
Antalya’da garip bir şekilde turist sayısı ve turizm gelirleri arasında ters bir orantı vardır. Yani, turist sayısı arttıkça turist başına elde ettiğimiz turizm geliri azalmaktadır.
ANTALYA TURİZMİNDE YENİ EĞİLİMLER VE TURİZM ÇALIŞANLARININ DURUMU
Hemen hemen herkesin üzerinde mutabakata vardığı konu turizmin sivil toplumla ilişkili, demokratik ve gelir dağılımını düzenleyen bir aktivite olduğudur. Ülkeler veya bölgeler turizmden elde edilen geliri adil bir şekilde dağıtabildikleri oranda gelişmiş ve demokratiktir. Bunun dışındakiler ise turizm etkinliğini Gobbels’in Nazi Almanya’sındaki propaganda bakanlığı gibi gören anlayışlardır. Daha net bir ifade ile Akdeniz çanağında aşağı yukarı aynı sahillere sahip değişik ülkelerin turizm pastasından aldığı payların değişikliği bu sebeptendir. Birçok diğer etkeni n yanı sıra “demokrasi” turizmin olmazsa olmazlarındandır. Bu unsur ise turizm gelirlerinin nasıl kullanıldığı sorusunun cevabını doğrudan belirtmektedir. Turizm gelirleri post modern diktatörlükte “patronların yurtdışı hesaplarının kabarması” olarak değerlendirilmektedir. Demokratik ülkelerde ise bu gelirler paylaşılmakta, turizm emekçisinin refah düzeyi artırılmakta ve zenginleşen turizm emekçisinin artan gelir düzeyine paralel olarak bölgenin gelir düzeyi de artmaktadır.
2011 YILINDA TURİZM GELİRLERİ
Antalya Valisi’nin açıkladığı rakamlara göre, 2011 yılında Antalya’ya hava yoluyla 10 milyon 704 bin 636, deniz yoluyla 196 bin 278 olmak üzere toplam 10 milyon 900 bin 914 turist geldi. Kentimize ayrıca 391 bin 17 transit ziyaretçi girişi yapıldı. Transit girişler ile birlikte 2011 yılında ilimize gelen ziyaretçi sayısı toplam 11 milyon 291 bin 931 olarak gerçekleşti. 2010 yılında ise transit girişlerle birlikte ilimize gelen ziyaretçi sayısı 10 milyon 37 bin 44 olmuştu. Hiçbir işletmecinin zararına iş yapmayacağı varsayımıyla hareket edersek, turist başına 700 USD’lik paket tur fiyatlarıyla satış yapıldığını düşünürsek, 7 milyar USD dolaylarında bir turizm geliri mevcuttur. Bu rakam Antalya için ciddi bir rakam oluşturmaktadır. 7 Milyar USD’lik bir destinasyon bazı ülkeler için sadece bir hayaldir. Oysa Antalya bu rakamı gerçekleştirebilen bir potansiyele sahiptir. Önümüzdeki 10 yılda bu rakam ikiye katlanabilir. Turizm gelirlerinde önümüzdeki yıllarda artış görülebilir olmasına rağmen kişi başına düşen turizm gelirlerinde bir düşüş olacaktır.
ANTALYA’NIN RUS TURİST AÇMAZI VE SÜRDÜRÜLEBİLİNİR TURİZM
Antalya’da garip bir şekilde turist sayısı ve turizm gelirleri arasında ters bir orantı vardır. Yani, turist sayısı arttıkça turist başına elde ettiğimiz turizm geliri azalmaktadır. Bu durum Akdeniz çanağında sadece bizde gerçekleşen bir ucubedir. Türkiye turizminin sınıf değiştirmesi olayı son yıllarda gerçekleşmiştir. Daha önce “iki çocuklu, çalışan karı koca” aile için planlanan turizm, son yıllarda “işsiz, tek, gelir kaynağı belli olmayan” kesimlere yönelmiştir. Bunu görmek için de turizm gelirlerindeki artışta değişik ülkelerin payına bakmak yeterlidir. Rusya Federasyonu ve eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerinden gelen turist sayısındaki artış, Antalya turizmi için tehlikenin büyüklüğünü gösteren en önemli unsurdur. Turizmin sürdürülebilinirliği, tabii ki çevrenin korunması, ekolojik dengenin kurulabilmesi ile doğrudan alakalıdır. Ancak unutulmaması gereken, “Soçi yerine Antalya”, “Hazar yerine Antalya” sloganları ile çok ucuz fiyatlarla ve promosyonlarla aldığımız turistler ne çevresel faktörlerle, ne kültürel faktörlerle ne de tarihsel faktörlerle ilgilenmektedirler. Bu ülkelerden aldığımız turistlerin hemen hemen tamamı “Deniz, Güneş; Kum” için yılın sadece belli aylarında kentimize gelmekte ve bunlardan çoğu otellerinden sadece kendi acentelerinin düzenlediği, sadece bu turistlere satış yapmak için kurulmuş alış veriş merkezlerine gitmek için çıkarılmaktadırlar. Keza, Belek, Side, Kemer gibi bölgelerde sayıları binlerle ifade edilen küçük dükkânlar aynı malı, aynı toptancılardan almakta ve değişik fiyatlarla, çoğu zaman yok pahasına satmaktadırlar. Bu turistler sadece ülkenin turizm gelirlerindeki sapmayı sağlamamakta aynı zamanda sürdürülebilinir turizm için de önemli bir engel oluşturmaktadırlar.
YOKSULLAŞAN TURİZM EMEKÇİSİ, DÜŞÜK TURİZM GELİRİ
Turizm gelirlerinin kullanımı ise tam “diktatörlük” rejimlerine özgü bir hal almıştır. Milyarlarca dolarlık turizm gelirlerinin elde edilmesinde en önemli rolü oynayan Antalya’nın turizm çalışanları, açlık sınırının altında yaşamaktadırlar. Mevsimlik çalışma, düşük maaşlar ve sigortasız, sendikasız çalışma koşulları Antalya’daki turizm emekçisi için bir “kader “ haline gelmiştir. Devrimci Turizm İşçileri Sendikası adı altında örgütlenmeye çalışan turizm işçilerinin önüne, işverenler işten çıkarmadan, tehdide kadar bin bir türlü engel çıkarmaktadırlar. Oleyis isimli DİSK’e bağlı sendikanın, bir genel kurul kararıyla HAK İŞ’e geçmesi ise toplu işçi satımlarında AKP hükümetinin ne kadar başarılı olduğunu göstermektedir. Anlaşılması gereken ama turizm alanında devlet destekli büyük işverenlerin anlamadığı şey ise mutlu, refah içindeki ve problemsiz turizm işçisi, mutlu ve problemsiz turist demek olduğu gerçeğidir. Evindekilerin önüne bir tas çorba bile koyamayacak kadar yoksullaştırdığınız turizm işçisi turizm gelirlerinde de düşüş anlamına gelir. Yoksullukta değil, zenginlikte birleşilmelidir. Diğer sektörleri örnek göstererek turizm emekçilerini açlığa mahkûm etmek, kendi bindiğiniz dalı kesmektir. Daha önce başka bir yazımda bahsetmiştim: Otobüs şoförünü asgari ücretle günde 18 saat çalıştırırsanız elde edeceğiniz şey “kaza”dır. Aşçıları asgari ücretle 18 saat çalıştırırsanız, olacak şey kötü yemeklerdir. Devlet destekli işverenler bir an önce turizm gelirlerinden emekçilere daha fazla pay vermeyi öğrenmelidir. Yoksa elde edecekleri şey “sezon ortası grev” olacaktır. O zaman şimdi gönüllü vermediklerini, turizm çalışanları “söke söke” alacaktır.