
İşçi sınıfının tarihsel süreci boyunca ortaya çıkardığı en önemli mücadele örgütleri sendikalardır. Sendikalar hakkında emekten yana siyaset üretenlerin ürettiği en genel doğru; devletten ve sermayeden bağımsız sınıf örgütleri olmaları gerekliliğidir. Günümüzde özellikle AKP döneminde sendikal hareketin belki tüm parçaları için denmesi yanlış olsa da büyük bölümü için diyebileceğimiz sendikalar devletin ve patronların vesayeti altındadır. AKP kendi döneminde kendi sendikalarını büyütmüş, kendisine muhalif sendikaları siyasi operasyonlarla işlevsizleştirmeye çalışmış (büyük oranda başardı) ve 12 Eylül rejiminden miras aldığı sendikal vesayet rejimini derinleştirmiştir. Bu durumda zaten yetersiz olan sendikalaşma düzeyi bu etkenler yan yana geldiğinde iyice anlamsızlaşmıştır. Bu anlamsızlaşmayı, toplu sözleşmeden faydalanan emekçilerin oranında görebiliyoruz. Grev hakkının da fiilen ortadan kaldırıldığını düşündüğümüzde gerçek bir toplu sözleşme düzeninden bahsedilemeyeceği de aşikardır. Emek hareketi için olumsuz bu tablonun üzerine mevcut sendikal hareketin durumu ‘tuz biber’ olmaktadır.
Sendikaların çoğunluğu; işçilerin denetiminden uzaklaşmış, yolsuzluklara batmış, mücadele örgütü olması gerekirken “başkanların” konfor alanları haline gelmiştir. Peki, “çoğunluk” için bu durum böyleyken Türkiye işçi sınıfının ürettiği en önemli değerlerden biri olan DİSK’in durumu nedir? DİSK en temelde AKP’nin ideolojik-politik vesayeti altına girmemiş ve yukarıdaki örneklerin dışında bağımsız duruşunu ortaya koymuştur ama AKP’li yıllardaki saldırılara ve işçi sınıfının tarihsel kazanımlarının tasfiyesine karşı da belli istisnalar hariç etkin bir mücadele ortaya koyamamıştır. Bu değerlendirmedeki tespit için örgütsel yetersizlik denilip geçilebilir. Ancak örgütsel yetersizliğin, sınıfla tabanda ve işyerlerinde buluşamamanın esas nedeni DİSK’in inandırıcı bir mücadele programıyla beraber güven verecek bir işleyiş yaratamamasıdır. Emekçilerin sendikalarla güven probleminin zirve yaptığı bu dönemde DİSK’teki pek çok sendikanın işçilerin örgütlerine güven problemini ortadan kaldıracak bir sendikal işleyişe sahip olmadığı hatta vesayet altındaki sendikalarla benzer bir tarzının olduğu dahi net bir şekilde söylenebilir. Bu olguyu en net bir şekilde doğrulayan ise Dev-Turizm-İş’te yaşananlar olmuştur.
Sarı ve bürokratik sendikalarda sıklıkla görülen sendika yöneticiliğini meslek haline getiren, sendika koltuklarında oturmayı sınıf mücadelesinin önüne koyan, ‘ben başkanım ben bilirim’ tavırlarına sahip olan tek adamcı zihniyet DİSK’e bağlı Dev-Turizm-İş’te de ortaya çıkmıştır. Sendika genel kurul süreçlerine gittiğinde sendikayı büyüten ve işyerlerini örgütleyen sendika kadroları tasfiye edilmeye başlanmış, İstanbul Şube görevinden alınmış, delege seçimlerinde hırsızlık ve ayak oyunları yapılarak sendika genel kurul süreçleri örgütlenmiştir. Marmara Şube Genel Kurulu için yapılan delege seçimlerinde 137 üyeli bir işyerine 16 delege düşerken 39 üyeli başka bir işyerine 18 delege düşmesi bu konudaki en çarpıcı örneklerdendir. Yine iki şubesi bulunan ve iki şubesinin üye sayısı 200’ü bulmayan Antalya’da sadece merkez şubenin genel kurulunun -tüzüğe göre ancak 500 üyeden fazla üyenin olduğu şubelerde yapılabilen- delege seçimleriyle yapılması da başka bir çarpıcı örnektir. Ankara Şube Genel Kurulu yapılmadan Merkez Genel Kurulun yapılması ve Ankara üyelerinin genel kurulda iradesinin yansıtılmaması ise başka bir garabet durumdur. Hatta atama Ankara Şube Başkanının seçilmeden merkez genel kuruluna delege yazılması ve yapılan itiraz sonucunda ilçe seçim kurulunun delegeliği iptal etmesi ise genel kurulların nasıl örgütlendiğini göstermesi açısından üzerine söz söylenmeyecek kadar net bir durumdur.(1)
Dev-Turizm-İş’te yaşanan sarı ve bürokratik sendikalarda sıklıkla görülen bu uygulamalar sadece bir başkanın ve çevresindeki asalakların kendi koltuklarını korumak maksadıyla yaptıkları anti-demokratik uygulamalardan ibaret olsaydı yazının içeriği de bununla sınırlı kalabilirdi. Ancak durum maalesef bundan daha vahim bir noktada durmaktadır. Dev-Turizm-İş’in bağlı olduğu konfederasyon olan DİSK’in yönetim kurulu üyesi olan ve sendika genel başkanı olan Mustafa Yahyaoğlu’na bu yaptıkları için kimse ‘dur demedi’ hatta bu yaptıklarına ‘yol verildi’. DİSK’in tarihini, ilkelerini ve değerlerini ayaklar altına alıp çiğneyip ‘pozisyonlar tehlikeye girmesin’ diye ittifaklar kurup DİSK tarihine kara bir leke olarak girecek bu uygulamaların yaşanmasına neden olunması durumun ciddiyetini artırmaktadır.(2) Kasım ayı başında henüz sendika genel kurulları yeni başladığında sendikanın özneleri ‘Dev-Turizm-İş’te Hırsız Var’ başlıklı bir yazıyı kamuoyuyla paylaşıp DİSK Yönetim Kurulu’na şu ifadelerle çağrı yapmıştı: “Her fırsatta tek istediğimiz demokratik bir genel kurul, bu yaşanan anti-demokratik uygulamalara ses çıkarmıyorsunuz madem bunun için sorumluluk alın denirken yaşanan sessiz kalma ve iç işlerine karışmama bahanesi işçi sınıfının en ileri örgütü olan DİSK açısından da değerlendirmeye bizi muhtaç bırakmaktadır. 50 yıllık bir tarihi olan DİSK’i hiç kimsenin bu noktaya getirme hakkı bulunmazken başta DİSK Genel Başkanı ve Genel Sekreteri olmak üzere en hafif tabiriyle yaşanan kayıtsız kalma hali işçi sınıfının DİSK’e güvenlerini ortadan kaldırmaktadır. Tüm geçmişi bir kenara bırakıp bir dakika beklemeden yaşanan bu İRADE GASPINI ve HIRSIZLIĞI başta DİSK Genel Başkanı ve Genel Sekreteri olmak üzere DİSK Yönetim Kurulu engellemezse ve bu tablonun mimarlarına gereken yaptırımlar uygulanmazsa ortada bir suç ortaklığının olduğuna dair ciddi şüpheler doğacaktır”.(3) Genel kurul süreçleri de tamamen bittikten sonra net bir şekilde görülen turizm işçilerinin ‘suç ortaklığı’ konusunda şüphelerinin gerçek çıktığıdır. Hatta Mustafa Yahyaoğlu’na bu kol kanat germe tutumu kadına karşı şiddet gibi çok hassas bir meselede dahi karşımıza çıkmıştır. Kamuoyuna yansıyan görüntülerden de net bir şekilde belli olacağı üzere 5 Kasım Antalya şube delege seçiminde biri sendikanın eşbaşkanı olmak üzere iki kadın şiddete uğramıştır.(4) 14 Kasım’da DİSK YK adına DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoglu’nun yaptığı açıklamada sürecin takipçisi olunacağı söylenmişti. Ancak DİSK YK, Aralık ayının başına kadar toplanamadı. Toplantıdan sonra ise başta şiddete uğrayan kadınlar olmak üzere tüm kamuoyuna herhangi bir geri dönüş yapılmadı. Hatta şiddete uğrayan eşbaşkan doğrudan DİSK’in tek kadın yöneticisi genel sekreteri bizzat aramasına rağmen bir yanıt alamamıştır. Sonuç, ‘benim için kadın erkek fark etmez’ diyen kadın düşmanı Yahyaoğlu’na bu meselede bile sahip çıkılmış inatla DİSK Disiplin Kurulu çalıştırılmamıştır. Burada sorulması gereken temel soru şu, bu kadar rezil bir zihniyet neden korunmaktadır? Ortada kirli bir pazarlık ve kirli bir ittifak mı bulunmaktadır? Tüm dert ‘pozisyonlar’ ve koltuklar mıdır? Eğer böyleyse ki öyle olduğu net bir şekilde belli oluyor işçi sınıfı mücadelesinde ‘gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz’. (5)
Dev-Turizm-İş’te iki fikir ve irade çatışmıştır. Birincisi; yukarıda bahsedilen ve arkasına aldıkları ittifakların gücüyle sınıf mücadelesini değil kendi ‘ikballerini’ düşünenlerdir. Bu çürümüş, rezil zihniyetin sendikalara bakışını en net gösteren ise yönetim kurulları listeleri olmuştur. İstanbul’da işyerlerini örgütleyen kadrolar hırsızlıkla alınan seçimlerle sendikanın kurullarından uzaklaştırılırken; hırsızlıkla seçilen yönetim kurulu başkanının işyerinde kendi dışında sendika üyesinin bulunmadığı, bir önceki atama yönetimde de bulunan yöneticinin turizm sektöründe herhangi bir çalışmasının olmadığı diğer iki yöneticinin de ekim ayının sonunda yönetici olmak için üye olduğunu görüldüğünde sendikayı işçilerin yönetmediği ortadadır. Genel Merkez yönetim kuruluna baktığımızda ise yine işçilerin olmadığını görebiliyoruz. Hatta genel merkez yönetim kurulunda Ankara Şube başkanı da olan ve sigortasız işçi çalıştırmaktan ceza almış patronun olması mevcut yönetim kurulunun niteliğini göstermektedir. Bu zihniyetin karşısında yer alanlar ise sendikanın üye sayısı 2015 yılının başında henüz 300’lerdeyken 2017’nin yarısına geldiğimizde bu üye sayısını 1700’lere çıkartanlardır. Sendikayı gerçek bir işçi örgütü yapmak için işyerlerinde fedakarca çalışma yapanlardır. Anadolu Adliye’sinde ücretlerini alamayan işçilerle beraber direniş örgütleyip işçilerin derdini dert yapanlardır. ‘Taşeronları niye örgütlüyoruz oralarda toplu sözleşme yapamıyoruz’ diyenlere karşı ‘21.yy’da emek güvencesizleşmiştir o yüzden sendikalar işçi örgütü olacaksa güvencesizleri örgütlemek zorundadır’ diyerek taşeron işçileri sendikaya üye yapanlardır.(6) Üreten biziz, yöneten de biz olacağız fikrinden hareketle sendikamızda, işyerlerinde, ülkemizde söz, yetki, karar işçilere diyenlerdir. Dipten gelen ve sınıf hareketine mütevazi katkı sağlayan bu pratik, Enver Öktem’in öğrencileri tarafından onun yöntemleriyle yok edilmek istendi.(7)
Hırsızlıkla, yalanlarla ve ayak oyunlarıyla ‘koltuklarını’ bugün korumayı başaranların ve arkasında duranların yeri sınıf örgütleri olan sendikalar değildir en azından DİSK değildir. Bugünkü sendikal hareketin mevcut durumundan bu zihniyet ‘egemen güçler’ kadar sorumludur. Bu zihniyet iradi veya gayri iradi ‘egemen güçlere’ hizmet etmektedir. Dev-Turizm-İş’te bu zihniyetle yapılan ‘hesaplaşma’ bu yüzden sendika içi bir ‘iktidar’ mücadelesinden öte bir anlam ifade etmektedir. Bu ‘hesaplaşma’ yeni bir sendikal anlayış için bir anlamıyla sorumluluk iradesiydi.
Bırakalım hileli seçimlerle kazandıklarını zannetsinler tıpkı 16 Nisan’da kazandıklarını iddia edenler gibi; işyerlerinde, sendikalarda ve ülkemizde ÜRETEN BİZİZ YÖNETEN DE BİZİZ diyenler var olmaya ve ‘hesaplaşmaya’ devam edecekler.
DİPNOTLAR
(1) Dev-Turizm-İş’te ‘Tek Adamın’ Ayak Oyunları Üzerine! https://www.facebook.com/devturizmist/posts/1552728244818381
(2) DİSK içerisinde Dev-Turizm-İş’te yaşananları akıl ve vicdan terazisinden geçirip alınması gereken tutumları açıklıkla söyleyen değerli kişiler de olmuştur. Bu eleştirimizden bu arkadaşlarımızı azade tuttuğumuzu kamuoyunun bilmesini isteriz.
(3) Dev-Turizm-İş’te Hırsız Var!https://www.facebook.com/devturizmist/posts/1528140350610504
(4) Dev-Turizm-İş sendikasına dair haberlerle ilgili açıklama http://disk.org.tr/2017/11/dev-turizm-is-sendikasina-dair-haberlerle-ilgili-aciklama/Makul görülemez, hafifletilemez, affedilemez!https://antalyasolu.org/makul-gorulemez-hafifletilemez-affedilemez/Kadınlar DİSK’i göreve çağırdıhttps://antalyasolu.org/kadinlar-diski-goreve-cagirdi/
(5) Bir dipnot da kendileri ve zihinleri küçük ‘grupçuklara’. Kendi küçük dünyalarında biz de burada varız demenin ötesinde bir varlıkları olmayacak solun içerisine maalesef girmiş olan bu zihniyet Dev-Turizm-İş’de de karşımıza çıktı. Şube yönetiminden önce istifa edip sonra yeni atanan yönetimde başkan olarak karşımıza çıkanlar da sendika içinde yaşananları ‘devrimci küçük burjuvazinin sendika içine saldırısı’ diye teorize edip ‘tek adam’ çağırdığında koşa koşa gidenleri de maalesef bu süreçte gördük. Açıkça hırsızlıkla seçim organize edip sonra o seçimi kazandığı için zafer naraları atanlar ile 16 Nisan referandumunda mühürsüz oylar ile halkın iradesini çalanlar arasındaki fark nedir? Kadına şiddeti kınıyoruz diye sosyal medyada paylaşıp sonrasında o şiddeti uygulayan Yahyaoğlu ve çevresindeki asalakları sendikadaki pozisyonlarını kuvvetlendirenler bu açıklamalarında ne kadar samimi olmaktadır? Bu zihniyetin adında ‘sol’ etiketini taşıması onları solcu yapar mı?
(6) Görevden alınan eski Ankara temsilcisi, Ankara İbn-i Sina ve Cebeci hastane yemekhanelerini örgütleme çalışması yaparken sendikanın genel sekreteri ‘taşeronları niye örgütlüyoruz, toplu sözleşme yapamıyoruz’ demiştir. Aynı zihniyet, kamu yemekhanelerinin çoğunluğunda ‘personel çalışmasına dayalı ihale şartnamesi’ olmamasından kaynaklı bakanlığın reddettiği yetki başvurusundan kaynaklı gerekli itirazları yapmayıp hukuki süreçleri başlatmamıştır. Bunların haricinde normal prosedürde bile taşeronlarda neredeyse bir seneyi bulan YHK eliyle TİS süreci yemekhane ihalelerindeki bu durumdan kaynaklı ciddi mücadeleler gerektiren bir sürece dönüşme görevi önümüzde dururken Cerrahpaşa Hastanesi yemekhanelerinde çalışan işçilere Eylül ayında iki aya size TİS yapacağız denmesi de başka bir rezalettir. Bunun sebebi sendika seçimlerine kadar ‘işçileri seçimlere kadar umutlandır, oyala ötesi önemli değil’ diyen işçiye yalan söyleyen çürümüş sendikal anlayıştır.
1-DİSK’e bağlı OLEYİS sendikasını Hak-İş’e götüren ‘sendikacıdır’.