ANSAN’a (Antalya Sanatçılar Derneği) yapılanları herkes biliyor, elbette yeniden anlatacak değilim.
Ama şunu iyi biliyorum ki, elimizden alınan yalnızca ANSAN binası ve bahçesidir. Dernek capcanlı ortada duruyor, bunu yok etmeye kimsenin gücü yetmez. Nina Kruşçeva “Hiç bir duvar demokrasiyi, özgürlükleri dışarıda tutamaz. Halk istemezse zaten duvara gerek yok, demokrasi giremez” diyor. ANSAN’ın yıkılamayacağını, saldırı sonunda yapılan yürüyüş ortaya koydu. Her görüşten iki bin kadar insan, mesai saati olduğu halde yürüyüşe katılarak gösterdi. Gerektiğinde halkın tek yürek, tek yumruk olabildiğini kanıtladı.

Büyükşehir Belediye başkanı, dolayısıyla AKP zihniyeti, polis ordusuyla ve belediye çalışanları, toma, biber gazıyla ANSAN’a saldırdı. Ben ordaydım, gazdan bana düşeni aldım.Siz söyleyin, hangi zor istediğini alamaz? Alır elbette, ama görüneni alır, ruhuna asla ulaşamaz. Bu tarihin hiç bir yerinde görülmemiştir, iyi ki de görülmemiştir, zamanı gelince capcanlı ve tazecik ortaya çıkıverecektir. Örneğin Aleviler, yıllardır kültürlerini, kimliklerini saklayarak yaşadılar, ama bugün bir baktık ki, kültür de yerli yerinde, kimlik de. Kimin onları yok etmeye gücü yetti ki? Zorun da sınırları vardır, bir süre sonra yolu tükenir ve kendini yok etmeye başlar. Bence bizim ülkemizde de son günlerde yaşananlar budur.

ANSAN, elbet bir yer bulacaktır. Ondan kolay ne var ki? Ama ANSAN’ a yapılan saldırıyı tarih büyük harflerle yazdı ve hiç unutmayacaktır. Başta Menderes Türel, artık bu utançla yaşam boyu övünebilir. Kendisini daha önce, sanat ve sanatçı dostu olarak tanıtan, zaman zaman kamuoyunun önüne piyano çalarak çıkan o değilmiş gibi, bir sanat ve sanatçı düşmanlığı sergiledi. Öyle bir sergiydi ki, ANSAN sergilerini gölgede bıraktı!!Demek ki sanattan ve sanatçıdan bu denli çok korkuluyor. Bu korku ki onları saldırgan yapıyor. Zaten korku değil midir, insanı saldırgan yapan? Korkaklar değil midir, insana kıyan?

Bu tür saldırıları iyi biliriz, yeni değildir. Viktor Jara’yı bu zihniyet öldürmedi mi? Picasso, ünlü tablolarını bu zihniyetin ürünlerinden ilhamla yaratmadı mı? Nazım bu zihniyet yüzünden hapislerde ve gurbette kalmadı mı? Yılmaz Güney, Ahmet Kaya yurt hasreti çekerek gitmedi mi? Bütün bunların utancını, dünyaya karşı hepimiz duymuyor muyuz? Bugün yapılanların utancını da duymayacak mıyız? Bizim tarihimiz hep utanç tarihi olarak mı yazılacak? Bu listeyi daha uzatabiliriz, bu konuda hayli zenginiz.

Sanat, emekten, eğitimden, sevgiden uzakta ve ayrı bir konu değil. Hepsi bir zincirin halkaları. Bu günlerde tamamlanan Eğitim Şurası da ANSAN sorunundan uzak bir konu değil. O da tam bir yüz karası olarak tamamlandı. Hangi vicdan eğitimi geriye çekmek için bunca çaba harcar? Hangi yürek bu denli karanlığa dayanabilir? Hangi sözcükler Eğitim Şurası’nda oylanan konuları anlatmaya yetebilir? Ben bu “Şura” konusunu gelecek yazıma bırakarak, burada bitireyim, yoksa yüreğim bu denli alacakaranlık düşkünlerini anlatmaya yetmeyecek. Yine de umudunuz yeşil kalsın. Mevsimi gelince, hangi tohum yeşermez ki?

Not:ANSAN etkinlikleri, bir yer bulunana dek ÇYDD’ de (çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği) yapılacaktır. 15 Aralık günü saat 15.00’da Reşat Nuri Güntekin’i anacağız. Davetlisiniz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here