“Kitleler anlam yerine gösteri isterler.” (Baudrillard)

        Antalya ve plaj deyince boncuk mavisi Akdeniz; Konyaaltı plajında kumdan kale yapan çocuklar; kumsalda renk renk mayolarıyla voleybol maçı oynayan ve heykeltıraşlara estetik bedenleriyle esin kaynağı olmuş, at yelesi gibi saçlarıyla genç kadın ve erkekler; şemsiye altında kremler sürerek kendilerini ve çocuklarını kızgın güneşten korumaya çalışan anne-babalar canlanırdı insanın gözünde. Firmalar kendilerini anlatırken, ürünlerini dergilerde tanıtırken bu unsurların hepsini veya pek çoğunu bir arada kullanırlardı. Yani bu amaçla hazırlanmış bir resimde deniz, kum, kadın, erkek, çocuk, şemsiye, top, mayo, terlik ve güneş kremi birlikte ve uyumlu bir şekilde yer alırdı.
Yirmi bir yılı Alanya, yirmi üç yılı Antalya olmak üzere kırk dört yıldır bu tarih ve doğa harikası kentte yaşıyorum. Alanya’nın Demirtaş Beldesi sahilinde, Karagedik’te gün oldu tuzlu su yutarak, gün oldu boğulma tehlikesi atlatarak yüzmeyi öğrendim. O yıllarda Alanya plajları dolup taşarken, birkaç öğretmenin eşinin dışında -örneğin Demirtaş kıyılarında- denize mayo giyerek giren kadın görülmezdi.
1993’te Antalya’ya geldiğimizde ise Konyaaltı Plajları cıvıl cıvıldı. Şemsiyesini, mangalını, bira ve rakısını alan koruluğa koşarak giderdi. Herkes guruplar halinde Konyaaltı Açık Hava Tiyatrosu’nun önünde, betondan yapılmış piknik masalarının çevresinde, salkım söğütlerin ve çamların altında yerini alırdı. Mangallar yakılır, etler pişirilir, biralar içilir; o günlerde halen kıyıdan geçmekte olan asfalt yol geçilerek denize girilirdi.
Yıllar sonra koruluğun içindeki masalar yok edildi. Oralar günü birlik yapılarla dolduruldu. Gündüzleri yine kıyılar çocuk sesleriyle canlanırken, akşamları müzik ve eğlencelerle günün yorgunlukları atılırdı. Yakamozların eşliğinde romantik duygular yaşanır, dolunayda şiir geceleri yaşanırdı. Işıl ışıl bir dünya vardı.
Büyük şehir belediye başkanlığını AKP’nin kazanmasından sonra kıyıların durumu değişti. Günü birlik ticari yapılar yıkıldı. Işıltılı hayat yok edildi. Sarısu’ya Kadınlar Plajı açıldı. 2015 yazında Konyaaltı kıyılarında eski günlerinden hiçbir görüntü kalmadı.
Yıl 2016. Haziran ayının başları. Toplu taşıma aracında büyük limana doğru giderken gözüme büyük bir afiş ilişti gözüme:
“Sarısu Kadınlar Plajı 1 Hazirandan itibaren hizmetinizde” yazıyordu. Bu yazının solunda bir güneş resminin içine “Yaza Merhaba” yazısı yerleştirilmiş. Onun altında ise bir tane su topu, yanında bir güneş gözlüğü, onun sağ yanında ise bir çift terlik görünüyordu. Denize, kumsala, güneşliklere, mayoya, çocuk ve kadına, doğaya ve insana ilişkin hiçbir görüntü yoktu.
Acaba, zeki bir toplum olduğumuz için bu gözlük, sandalet ve topu görünce bizim, “plaj” denmek istediğini anlayacağımızı biliyorlardı da onun için mi mayolu, bikinili deniz kenarında görünen kadınlı-erkekli insanların resmini koymamışlardı. Yoksa bu kadınlı-erkeli yarı çıplak görüntüler, bir kısım insanlara –Arapça anlatımıyla- müstehcen, tahrik edici veya ahlaka mugayir (aykırı) mi geliyordu? Ya da burkayla, haşemayla denizde görünen kadın resimlerini koymak aslında onlara da mı çok tuhaf geliyordu?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here