Arabasını kenara çekip tramvayın yolu üzerinde namaz kılan adamın yarattığı durum bu yazıyı yazmamı gerektirdi. Haberi veren sunucu tramvayı kullanan adamın namazın bitmesini beklemesini de “hoşgörü” olarak açıkladı. Hoşgörü kavramı egemenin kendinde üstünlük görme gibi bir duyguyu içinde taşıdığı için buraya uymuyor. Orada uygun sözcük “saygı” olmalıydı. Aslında kaptan saygıdan durdu ise tramvayın içindeki yolculara karşı saygısızlık etti. Onlar gideceği yerden engellenmiş oldu. Yani olay saygı ile hoş görü ile açıklanacak bir olay değil.

Öncelikle orası namazın kılınacağı bir yer değil. Yolun dışında bir yerde kılmalıydı. İki rayın ortasında kıldığına göre gelen tehlikeyi bilmiyor olamaz. Cesaret işi de değil. Gösterişe kalktığı için düpedüz samimiyetsizlik. Tramvaydakileri yoldan alıkoyduğu için de düşüncesizlik. Ülkemizin geldiği noktayı gösteren ve bunu da farkında olarak kullanmaya çalışan büyük bir cahil şımarıklığı. Yarın biri de çıkıp trafiğin aktığı bir oto yolda tek veya toplu halde namaza durursa ne yapacağız? Hiçbir açıdan ele alınır tarafı yok. Yani adamın yaptığı kaba bir şov. Oysa inançlar, ibadetler şov için yapılmaz. İnançlar samimiyetsizliği kaldırmaz. O zaman inanç olmaktan çıkar. Alınır satılır sıradan bir malzemeye dönüşür.

Bunun benzeri bir olayı geçen yıl yaşadım: Antalya’dan İstanbul’a yengemin (aynı zamanda baldızımın) cenazesine giderken otobüs İzmit’ten önce bir petrol istasyonunda durdu. Yeniden yola devam etmesi gecikince sordum.

“Bazı yolcular namaz kılacakmış” dediler.

İndim, sürücüye ve yardımcısına yöneldim, aynı yanıtı verdiler.

“Kardeşim, cenazeye yetişmeye çalışıyorum! Bu adamlar başlarken otobüste bir kere kıbleye döndükten sonra namazlarını hareket halindeyken de kılabilirler. Kılmak istemezlerse kazaya koyabilirler. Oysa cenaze beni bekliyor “ dedim. Aldığım yanıt korkunçtu:

“Ağabey haklısınız. Ancak geçen yıl böyle bir durumda durmayan birkaç arkadaşımız işten atıldı.”

Ey bu ülkeyi yönetenler! Ey Diyanetin yetkilileri! Ey çoğunluğun inancını arkanıza alarak doludizgin gidenler! Yanlış yapıyorsunuz. Bu şekilde insanları birbirinden uzaklaştırırsınız. Uzak insanların arasında sevgi değil nefret yayılır. Biz biliyoruz din, insanın ihtiyacından doğması açısından nesnel bir kurumdur. İhtiyaçtan doğmuştur, ihtiyaç olduğu sürece de yaşayacaktır. Ancak onu her fırsatta bir süs eşyası gibi kullanmayın, metalaştırmayın. İnsanların gözüne değil gönlüne sokun ki her önüne gelen kötüye kullanamasın. Dinin adı da, amacı da ibadet etmek değil iyilik etmek olmalıdır. Hem de hiç sevap kazanma, cennete gitme duygusu taşımadan. Yoksa aynı dine inanan insanların bu kadar çok farklı olmalarını açıklayamazsınız. Bu şekilde inanan değil; şartlanmış, ön yargılarla çevrilmiş, işi cinayet işlemeye kadar vardıran insanlar yaratırsınız. Bunun canlı örneklerini İslam dünyasında ve Ortadoğu’da yıllardır görüyoruz. Din hayat değildir, hayatın içinden bir olgudur. Oysa siz hayatı din haline getirdiniz. Her tarafı din ile kuşattınız.

Bakın Hz. Ali “Allah’tan korkarak yapılan ibadet kölelik ibadetidir; cennete girme amacıyla yapılan ise ticaret ibadeti olur” diyor. Çıkar ve gösteriş için yapılan ibadet ne olur onu da siz söyleyin!

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here