Solun ve edebiyatın büyük ustası, Vedat Türkali, 29 Ağustos 2016 günü bizi terk etti.

Artık her karanlıkta yol soracağımız, her sancıda başvuracağımız usta uzaklarda. Bize bıraktığı eserleriyle, yolumuzu ışıtacağından emin olarak gitti. Yine de bu tozun dumanın içinde olmamızdan, gözünün açık gittiğinden eminim. 97  yıldır, dağlarımızda çiçekler açsın diye beklerken, çiçeklerin açması için de elinden geleni yaparken, her yeri kör duman bürüdüğü zamanda yola çıkması kolay olmasa gerek.

Asıl adı: Abdülkadir Demirkan idi. 13 Mayıs 1919’da Samsun’da doğdu. 1 Eylül 20016 “Dünya Barış günü” toprağa verildi. Eşi; Merih Baykal Pirhasan’ın yanında uyuyacak. Eşinden ayrı kalınca, özlemini dile getirdiği şiiri hepimiz biliriz. Onur Akın bestelemişti. “Bekle bizi İstanbul” diye. Eşine özlemini anlatırken bile, sınıf bilinciyle, ülke sorunlarını da şiire katarak anlatan kaç şair vardır?

Samsun’un yoksul bir mahallesinde doğarak, çocukluğunda sınıfının farkına varan, Gazi Kitaplığı’nı ikinci evi bilerek bilinçlenen, orada komünizmle tanışan biri herhalde ancak Vedat Türkali olabilirdi. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyat Fakültesi’ni bitirmek de ustalığının temel taşı olmalı.

2013’te evlendi. Hemen cezaevi yolu açıldı, insanı sevmenin, dik durmanın bedeli ödetildi. Dokuz yıl ceza verildi, yedi yıl yattı, gerisini de sürgün yaşadı. Ama asla pes etmedi. Kendi deyimiyle “Zulmün olduğu yerde direniş de olacaktır” sözünü yerine getirdi. “Düşündüğünü söylemekten korkmaya başlarsa insan, düşünmekten de korkmaya başlar” diyerek, yüreğinde korkuya yer açmadı.

“Edebiyat biat etmez” diyerek, kalemini korkusuz kullandı. Kırktan fazla senaryo yazdı. Üç film yönetti. Geothe’den çeviriler yaptı. Türkiye Yazarlar Sendikası, Barış Derneği yöneticisi oldu ve bunlardan yargılandı. Bir çok ödül aldı. 55 yaşında yazdığı ilk romanı birincilik ödülü aldı. 1 Mayıs 2004’ten 1 Mayıs 2005’e kadar olan yıl, “Vedat Türkali Yılı” ilan edildi ve bu bir ilkti.

Senaryolarından biriydi “Dallar Yeşil Kalmalı.” Oysa ülkede, yeşile kıymanın sonu gelmiyordu. Gençlere, “Gök ekini biçer gibi” kıyılıyor, yeşil dallar kökünden sökülüyordu. Usta’nın yorgun bedeni bütün bunlara, bir asır tanık oldu. “Tek bir günün sırası gelsin diye, yaşam boyu bekliyoruz” diyerek, o tek günü göremeden, bize mendil salladı. Umudunu hiç yitirmedi, bizim de yitirmememizi istedi. Elbet umudumuz her daim taze kalmak zorunda. Çünkü başkaca sermayemiz yoktur. Biz de ustanın dediği gibi o tek gün gelene dek yaşam boyu bekleyeceğiz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here