İnsan soyu, ilkel çağda korunmak amacıyla mağaralarda yaşamaya başlamış.
Giderek tarıma başlayıp mülkiyet kavramına geçince de mağaralar yerine çevresine duvarlar örmüş. Üzerini de kapatınca kendisini güvende hissetmiş. Ve artık duvar insanın yaşamının vazgeçilmezi olmuş. Derken Çin Setti’ni; nihayet son yüzyılda da Berlin Duvarı’nı yapmış. Hatta Çin Seti’yle övünürken Berlin Duvarı’nı her fırsatta yermiş. Bir egemen düşünce kendisini mutlak gerçek gibi kabul ettirmiş. Böylece de, taştan duvarların yerini kafalardaki, zihinlerdeki duvarlar almaya başlamış. Köprü yapacağına duvar ördüğü için yalnız kaldığının; zihinlerdeki duvarları aşmanın taş duvarları yıkmaktan daha zor olduğunun farkına bile varamamış. Çünkü, kötülükleri duvarlar yaparak önleyeceğini sanmış.

Bizim ülkemizde, sistem duvara öyle bir taktı ki, alt kattakiyle üst kattakinin birbirinden habersiz yaşadığı çok katlı kutucukların olduğu sitelerin etrafı duvarla çevrilmeye başlandı. Böylelikle içerisiyle dışarısı birbirinden koparıldı. Özünde toplumun gezip görmesi, eğlenmesi, doğayla biraz iç içe olması amacıyla oluşturulduğu söylenen park ve bahçelere de duvarlardan girilemez olundu. Çocuklarımızı hayata hazırladığımızı söylediğimiz okulların hemen hepsinin sınırları duvarla çevrildi.

Yalnız bugüne kadar gözüme bu kadar batmayan duvarlar Antalya Çağlayan İmam Hatip Lisesinin çevresini görünce zihnime de batmaya başladı. Çünkü, daha önceleri bir-bir buçuk metre yüksekliğindeki betonun üstüne bir de kahverengi saclar eklenince duvarın boyu iki-iki buçuk metreyi bulmuştu. Artık ne dışarıdan içerisi görünüyordu; ne de içeriden dışarısı. Önce yalnızca İmam Hatip Lisesi kısmının çevrildiğini sandım. Günler sonra, diğer lise kısmının da öyle olduğunu görünce Kepez Kapalı Halk Pazarı’ndaki birkaç esnafa sordum:

-Neden okulun çevresini bu kadar yüksek duvarla çevirdiler?
Şöyle yanıtladılar:
-Dışarıdan içeriye bir şey sokulmasın diye!
Bir de benimle birlikte durakta otobüs bekleyen aynı okulun öğrencilerine sordum. Onlar da:

-Duvarlar bunu önlemeye yetmiyor. Amacı içeriye yasak veya zararlı bir şey sokmak isteyenler bunun bir yolunu buluyorlar, dediler.
Durum anlaşıldı. İnsanı, çevresiyle birlikte değiştirip dönüştürmeyi düşünemeyenler farkında olmadan her ikisini de bozuyorlardı. Ellerindeki sahip oldukları tek araç çekiç olanların her şeyi çivi olarak görmeleri elbette normaldi. İnsanın kendisini aldatması çok kolaydı. Çünkü dar görüşlü insanlar, neyi isterlerse onun gerçek olduğuna inanıyorlardı. Oyunu kazanırken gelecek kuşaklara bir hayat kaybettirdiklerinin farkında bile değillerdi. Sorunu anlamaya çalışmak yerine baskı kurmaya çalışıyorlardı. Öğrencilerini, giderek de yurttaşlarını tutsak gibi görüyorlar; insanı geliştirerek değil, hükmederek insanlığı kurtaracaklarını sanıyorlardı.

Oysa bilmeler gerekirdi ki, “herkes kendi taşıdığı duvarların ve parmaklıkların ardında yaşıyordu.”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here