Yazıma bu başlığı koyarken açıyı geniş tutmak istedim.

Yani aslında değerin kendisi olan insanı ve insanı insan yapan insani değerleri amaçladım. Bu yazıyı yazmama da, 18.10.14 günlü Birgün gazetesinin ikinci sayfasında yer alan Yılmaz Odabaşı’nın “Unuttuğumuz İçtenlikler” başlıklı yazısı neden oldu.

Rahmetli Mehmet Avcı’yı 1990’lı yılların ortalarında “Maliye Sen” in Antalya Şubesi başkanıyken tanımıştım. Ama o tanışıklığı çok da geliştirememiştim. Arkasından, Korkuteli’nin Yelten Belediyesi’ne, CHP’den başkan olmuştu. Doğup büyüdüğü topraklara fazla hizmet veremeden 23 Nisan 2001’de, günün anlam ve önemi ile ilgili konuşmasını yaparken, kalp krizi geçirerek aramızdan ayrıldı.

Son görevimizi yapmak üzere Döşemealtı Beldesi CHP İlçe Başkanı Burhan Emin Biçer ve CHP Muratpaşa İlçe Örgütünden, rahmetli Mustafa Çetin Kaya ile Antalya’dan yola çıktık. Arkadaşımızı toprağa verip Antalya’ya döndükten sonra ajandama şöyle bir not düşmüşüm:
“İnsan, birinin cenazesinde özellikle bulunmak istiyorsa, o insana sevgi ve saygı duyuyor demektir. Bu bana göre önemli bir ölçü. Yaşayan insana ilgi göstermek kolaydır. Ancak bunun içten bir ilgi olduğu kuşkuludur. Çünkü o insandan bir çıkar sağlamanız düşüncesi ve olasılığı vardır. Oysa, ölmüş olan bir insandan çıkar sağlamak mümkün olmayacağına göre duygular ve davranışlar dürüst ve içtendir; sevgiye ve saygıya dayalıdır.”

Siyasi iktidar, her ne kadar kendisi için getirdiği yasaların, dinin, geleneklerin ipine sarılsa da, 13 yılı bulan iktidarında da somut olarak görüldü ki hayatın cıvataları yalama olmuş. İnsanı insan yapan pek çok değer aşınmış. Cenaze törenleri bir resmi geçit olmuş sanki. Kara güneş gözlüklerinin ardında ikiyüzlülüklerin görülmesi saklanıyor sanki. Din ve gelenek adına Deniz Gezmiş’in, Mahzuni’nin, Can Yücel’in mezarlarına saldırıyorlar. Adına kapitalizm dediğimiz sitem, freni tutmayan bir kamyon gibi önüne çıkanı ayaklar altına alarak, tepeleyerek, ezerek gidiyor.

Gelir uçurumu artıyor. Resmi işsizlik bile çift haneli rakamlara ulaşıyor. Yolsuzluklar, eskiden “benim memurum işini bilir” düzeyindeyken, şimdi “benim bakanlarım” düzeyine yükseliyor. Mahkeme Antep’te baklava çalan çocuğu hapsederken; Ethem Sarısülük’ü öldüren polis 7 yılla yargılanırken ölenin yakınları hakkında 10 yıl ceza istemiyle dava açılıyor. Sokaktaki insanlara, kendince makul nedenlerle suçlu gibi davranmanın yolları oluşturuluyor.

Hayat mayın tarlası gibi. Kimin, nerede, neyle karşılaşacağı belli değil.

Daha güzel bir dünya, daha güzel bir hayat yolunda elbette kayıplar oluyor. Elbette “benden buraya kadar” diyenler, vurulup düşenler; umutla, ısrarla hedefe koşanlar oluyor.

Canı yananlar, ısrarla ve inatla, sendikalarda, partilerde, derneklerde örgütlenerek insan olma ve insan kalma mücadelesini sürdürüyor. Çünkü onlar biliyorlar ki uygar insan örgütlü insandır. Çünkü onlar biliyorlar ki insanın insandan elini çektiği gün insanlığın sonu gelmiş olacak. O nedenle mücadele anlayışlarını kendilerinden sonrakilere, nicelik ve nitelik olarak geliştirerek devretmeye çalışıyorlar.

Ve inanıyoruz ki, insanlık düşmanları kaybedecek. Onurun ve hayat içinde meşru olmanın mücadelesini sürdürenler kazanacak.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here