“İnanca yatkınlığın en güçlü olduğu dönem, çocukluktur.
Bu yüzden insanlar, özellikle ve en fazla bu nazik dönemi ele geçirmek için, her yolu denerler.” Arthur Schopenhauer

Son yıllarda kadın bedeni ile çocuk bedeni üzerinden politika yapılıyor. İkisi de bedensel olarak güçsüz diye düşünülüyor. Bu saldırılar çoğu kez zor kullanarak olurken, politikaları gereği, dinsel söylemlerle, siyasi aldatmacalarla sürüp gidiyor. Şimdi de ülkenin en yumuşak karnı olan yoksulluğu, işsizliği, parasızlığı kullanmaya başladılar. Çok çocuk doğurmaya yanaşmayan kadına, para göstererek aşağılamayı sürdürüyorlar. Bu ince aşağılamayı göremesin diye, her acıyı saklamaya alışan bala buluyorlar. Bence kadın, o balın içindeki zehri kolayca görecektir.

BirGün Gazetesi’nde okuduğum haber, tüylerimi diken diken etmekle kalmadı, öfkemi tırmandırdı. Haber şöyleydi: “Gericiliğin parlayan yıldızından yine skandal sözler. 6 yaşındaki çocukla evlenilebilir. Çalışan kadın, fuhşa ortam yaratır. Kadın spiker izlemek caiz değildir. Evlilikle ilgili şeriatımız İslâm’ın yaş sınırı yoktur. 6-7 yaşında bir kız çocuğu ile 25 yaşında ya da 75 yaşında erkek evlenebilir. Her çalışan kadın, gözü doymamış erkek demektir. Kadın çalışınca, erkeğini eksik bırakıyor, o da iş yerinde başka kadınlara bakmak zorunda kalıyor.”

Bu sözleri “Safsata” deyip geçiştirmek saflık olur. Bu kişi, Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nureddin Yıldız. Kadınları aşağıladıkça aşağıladığı gibi, çocuk bedenlere saldırarak, gericiliğin ta dibine vuruyor. Öte yandan kendi kafasına bakarak, bütün erkekleri de aşağılıyor. Erkek ya da kadın, yani insan, bir evrim geçirmedi mi? Duygularını kontrol altında tutamaz mı? Bu kişinin beyni yanlış yere mi vidalanmış? Tabi bu yalnızca Nureddin Yıldız’ın fikriyse. Değilse ki, elbette değil, bizleri çok daha kötü bir yarın bekliyor. Umudumuz cebimizde olsun, ama uykumuz da açılsın.
Anasınıf öğrencilerine din dersinin konması hiç de masumca bir program değildi. 4+4+4 de masum değildi. Hedef tertemiz beyinlere gerici ve karanlık bir eğitimi silinmez mürekkeple yazmaktı. Ürünler alınmaya başladı bile. Aklı başında insanların yaptığı her eyleme “Allahü ekber” sözleriyle saldırılmaya başlandı. Bunların nerede , hangi durumda oldukları da belli değil. Bir bakıyorsunuz, otobüste, son derece modern, temiz yüzlü bir genç, ama ağzından çıkan sözler küften öte pislik kokuyor, kan kokuyor.

Biz bu hale ne zaman geldik? Dünya ne ara böylesi bir tehlikeye yuvarlandı? Şirketler, para saymakla meşgulken, sıranın kendilerine de geleceğini sanırım düşünebilirler. Önceliğimiz, çocuklarımızı ve gençlerimizi bu kara delikten korumak olmalı diye düşünüyorum. Yoksa onlara bırakılacak olan, mal mülk onları koruyamayacaktır. Nietzsche diyor ki “Ahlak yargıları ve cezaları, özgür bireylere karşı, ruhsal olarak sınırlandırılmış olanın gözde intikam biçimidir.” Üstüne söz söylemeye gerek var mı? Bu adamlar, yaşayamadıklarının acısını toplumdan çıkarmak için yola çıkmış gibiler.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here