli Eğitim Bakanı eskiten AKP, adeta özel çaba harcayarak eğitim sistemini içinden çıkılmaz bir gayya kuyusuna çevirmiştir.

Çocuklarımızı sürekli sınav cenderesine sokan, onları adeta yarış atına dönüştüren, yaşıtlarıyla, arkadaşlarıyla rekabet ettiren AKP döneminde ulusal ve uluslar arası sınavlarda adeta çuvallamış durumdayız. Toplam Kalite yönetimi, performans yönetimi, stratejik planlama vb. bir çok yönetim yaklaşımını birden eğitim sistemimize taşıyarak tam bir kaos yaratan AKP döneminde eğitimimiz içler acısı bir durumdadır. Bu dönemi ve Milli Eğitim Bakanlarını yaptıklarıyla birlikte özet olarak incelersek sözünü ettiğimiz tablo tüm vahameti ile birlikte ortaya çıkacaktır.
18 Kasım 2002-14 Mart 2003 tarihleri arasında görev yapan Erkan Mumcu dönemi; AKP hükümetinin ilk Milli Eğitim Bakanı olan Mumcu ilk icraatları arasında aydın, demokrat laik eğitimcileri Bakanlık Merkez Teşkilatından ve okullardan uzaklaştırarak pasifize etmiştir. Aynı zamanda Ayrıca hiçbir araştırmaya çalışması yapmadan programları değiştirme girişimini başlatmış, ABD, Finlandiya, Singapur, İrlanda gibi ülkelerin programlarını kopyalayarak uyarlama çalışması yapmadan sisteme sokmuştur. Bu durumun sorumluların biride hiç kuşkusuz ardılı Hüseyin ÇELİK olmuştur. Ayrıca hatırlanacağı üzere YÖK’ü tasfiye edeceğini ifade etmiş fakat gelinen noktada YÖK AKP hükümetinin önemli bir insan devşirme aracına dönmüştür.

14 Mart 2003-1 Mayıs 2009 tarihleri arasında yaklaşık 6 yıl Milli Eğitim Bakanlığı yapan ve iyi bir demagog olan Hüseyin Çelik döneminde çok şey yapılmış gibi görünmesine karşın eğitim sistemimiz sorunlar yumağına dönmüştür. MEB’de MUMCU’nun yarım bıraktığı kadrolaşmayı tamamlamış, eğitim sistemi gerici, milliyetçi bir zihniyete teslim edilmiş, eğitimin dinselleştirilmesi için öğretmenlerin, okul yöneticilerinin yerleri değiştirilmiş, hiçbir doğru ve başarılı pilot çalışması olmayan ve aceleye getirilen kopya programlar doğrultusunda ders kitapları hazırlanmış, başka bir rant kapısı aralanmıştır.

1 Mayıs 2009-6 Temmuz 2011 tarihlerinde Milli Eğitim Bakanı yapılan ve adı skandallarla gündeme gelmiş olan Nimet ÇUBUKÇU, bir önceki Milli Eğitim Bakanının “eğitim sistemini otomatik pilota bağladığını iddia ettiği” gibi gerçektende basiretsiz bir politika izleyerek nerdeyse batağa saplanmış eğitim sistemimiz için hiçbir şey yapamamıştır.

Dönemin Başbakanının has adamı olan ve kamuoyuna yaptığı intihalle gündeme gelen Ömer DİNÇER, 6 Temmuz 2011-24 Ocak 2013 tarihlerinde Milli Eğitim Bakanlığı yapmıştır. Öğretmenlerin 3 ay boyunca yattığını iddia eden bakan olarak uzun süre hafızalardan silinmeyecek ve eğitim emekçileri onu uzun yıllar unutmayacaktır. Yandaş sendika üyelerinin bile öfkesini çeken Bakan için”Memlekette başka adam kalmadı mı ki bu öğretmen düşmanını bakan yaptılar” diyerek tepki göstermişlerdir. Milli Eğitim Bakanlığını yeniden yapılandıracağını açıklayan, yüzlerce eğitimcinin görev yerini değiştiren, havuza alan, onları görevsiz bırakarak mobing uygulayan DİNÇER’de eğitim sistemini yerle bir etmiştir. Bakanlık bürokrasisinin bile haberi olmadan eğitimde 4+4+4 sistemini getiren, dindar bir nesil isteyen dönemin başbakanı paralelinde “Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin laiklik, cumhuriyet, milliyetçilik gibi birçok ilkenin yerini Müslüman bir yapıya devretmesi zorunludur” ifadeleri doğrultusunda eğitim politikaları geliştiren Bakan, toplam bütçesi hakkında kaynaklarda 1,5 milyar TL ile 3 milyar TL arasında değişen rakamlar telaffuz edilen FATİH projesini Kamu İhale Mevzuatından da kaçırma becerisini göstererek olaylara sadece baka kalmıştır. Yaptığı uygulamalardan dolayı kendi tabanının bile tepkisini çeken Bakan görevden alınmıştır.

24 Ocak 2013 Tarihinde Milli Eğitim Bakanlığına atanan Nabi AVCI dönemi skandal fişlemelerle anılacaktır. Bakan olmasına karşın MEB’de gelişen olaylara bakmakla yükümlü pozisyonundan öte başka bir şey yapamamakta, dışarıdan atanan bürokratlar eliyle Bakanlık yönetilmektedir.
12 yılını bitiren AKP döneminde Türk eğitim sistemi girdiği kaostan çıkamamış, uçurumdan aşağı koşar adım gitmektedir. Bu yıllarda eğitim hızla piyasalaşmış, özel okullar desteklenir olmuş, devlet okulları yokluğa mahkum edilerek eğitimde kalitesizlik adeta desteklenir olmuştur.
Bu dönemde öğretmenler horlanmış, eğitim emekçileri asalak yerine konmuş, çaresizliğe mahkum edilmiştir. Reel gelirleri sürekli düşmüş, meslekleri itibarsızlaştırılmıştır. Dindar nesil yetiştirme adına eğitim ayrıştırılmış salt imam hatipler desteklenir olmuştur. Eğitim sistemini sürekli kendine yontan AKP iktidarının “performansına ilişkin verilerin bazıları aşağıda yer almaktadır.

Kapsamlı bir araştırma olan ve 2003 yılında yapılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Projesi (PISA) 4 temel alanı kapsamaktadır. Bunlar matematik, fen bilgisi, okuma ve problem çözme alanlarıdır. Türkiye, matematik alanında OECD üyesi 30 ülke arasında 29. sırada, araştırmaya katılan 41 ülke arasında ise 40. sırada yer alıyor. Okuma alanında ise, OECD üyesi ülkeler arasında 28, katılımcı ülkeler arasında ise 34. sırada yer almaktadır. Fen Bilgisi ve Problem Çözme alanlarında 41 ülke arasında 36. sırada yer almaktadır.

Türkiye’de verilen eğitimin niteliğindeki düşüklük çok ciddi bir problemdir. Eğitim sistemindeki aksaklıkların; Türkiye’nin rekabet gücü, üretim yapısı ve dolayısıyla gelişmiş ülkelere yakınsama performansı üzerindeki etkilerini anlamaya yönelik sağlıklı analizlerin yapılabilmesi için henüz iş yaşantısına adım atmamış öğrencilerin beceri düzeylerinin farklı ülkelerdeki öğrencilerle karşılaştırılması gerekmektedir. OECD bünyesinde 2000 yılında başlatılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (Program for International Student Assessment – PISA)’nın sonuçlarını analiz ederek böyle bir karşılaştırmayı yapmak mümkündür.

PISA 2006 araştırması; 30’u OECD üyesi olmak üzere 57 ülkedeki 15 yaş grubu öğrencilerinden rast gele seçilen 400 bin öğrenciye uygulandı. Türkiye’den yedi coğrafi bölgeden seçilen 160 okulda okuyan 4.942 öğrenci bu araştırmada yer aldı. PISA 2006 sonuçlarına göre; Türkiye, PISA 2003’de olduğu gibi, fen bilimleri ve matematikte OECD ülkeleri arasında sondan ikinci sırada yer almaktadır. Okuma becerilerindeki yerimiz, 2003’de sondan üçüncü, 2006’da sondan ikinci sıradır. Türkiye, programa katılan 57 ülke arasında, fen bilimlerinde 47., matematikte 45., okuma becerilerinde 39. sırada yer almaktadır. Bu sıralamaya göre Türkiye, fen bilimlerinde; Ürdün, Tayland, Romanya, Karadağ, Meksika, Endonezya, Arjantin, Brezilya, Kolombiya, Tunus, Azerbaycan, Katar ve Kırgızistan’ın önünde, fen bilimleri ve matematikte; Uruguay, Bulgaristan, Şili, Sırbistan, Yunanistan gibi ülkelerin arkasında yer almaktadır. Okuma becerileri alanında, değerlendirmeye katılan 57 ülke arasında 39. sırada yer almaktadır. Dolayısıyla Türkiye, fen bilimleri ve matematiğe göre, okuma becerileri alanında biraz daha ön sıralarda görülmektedir.

Uluslararası bir değerlendirme projesi olan PISA, OECD ülkelerindeki 15 yaş grubu öğrencilerinin zorunlu eğitimin sonunda yaşama yeterince hazırlanıp hazırlanmadıklarını, Matematik, Fen ve okur-yazarlık düzeylerini, problem çözme becerilerini ölçmeyi hedeflemektedir. Türkiye’nin de yer aldığı PISA-2003’ün yaptığı değerlendirmelere göre, Türkiye; değerlendirmeye alınan 41 ülke içinde, matematikte 33. sırada, okuma alanında 34. sırada, fen ve problem çözmede 36. sırada yer almıştır.

Türkiye, PISA’nın ikinci dönem çalışması olan PISA 2006’ya da katılmıştır. 2006 yılı PISA sonuçlarına göre; Türkiye “okuma” alanında 56 ülke arasında 37’nci, “fen” alanında 57 ülke arasında 44’üncü, “matematik” alanında da 57 ülke arasında 43’üncü olmuştur. Bu sonuçlar Türkiye’nin OECD ortalamalarının istatistiksel olarak anlamlı biçimde altında olduğunu göstermektedir.

Üçüncü Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) testinin sonuçlarına göre 2009 yılında değerlendirmeye alınan 65 ülkeye incelendiğinde Türkiye’nin fen bilimleri ve matematik alanlarında 43.sırada, okuma yeterliliğinde ise 41.sırada olduğu görülmüştür. PISA 2009 sonuçları incelendiğinde Türkiye’nin 2003 yılına göre ortalama okuma yeterliliği, Matematik ve Fen bilimleri puanlarının yükseldiği ve bu sayede sıralamada birkaç basamak yükseldiği görülmektedir.

2012 yılında yapılan PISA sonuçları da önceki yıllardan farklılık göstermemektedir. Türkiye okuma becerileri alanında 65 ülke arasında 42. sırada, 34 OECD ülkesinin yer aldığı sıralamada ise 31. Sırada yer almaktadır.Fen alanında 65 ülke arasında 43., OECD sıralamasında 32., Matematik alanında ise 65 ülke arasında 44.,OECD sıralamasında ise 32. yer almaktadır.
2010 yılında yapılan üniversiteye giriş sınavında 600.000 kişi “parantez içindeki sayıların toplamını parantez dışındaki bir sayıdan çıkarma” işlemini doğru olarak yanıtlayamamıştır. LYS yerleştirme sonuçlarına göre ise okul birincisi olan 7917 kişiden 1467’si her hangi bir üniversiteye yerleşememiş, 211’i de bir açık öğretim fakültesine yerleşebilmiştir.

Dünya bankasının sağladığı finansman desteği ile yerli ve yabancı danışmanların desteğinde ülkemizde yıllardır eğitim alanında köklü reformların yapıldığı iddia edilir ama yukarıda sözü edilen uluslararası sınavlarda alınan sonuçlar eğitim sistemimizin “performansında” hiçte iyileşme sağlanamadığı görülmektedir.

Yukarıda yer alan veriler, eğitim sistemimizin performansına ilişkin yeterli düzeyde bilgi vermektedir.
Biz eğitim emekçileri yaşanabilir, talansız, hırsızsız ve arsızsız, sömürüsüz, dayanışmacı, üretken bir dünya için; nitelikli, bilimsel, parasız, kamusal anadilinde eğitim istiyoruz.

Kadir ÖZTÜRK
ŞUBE BAŞKANI

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here