
“Sanat, bilgiden daha az bilgi değildir. Duygusu atlanmış insan, eksik bir bilgidir.
Sanat yapıtı, içinde oluştuğu dünyayı yabancı ve yanlış bulur. Çünkü sanatın çok yakını olan “özel alan” toplum tarafından tehdit edilir. Sanat bir çılgınlıktır. Bir umuttur. Sanat, uyumsuzlaşmış ve lekelenmiş insana, uyumsuzluğun kıyılarına sanatın ipiyle bilinç indirir. Nihayetinde bilgi, eylem, konum, yöntem ve araç devrimci konumunu sürekli üretmek zorundadır. Yoksa yozlaşır; karşıtına katılır ve kendi konumuna karşı savaşır. Özgürlük adına çıkılan nice yolculuk, özgürlüğün boğazladığı bir pratiğe dönüşmüştür. Değer ve anlamın sürekli sorgulanması hayatidir. Bunların herhangi birine tutunmak ve gerektiğinde vazgeçmemek, ilacı zehre dönüştürür.” (Max Horkheimer)
…………………………………………………………………………………………………………
Milat öncesinden Side, Aspendos, Perge gibi tiyatroların bulunduğu; turizmin başkenti Antalya’da, ANSAN’ın (Antalya Sanatçılar Derneği) bulunduğu alan kapatılacaktı. Büyükşehir Belediyesi, protokol kurallarına aykırı hareket ettiği gerekçesiyle buranın boşaltılmasını istiyordu. ANSAN, Saat Kulesi’nin altında, Tekeli Muratpaşa Camisi’nin yanında, Kale İçi’nin girişinde küçücük bir yerdi. Çay bahçesinde birkaç yeşil ağaç, altında beş-on masa, bir de salondan oluşuyordu. İçine sanat ve sevgi katıldığından olsa gerek, çayı çok güzeldi. Yılın her ayında, şair, yazar ve sanatçılar çağrılarak salonda çok güzel söyleşiler olurdu.
Birkaç yıl önce aramızdan ayrılan türkü aşığı Saffet Uysal’ı; Kale İçi’nin sırma saçlı güzel kadını Neşe Karel’i; Köy Enstitüleri’nin bilgesi Nuri Erkal’ı; Nazım’dan şiir okurken kendinden geçen Cahit Çakcıl’ı orada tanıdım. Harun Yiğit’i; Musa Fırat’ı, nice güzel insanı orada tanıdım. Ben de bir ANSAN üyesiydim.
1992’den beri sanata ve sanatçılara, şair ve yazarlara ev sahipliği yapan ve 15 yıllığına da sözleşmesi yapılmış olan bu güzel yer, AKP’li Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından yerel seçimlerin hemen arkasında hedef haline geldi. O kadar küçük bir yeri, sanatçılara, sanatın dostlarına çok görmek çok ayıp ve çok çirkin bir şeydi. Yaşananlara bakılınca, çok da yadırganacak bir şey değildi. “Sanatın içine tükürüldüğü”, heykellerin “ucube” diye adlandırılıp yıkıldığı; “aşk heykeli”nin müstehcen sayılarak depoya kapatıldığı bir ülkede, bir sanat kurumunun da kapatılması olağan sayılmalıydı.
Ama buna sessiz ve seyirci kalmak olağan sayılmamalıydı.
Öyle de oldu. 24 Eylül 2014 Çarşamba günü, haberi olan üyeler, sanat severler ve sanatçı dostları bahçeyi doldurdu. Polisler de TOMA’sıyla oradaydı. Yerel basın oradaydı. “Direne direne kazanacağız”; “ANSAN asla yalnız değildir” sloganlarıyla yürekler; protesto için alkışlayan eller oradaydı. Eller ve yürekler direnmekte kararlıydı.
Antalya Nöbetçi İdare Mahkemesi’nin “yürütmeyi durdurma” kararına karşın, karşı taraf, yani Muratpaşa Kaymakamlığı kararın kendilerine ulaşmadığı gerekçesiyle, tahliye işlemini gerçekleştireceklerini söylediler. Kararın, ikinci kez mahkemeden alınıp doğrudan kendilerine verilmesiyle, tahliye işlemi durduruldu. Saat beşe doğru, beş saat sürdürülen direnişten sonra sorun –geçici olarak da olsa- çözümlenmiş oldu. Artık ANSAN, yeni bir saldırıya kadar sanatçıların ve dostlarınındı. Bir kez daha görüldü ki, kitleselleşmeden, ortak cephe oluşturmadan ve direnmeden kazanmak mümkün değil.
Sanata ve sanatçıya karşı olanlar tarafından bilinmelidir ki sanat doğası ve ortaya çıkışı gereği muhaliftir. Muhalif düşünce hayatı olgunlaştırır. Sanatçının bizim göremediğimizi görmesi gerekir. Onun için de sanatçının ikiden fazla gözü vardır. Sanatçıya iki göz yetmez.
Sanat da, dostluk gibi; felsefe gibi hayati bir değere sahip olmayabilir. Ama daha iyi hissetmek; hayatı daha iyi yaşamak için bir gerekliliktir. Olmazsa olmazdır. Yaşamı daha değerli kılarlar.
Sanat, ahlak gibi bir şeydir. Bir yitirildiğinde, bir daha bulunması çok zordur.
“Kurtlar Vadisi”nde tanıdığımız; “Hayat Bilgisi”nin öğretmeni değerli tiyatro sanatçısı Atilla Olgaç diyor ki:
“İNSANI YARATAN DOĞADIR AMA İNSANI İNSAN YAPAN İSE SANATTIR.”